Çok kilolu birisini gördüğümde eğer bu kişinin kilosu genetik, hormonal, ilaç kullanımı veya başka bir fiziksel nedene bağlı değilse, bu kişinin yaşamında "öfke" nin çok belirgin bir duygu olduğunu düşünürüm.
Yemek yemek... Kişinin yemekle kurduğu ilişki onun hayatındaki belirleyici unsurlardan biri midir?
Duygusal durumunuza göre yemek yeme davranışınız değişiyor mu?
Mesela kızgınken sürekli birşeyler yeme isteği, özellikle karbonhidratlı yiyeceklere düşkünlük fazlasıyla artıyor mu?
Çocukluk döneminden itibaren edinilen beslenme alışkanlığımız, yetişkinliğe giden döneme kadar kendi kontrolümüzde bir düzene oturur ancak ergenlik döneminde çeşitli duygusal sebeplerle başlayan yeme bozuklukları vardır.
Aile içi iletişim çatışmaları mesela; olumsuz duyguları ebeveynleri tarafından uygun bir biçimde ele alınamayan ve kaygılandığında annenin de kendi duygusal zorlukları nedeniyle kaygısı yatıştırılamayan çocuk, aşırı müdahaleci ve koruyucu anne modeli gibi sorunlar kişilerde 15-30 yaş arası yeme bozukluğu dediğimiz durumun ortaya çıkmasına yol açabilir.
Bu durum genellikle aşırı yemek yeme-suçluluk-yediğini çıkarma döngüsünde ve sürekli kilo alma kaygısıyla ağır diyet yapma, kendini kilolu algılama, yemek konusunda takıntılar, fiziksel sağlığı bozacak düzeyde kilo verme çabasına girme ve kiloyu kontrolde tutmak için sürekli kalori hesabı yapma davranışları şeklinde kendini gösterir.
Burada ele almak istediğim konu 'duygusal bir düzenleyici olarak' yemek yemeği araç olarak kullanan kişilerle ilgilidir. Aynı zamanda aşırı kilolu olan bu kişlerde, duygularıyla başa çıkmanın bir yolu olarak 'yemek yemek' davranışı ikincil olarak yeni başka sorunların da ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir.
Kontrolsüz ve aşırı düzeyde yemeğe başlamanızın nedeni hissettiğiniz mutsuzlukla başa çıkmak olabilir. Ancak aşırı veya tıkınırcasına yemek yemenin sonunda duyulan suçluluk duygusu mutsuzluğu daha da artırdığından bu kısır döngü bir süre sonra içinden çıkılamaz hale gelir.
Bu kişiler genellikle olumsuz duygularını ifade etmekten kaçınan ve insanları memnun etmek için devamlı verici davranan kişilerdir.
Sürekli vererek yani ödünleyerek ilişki kuran kişide aynı zamanda öfkenin şiddeti de büyüktür. Ancak bir duygu olarak 'öfke' dışarıya değil kendine yöneltilmiştir. Yiyerek agresyonu içeri almaktadır.
Öfkeyi içeriye doğru yönelttikçe, patoloji daha fazla büyümektedir.
Kişi ne zaman yaşadığı öfkeyi ifade edecek uygun bir yol bulamazsa ki _erken çocukluk döneminden itibaren öfkeyi ifade etmenin uygun yollarını öğrenememiştir_ tıkınırcasına yemek yeme, özellikle tatlı yiyeceklere yönelme şeklinde bir davranış gösterir.
Bu kişiler mutfakta uzun zaman geçirirler. Kendilerini sık sık buzdolabının önünde bulurlar. Gece özellikle evdekiler uyuduktan sonra yatmadan önce miktar olarak azımsanmayacak düzeyde yiyecek tüketirler. Kimi zaman bir kilo baklavayı ya da bir kavanoz krem çikolatayı bir seferde yedikleri olur. Bazı kişiler ise gece uykudan uyanıp birşeyler yiyip, tekrar uykuya dalarlar.
Başka bir dinamik ise kişilerarası ilişkilerde kırılmaktan kaygı duyan veya geçmişinde cinsel istismara uğrayan kişiler kilo ile diğer insanlarla arasına mesafe koyarak kendilerini korumaya çalışırlar. Giderek genişleyerek, insanların kendisine yaklaşamayacağı ve böylece zarar görmeyeceği düşüncesi bilinçdışı düzeyde gerçekleşir.
Hem duygu regülasyonunu sağlamak için hem de duygusal mesafeyi yaratmak adına aşırı yemek yemenin sonucunda alınan aşırı kilolar da kişinin beden algısını olumsuz yönde etkileyince, hem döngüsel olarak hem de katlanarak ruhsal sıkıntının derecesi artmaktadır.
Yapılan araştırmalarda, obez insanlarda depresyon görülme oranı oldukça yüksektir.
Öfkeyi dışa yönelttiğinde kontrolünü kaybedeceğini ya da ilişkilerinin bozulacağını ve yalnız kalacağını düşünüp agresyonlarını yiyerek kendilerine yöneltenler de, şişman olmayı hayatta kalmanın bir yolu olarak gören kişiler de hem ruhsal hem de fiziksel olarak bundan oldukça zarar görmektedirler.
"Yeme davranış bozukluğu" da denen kişinin kontrolsüz kilo aldığı bu durumdan çıkabilmesi ve sağlıklı ilişkiler kurabilmesi; psikoterapi ile bu konudaki içsel engellerini, duygularını anlama ve bilinçdışı çatışmalarını terapistle beraber çalışarak çözmekle mümkündür.
Bir atasözü vardır "yiyenler susar, yemeyenler konuşur" diye! Susmayın, konuşun derim.