Geçen haftaki "Kaygı çağında aşk" isimli yazım oldukça ilgi gördü. Bu yazı üzerine bir okuyucum, kendi deneyiminden yola çıkarak, düşüncelerini benimle paylaşma gereği duymuş. Kendisinden izin alarak, yorumsuz yayınlamak istedim;
"Kaygı çağında aşk isimli yazınızı okuyunca, bende kendi adıma bir sanal arkadaşlık bağımlısı ve bu sanalizasyon çukurunun defolu ruhlarından biri olarak, gözlemlerimi sizin ile paylaşmak istedim.
İlk önce sizin belirtiğiniz
"Kolay ulaşılabilirlik,
Hızlı bir şekilde amacına ulaşma,
Kendini açığa vurmadan sahte bir imaj ve maskelerle görüntü verme,
Tüketip atabildiği için sorumluluk taşımama,
Bunu bir oyun haline getirip buluşmanın gerçekleştiği durumları başarı gibi görüp bundan narsisistik olarak beslenme,
Evli ise kendi kimliğini saklayarak macera yaşama,”
Başlıkları doğru olmakla beraber, belirli bir grup için temel motivasyon değil bence. Özellikle 35 yaş üstü boşanmış bayanlarda ve erkeklerde fiziksel bir temas olmasa bile bir iletişim ihtiyacı, bir dirsek teması, bir paylaşım ihtiyacı sanal arkadaşlık motivasyonlarının en büyüğü görünüyor.
Öyle ki, sağlıklı bir iletişim arkadaşlık kurulmasa bile, taraflar polemiğe dayalı bir iletişimi dahi memnuniyet ile sürdürüyor. Bu “ sen bunu dedin de bende bunu dedim” tarzı, polemik üzerine kurulu bu diyalog bile inanın uzun bir süre devam ediyor. Bir telefon sapığının aslında sizin ne dediğiniz ile ilgilenmeyip sadece diyalogda olmanız ile sosyal tatmine ulaşması gibi.
'Cyborg' a dönüştüğümüz ya da duygusal yaşamımızı digital bir algoritma üzerine oturttuğumuz kesin. Artık birini tanımak için digital ayak izlerini takip etmemiz yeterli ve bu algoritma anlaşıp anlaşılmayacağının turnusol kağıdı halini aldı. Artık iletişimimiz insan sıcaklığını ya da gülümseyen bir yüzün yarattığı pozitif etkiyi bir kenara bırakıp 'smiley' lerin bize yüklediği duygulara döndü. “Sabah whats-up dan günaydın demişsin ama sonunda gülen yüz yoktu, ne oldu? Bir şey mi oldu” tarzı sohbetler günü dolduruyor.
Yapmacık sorunlar, suni polemikler, küsmeler ve barışmalar üzerine kurulu bir oyun aslında ve işin kötüsü, yaşadığımız iletişim ve temas yokluğu içinde bu oyun, aranır, beklenir ve istenir oluyor ve iki tarafta bu aşamada fiziksel buluşmadan büyüyü bozacağı için kaçınıyor.
Genelde sosyolojik, toplumsal açıdan hayata ayar vermeye çalışan, filmler vardır. Daha öncesinde bohem hayatı yüceleştiren filmlerden sonra, aile yapısını yücelten, yasak aşkın tehlikelerini, güvensiz ilişkilerin yarattığı riskleri gösteren “öldüren cazibe” tarzı filmler gibi. Geçmiş iki üç yılda ise daha çok güvendiğin, arkadaş olduğun insanlar ile seks yaptığın, aile kurmadığın, sevgili olmadığın ama düzgün güvenilir arkadaşların ile beraber olduğun filmler ortaya çıktı “Friends” dizisi ya da “ Friends with benefits” tarzı filmler gibi.
Şimdi ilişkileri digital algoritmalar üzerine kuran bir yöne doğru gidiyoruz. Japonlar yeni arkadaşlık sitelerinde, gerçek insanları sanal digital arkadaşlar ile eşleştiriyormuş. Digital arkadaşınız sabah size günaydın mesajı atıyor, sizin sorularınıza cevap veriyor, kıskanıyor, flört ediyor ve gün boyu sizin bu yalnızlık duygunuzu bastırıyormuş . Belirli bir kurgu üzerine, bir programın yarattığı karakterin bile size yolladığı "gülen yüz” sizi mutlu ediyor ve acı olan bu mutluluğa ihtiyacımız olduğu. Sitenin ismi 'Love Plus' .
Artık duygusal açlığın, duygusal yalnızlığın zirvesi gibi gözüken bu durum çok yakında bizleri de içine alacaktır. Bu konuda vaktiniz olduğunda, aşağıdaki filmi de izlemenizi tavsiye ederim.
http://www.beyazperde.com/filmler/film-206799/
Yazınızı okuyunca yazmadan duramadım. Diğer yazılarınızı da okuyacağım hemen."