Psikoterapi artık günlük yaşamın daha çok içinde

Günümüzde strese yol açan faktörler gittikçe artmakta, gittikçe karmaşıklaşan dünyada bireyden yeni ve değişik uyum çabaları beklenmektedir. Toplumsal ve siyasal alandaki güvensizlikler, ekonomik baskı, iş yaşamındaki rekabet, romantik ilişkilerdeki değişim süreci, hızlı tüketim gibi birçok yaşam gerçeği ruhsal dünyamız üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır.

İnsanların kişilik yapısına göre stresle başa çıkma davranışları, problem çözme becerileri ve kişilerarası ilişkileri ele alma biçimleri farklılık göstermektedir. Yeni dünya düzeninin kişinin rusallığına yaptığı baskılar iç dünyasında çeşitli çatışmalara ve zorlanmalara yol açmakta ve psikoterapiye duyulan ihtiyacın daha fazla arttığı görülmektedir.

Haberin Devamı

Günümüzde bireyin karşılaştığı zorluklara karşı koymakta kendini yetersiz ve güçsüz gördüğünde uyumu gittikçe bozulmaktadır. Bu uyum bozukluklarının belirtileri arasında klinik olarak depresyon, kaygı bozuklukları, obsesif-kompulsüf bozukluklar, fobiler gibi belirtileri sayabiliriz.

Geçmişten bugüne varolan psikiyatrik ve psikolojik sorunlardan depresyon, panik atak, işyeri sorunları, ilişki problemleri, öfke kontrol bozukluğu, sosyal fobi, uyku bozukluğu, cinsel işlev bozuklukları gibi sorunların daha da arttığı dikkati çekmektedir yani yaşadığımız yüzyılda bireyin yükü daha ağırlaşmış görünmektedir.

Psikoterapi, çok geniş anlamda, duygu ve davranışları, konuşma ve ilişki kurma yolları ile etkileyerek değiştirme ve iyileştirme demektir.

Duygusal çatışmaları çözümleyen, bu çatışmalardan doğan kaygı ve gerginlikleri, çökkünlükleri azaltan, ruhsal uyum düzeyini artıran, kişilerarası ilişkileri daha olgunlaştıran tüm teknik yöntemlere psikoterapi diyebiliriz.

Psikoterapi deyince çağdaş ruh hekimliği ve ruhbilim bilgilerine dayanan ve ruhsal durumun iyileşmesi için danışan ile olumlu bir ilişki içinde özel teknikleri kullanan birtakım uygulamalar anlaşılır.

Psikoterapiyi aynı zamanda kişinin kendini tanıması ve anlaması yani kendi ile uğraşmayı göze alması süreci olarak da tarifleyebiliriz.

Haberin Devamı

Günümüzde derinlemesine ve araştırıcı daha uzun soluklu psikoterapiler olduğu gibi, kişinin ruhsal durumuna göre daha hızlı sonuç almaya yönelik kısa süreli psikoterapiler de vardır.

Tedavi durumunun biçimi ve yapısına göre psikoterapiler aşağıdaki sınıflara ayrılır:

PSİKANALİZ VE PSİKANALİTİK YÖNELİMLİ PSİKOTERAPİ

Bunlara içgörü sağlamaya yönelik yoğun psikoterapiler, dinamik psikoterapiler de denir. Semptomatik düzelmeden çok kişilikte köklü değişimi amaçlayan ruhsal sağaltım türleridir.

Klasik psikanaliz

Özel bir yöntem ve çok yoğun çalışma gerektiren bir psikoterapi türüdür. Psikanalistin özel eğitim görmesi, kendisinin eğitim için psikanalizden geçmesi gerekir. Ruh hastaları ve ruhsal sorunları olan kişiler arasında ancak özel bir kesime uygulanabilir. Sağaltım süresi yılları kapsayan uzunluktadır. Analizan haftada en az iki ortalama üç dört kez sağaltım saatlerine gelmelidir. Bu sırada sedirde uzanarak konuşur. Serbest çağrışım temel kuraldır.

Psikanalitik yönelimli psikoterapi

Haberin Devamı

Psikanaliz ilkelerini temel alan, fakat klasik uygulama kurallarına bağlı kalmayan sağaltım türüdür. Psikanalizden daha çok hastayı, daha kısa zaman ve daha az görüşmeler içinde ele alarak tedavi etmeyi deneyen tedaviler olarak bilinmektedir. Terapistin uzun süre denetim altında eğitim görmesi zorunludur. Danışanlar özel seçilmelidir. Haftalık sağaltım saatleri daha esnek tutulabilir. Hasta ile yüzyüze konuşulur. Serbest çağrışım kural değildir. 2-3 yıl hatta daha uzun sürebilir.

DESTEKLEYİCİ PSİKOTERAPİ

Hastanın sağlıklı uyumlu, verimli yönlerini harekete geçirmeyi, olumlu savunma düzeneklerini geliştirmeyi ve pekiştirmeyi amaçlayan psikoterapi türüdür. Çözümlemeye değil birleştirmeye ve desteklemeye yöneliktir. Genellikle haftada bir saat yeterli olur. Hastanın sorunlarının niteliğine ve ağırlığına göre kısa ya da uzun sürebilir.

DAVRANIŞ TERAPİSİ

Belirli öğrenme ilkelerinin insan davranışlarını da açıklayabileceği ve bazı uyumsuz davranışların bu ilkeler ışığında değiştirilebileceği düşüncesiyle davranışçı tedaviler doğmuştur. Davranışçılara göre, kişinin kendisi ya da çevresi için sorun yaratan uyumsuz davranışlar da diğer tüm davranışlar gibi öğrenme yoluyla kazanılmıştır.

Davranışçı tedaviler, bireyin kendisinin farkında olduğu ve başkaları tarafından gözlenebilir davranışlarıyla ilgilenir. Bilinçdışı dürtüler, kişilik özellikleri gibi hipotetik süreçlerin davranışçı tedavideki yeri önemsizdir. Şimdiki zamana odaklanır. Tedavi alan kişinin güncel sorunları ve bunları etkileyen faktörler üzerinde durulur. Bu yönüyle diğer tedavilerden oldukça farklıdır. Tedavi alan kişi bir öğrenme süreci yaşar ve yeni beceriler kazanır. Dolayısı ile ileride karşılaşacağı sorunlarla başetmede bu becerilerini tekrar kullanabilir.

BİLİŞSEL (KOGNİTİF) TERAPİ

İlk olarak A. Beck tarafından 1960' lı yıllarda depresyonların sağaltımı için uygulanmaya başlamıştır. Beck' in kuramına göre psikopatoloji temelde çocukluk çağında edinilen yanlış algılama, değerlendirme ve düşünmeye dayanır. Örneğin depresyon, özünde bir duygulanım bozukluğu olmayıp bilişsel bir bozukluktur. Asıl patoloji kişinin kendisini, dünyasını ve geleceğini yanlış algılaması ve önyargılı biçimde olumsuz değerlendirmesidir.

Bu algılama ve değerlendirme biçimi çocukluktan beri yerleşmiş örüntüler olup, Beck bu örüntülere "bilişsel yapı" ya da "şema" adını vermiştir. Amaç danışanın eskiden yerleşmiş olumsuz algılama ve değerlendirme kalıplarının değiştirilmesi, seçenek açıklamalar kazanılması ve hastanın kendisine, dünyaya ve geleceğe daha esnek bakmasını sağlamaktır.

AİLE TERAPİSİ

Aile ile işbirliği bir çok hastalıkların sağaltımında zorunludur. Klasik anlamda aile psikoterapisi hasta ile birlikte bütün aile bireylerinin düzenli olarak terapiye katılmasıdır. Terapi toplantılarında aile bireylerinin birbirleri ile doğal iletişim ve etkileşimlerine olanak sağlanır. Böylelikle aile patolojisi daha iyi değerlendirilir. Aile terapisinde; aile üyelerinin birbirlerini daha iyi anlamasına yönelik çalışma yapılarak, aile içi iletişim çatışmalarını önlemek ve problem çözme becerileri geliştirmelerine yardımcı olmak hedeflenir.

EVLİLİK TERAPİSİ

Evlilik(çift) terapileri ilişkinin sağlıklı ve doyumlu bir birliktelik olarak yürümesini olumsuz yönde etkileyen unsurların profesyonel bir yaklaşımla ele alınmasını ve ortadan kaldırılmasını amaçlar. Önceki yıllarda terapiye ilk başvuran kadınlar olurdu ve genellikle de başka bir psikiyatrik / psikolojik yakınmalarla gelirdi. Ancak son yıllarda evde kadınlar eşlerini ikna için bir süre çabalasalar da birlikte evlilik terapisi almak için daha çok başvuru olduğu görülmektedir. Eğer eşlerden biri gelmek için isteksizse ve ikna olmuyorsa o zaman, sadece birinin gelmesi ve profesyonel anlamda destek alması da evlilikteki sorunlarla başa çıkmakta önemli ölçüde etkili olmaktadır. Ancak terapinin çiftlerle birlikte yürütülmesi birbirleri ile olan iletişim tarzlarını, tepki biçimlerini ve çatışma alanlarını görmek ve her ikisi ile de bunlarla çalışmak açısından önemlidir.Her çiftin kendi özgün sorunları ve bu sorunları kendi kişilik özelliklerinin elverdiği ölçüde ele alma ve tepki oluşturma durumu vardır. Kişiler terapinin başında bu açıdan tanınmaya çalışılır. Birbirlerine ilişkin düşüncelerini açık bir biçimde ortaya koymalarına yardımcı olmak, birbirlerinin duyarlılık ve kırılma noktalarının ne olduğunu anlamalarını sağlamak, dinleme becerilerini geliştirmek, birlikte yaşamın getirdiği ihtiyaçları karşılamalarını anlamalarını sağlamak ve sorun çözme yeteneklerini geliştirmelerine yardımcı olmak gibi konular üzerinde durulur.

Kaynaklar:

Öztürk, M.O.(1997): Ruh sağlığı ve hastalıkları. Hekimler yayın birliği, 7. basım, Ankara.

Güleç, C.(1993) : Psikoterapiler. Hekimler yayın birliği, Ankara.

www.esduyum.com