Yakınlık korkusu insan ilişkilerinde sevgiye duyulan büyük özlem ve açlığa rağmen yaşanan bir durumdur. Yakınlığın hissettirdiği yakıcılık o kadar can acıtıcı olabilir ki, içinde olmayı bırakın yakınından bile geçilmek istenmez. Bedeli daha yalıtılmış bir yaşam biçimi veya cansızlaşmış bir kendilik olsa da başka türlüsünü yaşamaya izin vermeyen şey "KORKULARIMIZDIR"; çocukluğumuzdan miras kalan...
Çocuk dünyaya geldiği ilk günden itibaren sevgiyi gösterenlere bağlanıyorsa, sanatın tüm dalları en çok sevgi temasını işliyorsa, ve en çok ilgi kendi yazdığım yazılarda da gördüğüm kadarıyla(binlerce kez tıklanma) sevgi ve aşk içerikli olanlara oluyorsa bütün motivasyonların kaynağı orası değil mi?
Sevginin anlamı, bir diğerinin varlığını olduğu gibi kabul etmek ve değer vermektir.Ancak bunu yapabilmek kişinin kendi gelişiminin de onaylanması ve değer görmesiyle mümkündür. Her türlü ilişki insanın kendi üzerinden yaşadığı birşeydir. Yani ben kendimi değerli ve sevilesi buluyorsam, kendimden keyif alıyorsam ve kendimle muhabbetim iyiyse karşımdakine de bu şekilde hissettirebilirim.
Gerçek anlamda birbirinin tadına varmak ve birbirini hissetmek nasıl birşeydir? Öncelikle diğerine samimi bir ilgidir. İçtenlikle onun hayatına girmektir, sahici olmaktır. Eşduyumla onu dinlemektir. Bütün varlığıyla ilişki kurmaktır ve olgun sevgi "vermektir".
Fromm "Kişi verdiğinde diğer insanda birşeyleri hayata geçirir ve hayata geçirilen bu şey kendisine yansır; gerçekten vermede karşıdakinin verilen şeyi almaması elinde değildir. Vermek, diğer insanı da verici yapar ve her ikisi de hayata geçirdikleri şeyin sevincini paylaşırlar" demiştir.
Peki sürekli sevgi peşinde koştuğumuz halde, neden sevgiden korkarız?
Sevgiden bu denli korkmak, çocukken yaşanmış değersizlik duygusunun yeniden yaşanabilir olmasıdır. Bastırılmış acının su yüzüne çıkma kaygısıdır.
Eğer çocukken gelişimim bastırıldı ve hasar gördüyse, eğer yetersiz sevginin yol açtıği acıdan kaçıyorsam, gerçek bir yakınlık benliğime tehdit oluşturuyor ve beni yok edip parçalıyorsa nasıl sağlıklı bir sevgi yaşayabilirim?
Az veren erkeklere ve az veren kadınlara hayranlık duyarız. Bunun nedeni eskiden bize eksik sevgi veren ya da hiçbirşey vermeyen kişilerin(anne-bakıcı-baba) eğer biz doğru düğmeyi bulursak bu sefer verecekleri inancından kaynaklanır.
Sevgiyle karşılaştığımızda sevgiyi veren kişinin bizden birşey almak istediği, bizden yararlandığı bizi yağmaladığı duygusuna kapılırız. Bozguna uğramış gibi kaçmamız bundandır.Gerçek sevgi kuşku verici ve değersizdir. "O çok iyi birisi ama ilgimi hiç çekmiyor" ifadesi size birşey hatırlatmıyor mu?
Kendi varlığımızı onaylayamıyorsak, sürekli olarak başkalarının onaylamasına ihtiyaç duyarız. Kendi içimizden referans alamadığımız böylesi bir durumda sürekli dış referanslarla kendi varlığımızı hissedebiliriz. Bu da korkunun kıyılarında yüzüp durmak anlamına gelir ki aynalar olmadığında çökeriz de ondan.
Aslında insan haketmediği birşeyi almaktan "korkar". Bir başkasında sadece kendini yaşıyorsa "korkar". Kişi vermediyse nasıl ister ki? Hayattan hep almakla meşgulse hayata borçlu demektir, hayata borçlu olan kişi hayattan birşey talep edemez, talep etmekten korkar.
Oysa "Bebek Firarda" diye bir film seyretmiştik yıllar önce. Bebeği kaçıran haydutların elinden bebek bir an kurtulur ve inşaatın iskelesi üzerinde emeklerken bulurlar. Haydutlardan biri çok endişelidir ve ötekine "Bebek düşecek" der. Öteki "Endişelenme birşey olmaz" diye karşılık verir. "Nasıl?" diye sorar diğeri, öbürü cevap verir "Çünkü bebekler korkmaz" der.
İhtiyaç duyulan şey ise "güvendir". Kişinin "yakınlık korkusu" nun arkasında "güvenme korkusu" vardır. Yeniden "değerli" olduğumuzu hissedeceğimiz tek yol "KENDİNİ ÖTEKİNE AÇMAKTIR". Biraz cesaret!