Hepimizin hayatında önemli değişim zamanları olmuştur. Bu değişim zamanlarının bazıları bizi kalabalıklara bazıları yalnızlıklara bazıları yaz meltemlerine bazıları kış soğuklarına mahkûm etmiştir. Eninde sonunda kıymetli olan bu dönemlerden sonra yaptığımız hesaplaşma değil midir? Artılar eksiler, sonrasında atılacaklar, tutulacaklar, silkinecek anılar, tozu alınacak rutinler, hesap sorulacaklar, kucak açılacaklar… Kendimize yapılacak bu ziyarette çıkar hepsi ortaya. Kendimize dost veya düşman tavrımız içinde olmamızdan çok gözlemci, misafir gibi olmamız, sakinlikle ve itinayla geçirdiğimiz zorlu sürece bakmamız, gerekirse azıcık dağıtmamız, toparlanması gerekenleri sevgiyle kucaklamamız ve sonra yola koyulmamız…
Bu en değerli gelişim ve büyüme alanı fırsatıdır, paha biçilmez, tadından yenmez.
İşte pandemi süresi bu değişimlerin en plansızı, en spontanı, en alışılmadığı değil miydi?
Hepimiz kaleme kâğıda sarılsak, ortaya dünyanın en renkli ve ütopik senaryosu çıkmaz mı? Tadıyla tuzuyla, hasretiyle, umuduyla, karamsarlığıyla, öfkesiyle, endişesiyle, sessizliğiyle, kakofonisiyle, sabrıyla, aciliyle bir maskeli baloyu hangimiz önceden tahmin edebilirdik?
Eşsizliği onu eşsiz bir fırsata dönüştüren. Bu yüzden ben aldım kalemi kâğıdı yazıyorum, yaya yaya hesap çıkarıyorum, kendime tekrar tekrar soruyorum, üstünü çiziyorum, altını tekrar tekrar çiziyorum, yuvarlak içine alıyorum, kenar süsü yapıyorum. Biliyorum ki bu hesabı bir tek benim için ben yapabilirim. Bu yüzden kendime güveniyorum.
Kendime övgü kısmında, ilk başta sabrım var. Diyebilirsiniz ki sabretmeyip ne yapabilirdin. Hayır öyle değil, sarıldığım bir sabır bu, mecburi olandan değil, özenli ve düzenli bir sabır. Bana uzun süre gerekebileceğini bildiğim bir sabır, belki de usul usul ilmek ilmek örmeye daha önce başladığım bir sabır. Bilmediğiniz bir sona güvenmeyi seçtiniz mi hiç? İşte oradaki sabır, kibar olanı yani.
İkinci sırada, yaratıcılığım geliyor. Kendisini bir yerlere saklamış, sonra nereye sakladığını unutmuşum meğer. Çabuk buldum diyebilirim, belki o da bana kavuşmak istedi. Bir sarıldık, koklaştık ki sormayın. Sonra planlar yaptık ve hemen düğmeye bastık. Birlikte ürettik, videolar çektik, yazılar yazdık, araştırdık, evirdik, çevirdik, farklı söyledik, işe yarar hale getirdik. Çocuk merakımızı, ergen heyecanımızı ve olgunluk bilgeliğimizi davet ettik, cümbür cemaat giriştik. Çok gururlandık. Renkliydik, neşeliydik birlikte.
Üçüncü sırada güven duyguma güvenmek... Meğer pek rahatmış, güvenmek. Zorlandığımız her sürecin bir hayır getireceğine, hayatın bilgeliğine, doğanın öğretmenliğine, şifanın kolay yolu seçmeyeceğine, seçimlerimin her zaman akil olmayacağına ama sonunun geleceğine, yokuşların bir inişi olduğuna güvenmek. Yüksüz hayat olmayacağını biliyorsak güven duygusu bir ilaç.
Gelelim gelişim alanlarıma. İlki sınır koymak konusunda. Kendime sınır koymaktan bahsediyorum. Her söylenene atlamamak, her işi üstlenmemek, kendi enerji seviyemi unutmamak, sorumluluğum ile sorumsuzluğum arasına set çekmek, evde benden başka bireylerin de olduğunu ve sorumluluğu paylaşabileceğimizi hatırlamak. Meğer benim de sınırlarım olmalıymış ki sinirlerim düzgün olsun.
İkincisi, duygularımı seslendirmek. Her insan gibi, duygularımı sahneye daha çok davet etmek, başrol vermek, renklere büründürmek, griyse gri demek, kırmızı ise kırmızı demek, restleşmek değil netleşmek. Netliği etrafımdakilere aktarmak, beklentilerimi sıralamak, anlayışsa anlayış, şefkatse şefkat, akışsa akış istemek. Duygunun, akıl kadar yeri olduğunu hatırlamak, hatırlamak...
Üçüncü gelişim alanım basitleşmek. ‘Daha Az’ın iyiliğine inanmak, arınmak, ihtiyacım olmayan eşyayı, düşünceyi, arsızlığı, iştahı bilmek, farkına varmak. Basitin keyif verdiğini, kolay anlaşıldığını, kolay geldiğini, kolay gittiğini, estetik olduğunu, şeref verdiğini, sevilebileceğini unutmamak. Hayatın basit formülde daha huzurlu ve rahat aktığını, daha çok şey anlattığını, sesinin daha net duyurabildiğini bilerek devam etmek.
İster kalabalıklarda devam edelim ister yalnızlığımızla baş başa kalmayı yeğleyelim, ama önce şu hesabı bir çıkaralım. Sonra göz göze kalp kalbe gelelim, sonra yüzümüzü bir gülümseme kaplasın ve kendimizi tebrik edelim. İşte şimdi yeniden büyüdük, hem de bayağı boy attık.
Sibel Yücesan
SiZe Bütünsel Yaklaşım Kurucu Ortağı