Bu hafta Açık Öğretim Fakültesi bünyesinde Psikoloji Bölümü açma konusunda bir çalıştay yapılacak. Psikoloji eğitimi aldığım yıllarda Hacettepe Üniversitesi' ndeki saygıdeğer hocalarımın nasıl bir titizlikle bizi yetiştirmeye çalıştıklarını, mesleki etik anlayışımızın oluşması üzerinde tüm öğrenim yaşamımız boyunca özellikle tavizsiz yaklaşımlarının bugün ne denli önemli olduğunu çok daha iyi anlamaktayım. Sadece benim bildiğim dönem arkadaşlarımın, meslektaşlarımın bu ciddi eğitimin sonucu olarak çalışma prensiplerini de yıllar içinde en iyi şekilde sergilediklerine tanık oldum.
Bizler, insanla çalışmanın ve ruhsal sağaltımın ne denli önemli olduğunu biliyoruz. Sınırlarını bilmeyen psikoloji eğitimi almış veya almamış kişilerin keyfi ve populist yaklaşımlarına maruz kalan insanların çok değerli ve özel olan ruhsal dünyalarına zarar verilmesine kimsenin hakkı olmadığını düşünüyoruz. Olaylara yaklaşımımız bu nedenle hassa ve kararlı olacaktır.
Psikoloji lisans ve lisansüstü eğitim süreci çeşitli deneysel ve uygulamalı derslerin de olduğu zorlu bir eğitimdir. Bu konuda yeterli alt yapısı olmayan, uygulama ve deneysel çalışmaların yapılamayacağı aşikar bir girişimden sözedilmektedir. Bu nedenle Açık Öğretim Fakülteleri' nde psikoloji lisans eğitimi vermek oldukça yetersiz ve eksik kalacaktır. Her psikoloji lisans diploması alanın kontrolsüz bir şekilde adım başı yer açtıklarını gözlemlemekte ve duymaktayız. Bizler uzun yıllar mesleki deneyim, eğitim ve süpervizyon almadan danışan göremeyeceğimiz konusunda, değerli hocalarımızın hiç acımadan bize koydukları kurallarla yetiştik. Erken mesleki dönemde danışan görmekten çekindik hatta çok korktuk; çünkü "insan değerlidir" i ve sınırlarımızı bilmeyi öğrendik.
Bugün bu konularda iyi niyetli meslektaşlarımın çabaları takdire değer ama yetersiz kalmaktadır. İçinde akademisyenlerin de bulunduğu birçok meslektaşım bu konudaki mucadelelerini sürdürüyor ve sürdürecek.
Yani; bir mesleki edep ve terbiyeden de söz ediyorum ve bunun son yıllarda çok önemli olduğunu düşünüyorum. Konu ile alakalı daha önce yazdığım yazıya tekrar yer vermek istiyorum:
Mesleki pratiğimde, 'değişimi gerçekten arzu eden' danışan sayımın gittikçe arttığını gözlemlemekteyim. Çağımızın insanı kendi mutsuzluğuna çare aramakta daha kararlı olabilir mi acaba? Bireysel ihtiyaçlarının daha çok farkında olan ve bu ihtiyaçlarını karşılamak için daha çok çaba harcayan insanlar çoğunlukta artık.
Niye psikoterapi almak gerekir?
Gittikçe karmaşıklaşan dünyada kişiden yeni ve değişik uyum çabaları beklenmektedir. Toplumsal ve siyasal alandaki güvensizlikler, ekonomik baskı, iş yaşamındaki rekabet, romantik ilişkilerdeki değişim süreci, hızlı tüketim gibi birçok yaşam gerçeği ruhsal dünyamız üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır.
Günümüz bireyi, karşılaştığı zorluklara karşı koymakta kendini yetersiz ve güçsüz görmekte ve uyumu gittikçe bozulmaktadır.
Bireysel gelişimin önünü açan en önemli şey 'bilme' halidir. Bilme bir taraftan acı verici gibi görünse de öte yandan uyanışın getirdiği aydınlanma kişiye zamanın ve mekanın kesiştiği her durumda kendi varoluşuna ilişkin bir alan verir. Bu varoluş hali artık hayata dair kontrolün daha çok kendisinde olduğu ve benliğin daha çok güçlendiği bir hissetme halidir.
Psikoterapiyi, kişinin kendini tanıması ve anlaması yani kendi ile uğraşmayı göze alması süreci olarak tarifleyebiliriz. Kendi gelişim sürecindeki aktörleri ve duygularını terapist ile birlikte "oda" da yeniden deneyimleyen ve bunların yeni anlamları ve kabulleriyle kendi hayatında düzenlemelere giden danışanların terapinin ilerleyen süreçlerinde, hüznün ağır bastığı bir duyguyla bununla ilgili olarak dile getirdikleri ifadeler şunlardır:
"Nasıl oldu da bugüne kadar bu şekilde yaşadım?
"Neleri kaybettim?"
"İlişkilerimi ve seçimlerimi şimdiki farkındalığımla deneyimleseydim, hayatım farklı olur muydu?
"Sanki yarı uykuda gibi yaşamışım"
"Keşke size daha önce gelseydim..."
Freud, "Şeytanı kağıt üstünde ya da yokluğunda öldüremezsiniz, önce onu diriltmeniz gerekir" demiştir. Biz terapistlerin yaptığı da danışanlarımızla bir ortaklık içerisinde geçmiş ilişkilerindeki kişileri ve duyguları tekrar diriltmek ve bu sefer oyunu kazanmaktır.
Ancak psikoterapi almaya karar veren kişileri konuyla ilgili olarak maalesef bir kaos ve güvensiz bir ortam beklemektedir. Bu konuda yardım vermeye hazır, etik olmayan işler yapan, profesyonel çalışan kişiler olduğu ve adeta terörize bir ortamın olduğu mesleği gerçek anlamda yapmaya çalışan kişiler tarafından kaygıyla izlenmektedir.
Psikoterapi almaya karar verdiğinizde kimden alacağınız konusunda iyi bir araştırma yapmanız gerekmektedir. Psikoterapist olmak oldukça uzun soluklu ve yıllarca süren bir eğitimi ve çalışmayı gerektirir. Bu alanın son yıllarda popüler olması sebebiyle meslekten olmayan, hatta hiçbir şekilde ilgisi bulunmayan bazı kimselerin bu işe soyundukları, yaptıkları görüşmelere "terapi" kendilerine gelenlere de "danışan" dediklerini meslektaşlarımla birlikte üzülerek izlemekteyiz.
Bu işin şakası yoktur. İnsan ruhuna bodoslama dalamazsınız. Gelen kişiye hazır olmadığı yorumlar yaptığınızda o kişide geriye dönülmesi zor olan yaralar açabilir hatta dağıtabilirsiniz. Meslekten yeni mezun, ya da kendilerine ilişki danışmanı, kişisel gelişimci, ilişki koçu, yaşam koçu tanımlamasıyla "danışan"(!) gören bazı kişilerin kapalı odalarda neler yaptıklarını zaman zaman bize gelen danışanlarımızdan üzülerek işittiğimiz sıkıntı duyulacak öyküler olabilmektedir.
Klinik tecrübesi olmayan, psikoterapi eğitimi almayan, meslekte yeterliliği kabul edilmiş kişilerden uzun süre süpervizyon almamış, bu konuda yeterliliği bilinen yurtiçi, yurtdışı okul ve enstitülerden gerekli eğitim ve sertifikaları bulunmayan yani meslekten olmayan kişilere en mahrem alanınızı açmak ve profesyonel yardım beklemek son decere sakıncalıdır. Aşırı süslenmiş, birtakım kongre ve toplantıları terapi eğitimi gibi gösteren özgeçmişler, birkaç aylık ne olduğu belli olmayan eğitimlerle farklı farklı meslek gruplarından kişilerin kendilerine terapist görünümü vermeye çalışmaları çok rahatsız edici bir boyuta ulaşmıştır.
Konu "insan" olunca hassasiyet de bu kadar keskin olmalıdır diye düşünüyorum. Bu konuyu, uzun bir çalışma ve zahmet sonunda psikoterapi yapmaya cesaret edebilen saygıdeğer meslektaşlarıma yapılan bir haksızlık olarak gördüğümden daha fazla sessiz kalmak istemedim.
Siz ve yaşamınız biricik. Bu yazının yazılma amacı, sizinle en özel yaşamsal öykülerinizi bilimsel bir zeminde ve bir sanatçı duyarlılığı ile çalışacak profesyonellere ulaşmanız ve daha titiz bir yaklaşımda bulunmanız içindir.