Facebook ve Twitter hayatlarımıza gireli neredeyse 10 yıl oluyor. İnstagramın ve Whatsapp' ın geçmişi ise henüz 2 yıl gibi. Peki günlük yaşamımızı neredeyse sosyal paylaşım siteleri üzerinden yaşamaya başladığımız bu son 10 yıl içerisinde bize neler oldu?
Facebook ve twitter gibi sosyal paylaşım siteleri, toplumsal ve siyasal olayları hızlı bir şekilde geniş kitlelerin birbirleriyle paylaşımına ve tartışmalarına aracılık etmesi dışında özel yaşamı da neredeyse tamamen tekeline almış durumda.
Elbette bu paylaşım sitelerinin sosyal, sanatsal, kültürel, mesleki birçok etkileşim ve paylaşımlara, çeşitli grupların birbirlerine ve toplum yararına olan katkı ve çalışmalara da aracılık ettiği bir gerçek. Ben burada özel hayata olan etkisine değinmek istiyorum.
Paylaşım sitelerini en az şekilde kullanmaya çalışan kişiler bile, profil resimlerini arada bir değiştirip beğeni almaktan geri kalamadılar. Ya gittikleri uzak yerleri, ya katıldıkları ilginç gezi veya hobileriyle ilgili resimlerini başkalarına da sunma ve görüş alma arzusunda olan facebook kullanıcısı hiç de az değil.
İlişkiler facebook'da başlıyor, gelişiyor ve sona eriyor. Kişiler, ilişki durumunu değiştirerek statü kazanıyor veya kaybediyor durumu yaşayabiliyor.
Başkalarının bizi gördüğünü, gözetlediğini bilerek bu ve benzer ya da farklı paylaşımları yapmak; görünür olma, farkedilir olma, onay alma, takdir görme, ilgi görme gibi kendilik ihtiyaçlarımızı da bir nebze karşılama işlevini de yerine getiriyor.
Öfkeler Facebook ve twitter üzerinden "Facebook kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" hesabı yazılıyor da yazılıyor, çiziliyor da çiziliyor... İçler dökülüyor, öfkeler kusuluyor, laflar sokuluyor, nispetler yapılıyor, kışkırtmak isteniyorsa kişiye özel çalışılıyor ve başarılı sonuçlar da alınıyor bazen.
Gidilen uzak yerler, yenilen yemekler, giyilen kıyafetler ,eğlence mekanlarının yarıştırılması zaman zaman kişilerde olumsuz uyaran etkisi de yapmıyor değil. Kıskançlık ve haseti çıkaran bir yanı da var bu sitelerin.
Evde ya da dışarda, eşle dostla birlikte çıkılan akşam yemeklerinde herkesin elinde telefon, herkesin başı önünde, ya tweet atılıyor, ya İnstagram' da takipçi sayısına bakılıyor ya da Facebook' a acilen bir resim çekilip konuluyor. Sonra bitmiyor kim beğenmiş diye bakılıyor. Akşam eve dönülüp yatılınca da uyumadan önce son doz olarak telefon ve tabletlerle olan ilişki gözler kayana, piller bitene, en sonunda kucak kucağa uyuyana kadar sürüyor.
Ayrıca bir de modası var Facebook' un. Mesela bu ara dudak büzen sanki öpücük uzatan kıvamında resimler vermek ve selfie çok moda.
Hangi açıdan resim vereceğini herkes çok iyi biliyor artık. Akıllı telefonlarla onlarca resim çekilip en güzeli seçiliyor, resim programında filtrelenip, rötuşlanıp yayınlanıyor. Bu arada beğenenlere daha bir yakınlık hissetme durumu da doğabiliyor.
Facebook' da önce ilgili kişinin resimlerini beğenerek, Twitter' dan tweetler retweet edilerek, sonra mesajlardan kişiye özel kur yapılarak epeyce ilişkiye çöpçatanlık da ediyor bu sosyal ağlar.
Bu ağlar; Ne aşklara sebep oldu! Ne ihanetlere! Ve ne ayrılıklara!!!
Kişilerde adeta bir obsesyona dönüşen ve paranoyayı sürekli besleyen bir kovalamaca ve detektifliğe de çok uygun bir alt ve üst yapısı var bu sitelerin! İsteyen altını üstüne getirip "kurcalarsan illa ki bulursun" hesabı birşey bulmadan rahat edemiyor, eli de boş dönmüyor genelde; elini taşın altına koymak isteyenler için sözkonusu tabii bu söylediğim!
Oturumunu kapatmayı unutan eşler, şifresini karısının ya da kocasının kırabileceğini gözardı eden karı kocalar birbirlerine çok kırıldılar çooookkk... Eşinin facebook üzerinden başkalarıyla romantik ve flörtöz yazışmalarını yakalayanlar mahkemeye gitmediyse evlilik terapistlerinde aldılar soluğu.
Gelelim işin biz terapistlere gelindikten sonraki kısmına:
Sosyal paylaşım sitelerinin terapi odalarına gelen iki ana konusundan birincisi aldatmalar, ikincisi ayrılık sonrası eski sevgiliyi veya eşi sosyal medya üzerinden sürekli takip etme ve bu nedenle ayrılık sürecinde ruhsal ve fiziksel olarak daha fazla yıpranma, iyileşme sürecinin uzaması konuları.
Birincisi ile ilgili olarak, bana bu sebeple gelen danışanlarıma soruyorum; "Bu durumu kurcaladığınızdan anlıyorum ki yakalamak istediniz, peki ne yapmayı düşünüyorsunuz?" Danışanlarımda bu soruyla birlikte bir şaşkınlık ve sarsılma gözlemliyorum. Evet yüzleşmek istemişti ama evliliği ile ilgili şimdi ne yapacağı konusu hiç düşünmediği birşeydi.
O zaman yani kırılma noktası olarak bakabileceğimiz bu durumdan yola çıkarak, danışanımın evlilik veya ilişki geçmişine birlikte bakarak bu duruma yol açabilecek sorunları çalışabilmemiz için bu kırılmayı fırsata çevirip çeviremeyeceğimizi konuşmaya başlarız. Genellikle terapi sonrası gelinen nokta ilişkinin çok daha iyi bir sürece girmesi ve iyileşmesidir.
İkinci konuya gelirsek ayrıldığı sevgilisini veya eşini sosyal medya üzerinden sürekli takip edip onun nereye gittiği, kimlerle görüştüğü, yeni kişiler ekleyip eklemediği, ilişki durumunda değişiklik olup olmadığı, Whatsapp' da saat kaçta çevrimiçi olduğu gibi konulardaki sıkı takipler kişinin kaygısını arttıran, kırılma, öfke ve uykusuzluk gibi problemlere yol açan davranışlar topluluğudur. Bunun takıntıya dönüşmesi ihtimali çok yüksektir. Kişinin ayrılma sonrası yas sürecini ağırlaştıran olumsuz etkisi vardır.
Bu sebeple size yaramadıysa, kime yarıyorsa yarasın diyelim. Artık sizinle değilse elbette başka birisiyle tekrar bir ilişkiyi deneyecek ve tıpkı sizin gibi mutlu olmak için kendince bir çabaya girecektir eski sevgili. Siz onu takip ederek seyircisi olduğunuz hayata harcadığınız enerjiyi; kendinizi toparlamanız ve size yararı olabilecek üretime dönüştürmeniz için harcamanız özsaygınızı arttıracak ve benliğinizi güçlendirecek bir sürece kapı açacaktır.
Ayrıca ne demiş Atilla İlhan:
"özgürlük mutlaka paylaşılacak ,
suç ortağı bir sevgiliyle"
Şimdilik özgürsünüz, yeni suç ortağınızı bulana kadar!