Tarihsel olarak hep var olan ama herhalde hiçbir zaman çağımızdaki kadar ruhlarımızı kemirmeyen birşey var: Başarısızlık ve statü kaygısı.
Çalışma pratiğimde, kimi zaman çeşitli kademede yöneticilere, kimi zaman da bunların altında çalışan kişilere danışmanlık yapmaktayım. Yöneticilerle çalışırken en çok rastladığım zorluk ingilizcede "control freak" denilen ve "kontrol delisi" anlamına gelen özelliğin yanısıra, mükemmeliyetçi, öfkeli ve narsistik durumları sıralayabiliriz.
Peki ya bu yöneticilerle çalışan kişiler? Onların durumu ne? Böyle yöneticilerle çalışan kişilerde zamanla ne tür ruhsal zorlanmalar oluyor derseniz; motivasyonun ve dolayısıyla iş veriminin düşmesinden, kaygı bozukluğu ve depresyona kadar giden bir süreçten söz edebiliriz. Kendi kişisel özelliklerinden kaynaklanan durumları şimdilik bir yana bırakalım ve bu konu ile karşı karşıya kalan birinci ağızdan deneyimlediği şeyi bir dinleyelim:
"Moda sektöründeyim, baskılı kumaş satıyorum. Stilistlerle geziyorum, onlar müşteriye prezantasyon yapıyor ben de satış sözleşmeleri, fiyatlar ve ödeme şartları gibi satışla ilgili herşeyi yapıyorum. Fuarlara gidiyor, kreasyon sempozyumlarına katılıyorum. Müşterilerim ve iş arkadaşlarım arasında çok seviliyorum, seviyorum. Ancak bir patronum var; Beni herkes, müşteriler de dahil çok severken o sürekli aşağılıyor. Bir gün iltifat ediyor, çok kibar sonra 10 gün psikolojimi mahvediyor. 'Sekreterin yanına git nasıl mail yazılır öğren, burası anaokulu değil' diyor. 1 aydır oradayım hemen herşey için azarlıyor, hiç sebep yokken sebep üretiyor ve ürettikten sonra öyle konuşuyor ki neredeyse hak vericem. Sonra şimdi çekilebilirsin diyor ve hiçbir söz hakkı tanımıyor. Düşünüyorum bir genel müdür neden çok sevilen, sipariş getiren, işe girdiği andan itibaren iyi ciro yapan birisinin böyle önünü kesmek ister ki?"
İdari, mühendislik, teknik, satış, pazarlama, tekstil, banka, eğlence, yeme içme, sağlık, güzellik, insan kaynakları gibi çeşitli iş kollarında çalışanlar hiç de az olmayan sıklıkta işyeri ilişki problemleri ile ilgili olarak bize başvururlar. Geldiklerinde öfkeli, tahammülsüz, tükenmiş ve kaygılı ruh hallerine tanıklık ederiz. Elbette çalışanların kişilik özelliklerine veya ruhsal yapılanmalarına bağlı olarak yaşadıkları, sebebiyet verdikleri durumlar da söz konusudur. Ancak burada öncelikle yöneticilerin çalışanlar üzerindeki etkilerinden kısıtlı yerimizin elverdiği ölçüde bahsetmek istedim. Kurumsal bir şirkette birim müdürü olan bir başka danışanımın söylediklerine de yer vermek istiyorum.
"Yöneticim için eğer o gün birşeyler ters gitmişse veya o da yukardan bir eleştiri almışsa bir şekilde öfkesini bizden çıkartıyor. Kendisinden daha insanca davranış bekliyorum, bazen kızdığında hakaret içeren sözler kullanabiliyor. Kum torbası olmak istemiyorum, bizi kum torbası yapmasın. Bazen ona iş ile ilgili birşey anlatmak veya öneride bulunmak istediğimde dinlemiyor. Sadece kendi dediği doğru gibi davranıyor. Yazdığım maillerde bile mutlaka düzeltecek birşey bulup geri gönderiyor. Herhangi bir hata gördüğünde aşağılayıcı konuşuyor."
Peki böyle davranan yöneticilerin bu davranışlarının temel dinamikleri nedir? Acaba kendilerinin de farkında olmadıkları hangi bilinçdışı kaygı onların davranışlarını yönlendiriyor? Niye bu yöneticilere "zor yöneticiler" deniliyor.
Çeşitli yönetici tiplerinden en zorlayıcı olanlarından ilki aşırı kontrol odaklı, mükemmeliyetçi, ya hep ya hiç tarzı yaklaşan, aşırı detaycı özellikler gösteren obsesif kişilik özellikleri olan yöneticilerdir. Bu kişiler; kolay iş delege edemeyen, hata odaklı, ekibin insiyatif kullanmasına sürekli engel olan, alt kademelerdeki çalışanların yaptığı işleri sürekli kontrol eden ve onlara iş konusunda güvenmeyen hatta kimi zaman kendi işi olmayan işleri de takip eden veya yapan, kaygılı kişilerdir. Kendileri de bu davranışları nedeniyle genellikle oldukça yorgundurlar. Bazen tükenmişlik sendromu gösterirler. Kimi zaman agresif tutumları vardır. Temel kaygı "ya kontrolü tamamen kaçırır da bir daha toparlayamazsam ve gücümü kaybedersem" düşüncesinin yol açtığı duygu durumudur. Ve böyle çalışmak ve yaşamak bir yönetici için de son derece zor ve yıpratıcıdır.
Bir diğer yönetici tipi ise, bu kontrol odaklı duruma eşlik eden bir kaygı durumu taşır. Bu da; birlikte çalıştığı kişiyi veya kişileri "tehdit" olarak görmesidir. Bu ne demek; rekabet halinde olduğunu düşündüğü kişiler vardır ve onların kendisinin yerine oynadığını düşünmektedir. Bu sebeple onlara karşı sürekli temkinli, eleştiren, küçük düşürücü, öfkeli, yaptıkları işi takdir etmeyen ve gelişmelerine engel olacak davranışlarda bulunabilir.
Bir başka yönetici tipi ise, pasif-agresif davranır. Kendi istediğinin yapılmadığını düşündüğü durumlarda dolaylı öfke çıkartır mesela; tam mesai bitimine yakın iş verir veya izin almak zorunda olan çalışanı zora sokar, izin kullandığının ertesinde iş yoğunluğunu artırır, v.b. gibi.
Bir diğeri ise ne zaman patlayacağı belli olmayan, öfke yönetimi güçlüğü olan yöneticidir. Herkesin içinde bağırabilir, azarlayabilir, çalışanı oldukça zor durumda bırakabilir. Baskıcı bir tutumu vardır.
En son narsistik tiplerden sözedeceğim. Narsist yöneticinin sürekli olarak "ben senden üstünüm, daha iyiyim" vurgusuna ihtiyacı vardır. Ekip üyelerini pek dinlemez, değerli katkılarda bulunmak isteyenleri düş kırıklığına uğratır. "Bu iş böyle yapılacak" diyen bir yönetici, çalışanlarını katkıda bulunmaya motive etme şansı azdır. Narsist yönetici kendisi ile ilgili geribildirimlerde çok hassas davranır, kırılma eşiği düşüktür ve kendisine eleştiri geldiğini düşünürse çok kırıldığı ve değersiz hissettiği için aşırı öfke gösterebilir. Daha benmerkezci bir tavrı vardır. Çalışanı takdir etmez, yetkilendirme pek yapmaz. Ekibinin duygusal ihtiyaçlarına duyarlılık göstermez. Daha çok, bir üstünden alacağı kendi takdir beklentisine odaklıdır. Eğer üstündekiler ile sorun yaşamışsa ekibindeki üyeler bundan payını alabilir.
Bir yönetici, altında çalışanların verimli, doyumlu, üretken, ileriye dönük olarak potansiyelini ortaya çıkaran ve yaratıcı bireyler olmasını istiyorsa kendisinin de bazı özellikleri taşıması ve geliştirmesi gerekir.
Bir kere iyi bir yönetici, iyi dinleyici olmalı ve dinlediğini gösteren geribildirimleri de vermelidir. O zaman devreye "empati" yeteneği girer. Birlikte çalıştığı kişilerin duygusal durumlarını, ihtiyaçlarını, taleplerini, iş ile ilgili sıkıntılarını ve önerileri gibi durumları anlamak ve cevap vermek için yönetici empatik olmak durumundadır.
Yöneticilere bazı önerilerde bulunacak olursak:
Çalışanları üretken ve pürüzsüz işler halde tutan kilit unsur "iletişimdir". Ekibinizdeki insanlar birbirinden çok farklı düşüncelere, iş yapma tarzlarına, birbirleriyle ilişki kurma ve fikirlerini ifade etme biçimlerine sahip olabilirler. Bu farklılılklara açık olmak gerekir. Evet bu farklılıklar uğraşılması çok zor şeyler olmakla birlikte, ekibinizi dinamik ve etkin kılan şeyin bu nitelikler olabileceğini gözardı etmemelisiniz.
Yöneticilik özelliklerinizi çalışanlarınızın gereksinimlerine uyarlayın. Yetki üstlenmeyi başaranlara hareket alanı tanıyın, beceri ve özgüvenlerinin pekiştirilmesine gerek olanları destekleyin.
Güven dolu bir ortam yaratın.
Kişi değil davranış odaklı olun.
Hiyerarşinin her basamağındaki, tüm çalışanlara saygı ve özenle yaklaşın.
Herkesin fikirlerini ciddiyetle gözden geçirin.
Her zaman adil, nazik ve kibar olun.
Asla diğerlerini küçük düşürmeyin.
Hata yaptığınızı veya bir sorunun cevabını bilmediğinizi itiraf edin.
Birinin günah keçisi ilan edilmesine ya da haksız yere suçlanmasına katlanmayın.
Çalışanlarınızın profesyonel gelişimine fırsat ve destek verin.
Motivasyonu yüksek ve deneyimli insanlara bazı görevler devredin.
Son olarak;
Kendi davranış biçimlerinizin başkalarını nasıl etkilediğinin bilincinde misiniz ve bu etkinizi tarif edebilir misiniz?
Karmaşa ve karışıklıkta soğukkanlı olmayı başarabiliyor musunuz?
Diğer insanların gerksinimleri, meseleleri ve profesyonel hedefleri ile ilgileniyor musunuz?
Ekibinizdekiler de kendilerine özen gösterdiğinizi onaylarlar mıydı?
Gergin ya da rahatsız durumları hafifletmek için mizahtan faydalanabiliyor musunuz?