Bir kentin veya yerleşim yerinin cinsiyeti olur mu? Yaşadığınız yeri cinsiyet açısından tanımlasanız, "dişi" ya da "erkek" hangisine benzetirdiniz? Mehmet Ali kılıçbay, "şehirler ve kentler" adlı kitabında "dişi" görünümlü olanları şehir, "erkek" görünümlü olanları "kent" olarak adlandırmış. Kılıçbay; dişi şehirlerin tasarımlarının, süslemelerinin kadının güzelleşme faaliyetlerinin benzeri olduğunu belirtmiş..
Yazının başlığı, İngeborg Bachmann' ın "Ada şarkıları' ndan" şiirinden. Ada' lar için ne söylenebilir acaba? Yerleşim yeri olmuş Ada' lar arasında benim gördüklerim "dişi" tanımına uyuyor daha çok. Siz de bir düşünün ada evlerini, sokaklarını gözünüzün önüne ne geliyor? En az yüz yıllık daracık arnavut kaldırımı sokakları, taş evleri, evlerin kapıları, kapı tokmaklarındaki kadın figürleri, çiçekleri ve değirmenleri ile "Cunda adası" da dişi payesini fazlasıyla hakediyor.
Cunda' ya Girit ve Midilli' den gelip yerleşenlerin kültürel mirasının, yeme-içme konusunda da lezzet şenliği sunduğu gidenleriniz tarafından mutlaka bilinir. Zaten Cunda, o güzergahta giden yolcuların da uğrak yeridir. Denizin kenarında yer kapabilmişseniz; bol oksijen, tatlı tatlı esen rüzgar, envai çeşit meze ve balığın en tazesini söyler, demlenmeye gece boyu devam edersiniz.
Cunda' da 4-5 saat uykuyla yine çivi gibi kalkar, martılar ve balıklarla kahvaltının en güzelini de yaparsınız. Ada' nın "ölüsü, delisi,bir de kedisi" meşhur diyorlar ama ben sadece kedileri ile haşır neşir oldum. İnanılmaz sokulgan ve evcilleşmiş onlarca kedi, nereye gitseniz size eşlik ediyorlar.
"Pateriça ve Ortunç koylarında yüzmeden gelmeyin derim. Ama eğer en azından 4-5 kişiyseniz sadece sizin oldugunuz küçük teknelerden kiralayıp, o gürültülü teknelerin uğramadığı koylara gitme şansınızı kullanmayı şiddetle öneririm.
Tarihi değeri olan teknesiyle ve "ada filozofu" diyebileceğim şahsına münhasır halleriyle "Aytaç kaptan" gerçekten de "Hayat
üniversitesini" bitirmiş. Hazırladığı çok lezzetli hafif yemeğimizi yerken, "İnsanları karpuz gibi seçeceksin, işiten kulağın gören gözün olacak, anlatıyosun anlatıyosun anlamıyorsa, bırakacaksın gidecek." diyor. Hayat hikayesini dinleyince, derinliğinin sebebini anlıyorsunuz. Eee.. ne de olsa bir süredir de teknede yaşıyormuş, deniz insana çok şey öğretir; "Eskiden balık avlardım ama şimdilerde kefal ya da başka balıklarla telepati oldu aramızda, sabahları kuyruklarını tekneye vurup uyandırıyorlar beni, artık kıyamıyorum onları avlamaya." deyince "İncelmek böyle birşey işte." diyorsun içinden. O da zaten; "Birşeyleri kaybedip dışına çıktığında, daha iyi anlıyorsun kendini de olan biteni de." diyor. Ben de "Haybeden yaşamamışsın be kaptan..." diyorum kendisine.
Ada' da tanımaya değer başka sahsiyetler de var, eğer bir süre konakladıysanız Cunda' da, yolunuz mutlaka kesişir onlarla da.. "Garson İdris" benim tanıdığım en ilginç adamlardan birisi. Kendi işini en iyi şekilde yapıp, hiçbir ayrıntıyı atlamayan İdris; sahneye çıkıp "Odam kireçtir benimdir." i öyle bir söylüyor ki şaşkınlığınız geçmeden, başlıyor "mastika" oynamaya ama ne oynama! teşekkürler İdris...
İşletmeci İsmail bey, eğlence mekanına kendi kalitesini katmış. İsterseniz gecenin ilerleyen saatlerinden, sabahın ilk ışıklarına kadar müzik ve eğlenceye kendinizi bırakabilirsiniz. Aynı zamanda sporcu geçmişi de olan İsmail bey, yılların işletme deneyimini, bizzat eli üzerinde olarak mekanında gösteriyor.
Ada' da mutlaka rastlayacağınız 10-11 yaşlarındaki bazı geceler badem, bazı geceler anahtarlık satan sarışın , çok uyanık küçük oğlan çocuğundan söz etmeden geçemeyeceğim. "Büyüyünce pazarlamacı olucam." diyen çocuk, iki ada kızını, bizim grupdaki arkadaşlardan birini "Bu Gökhan Özen diye kandırıp resim çektirtti. Hem de arkalarından kıs kıs gülerek. Biraz konuştuğunuzda zekasına hayran bırakıyor.
En zoru, tatilin sonu! Bachmann, şiirin devamında "Kurduğu sofrayı sevgilisine, devirmeli denize ve gitmeli saçları uçuşarak rüzgarda..." diyor. Biz de onu dinliyor ve dönüş yoluna doğru gidiyoruz.
İsterseniz sahil tarafına inip insana karışabileceğiniz, isterseniz arka sokaklarında kaybolup kendinizi dinleyebileceğiniz, sakızlı kurabiyesi ve limonatasıyla serinleyebileceğiniz, bir de günün sonunda yorgunluğunuzu alacak dibek kahvenizi içebileceğiniz bir yerden dönmek hüzünlendirir mi? Siz ne dersiniz? Başka yaşanacakları, hayal gücünüze bırakıyorum...