Temmuzdu. Siyah beyaz fotoğraflarımızı sosyal medyaya yükledik #challengeaccepted dedik, madem ölüyoruz, birbirimize yaslanalım dedik. İyi mi ettik kötü mü ettik bilinmez ama gerçekten ölüyoruz. Aralık ayında yılı kapatırken, kadın cinayetleri haberleri manşetleri süslerken hep beraber ölmeye devam ediyoruz. Sadece Türkiye’de değil dünyada da ölüyoruz, hem de en yakınımız tarafından öldürülüyoruz. Ölmesek de hayatımızda en az bir kez, yakın partnerımız tarafından bir çeşit şiddete uğrayanlarımızın sayısı küçümsenmeyecek kadar fazla.
Dünya Ekonomik Forumu 2019 küresel riskler raporunda şöyle bir başlık attı: “Öfke Dönemi”.
Bu başlık altında zihinsel sağlımızın bozulması ile ilgili çok kritik veriler var. Evlerin içindeki şiddet konusunda tüm dünyadan cesur veri toplamak o kadar da kolay değil olsa da, istatistiki tahmin, en az %30 kadın nüfusunun yakın partner şiddetine maruz kaldığı. Bu sadece fiziksel şiddet için bir veri. Bunun daha sözel şiddet, finansal şiddet gibi boyutları var. Kim bilir kaç kadın, elinden parasının alınmasına ses çıkartamıyor ve kendi isteği dışında kazandığı paraya el konulmasını şiddet olarak algılamıyor. Diğer bir veri de Birleşmiş Milletlerden gelsin. BM raporlarına göre kadınların yüzde 35’i ömründe en az 1 kez şiddete maruz kalıyor. 15-49 yaş aralığındaki her 5 kadın ve kız çocuğundan biri yakınları tarafından fiziksel ve cinsel şiddet görüyor. 200 milyon kadın ve kız çocuğu “sünnet” gibi uygulamalarla sakat bırakılıyor. Kısacası, en gelişmişinden en yoksuluna tüm dünyada, toplumun yarısı şiddet cenderesinde yaşamaya devam ediyor.
Bunun sebeplerini tartışmaya girsek sayfalarca yazı yazmalıyız ki, amacım bu değil. “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır”, “Kızını dövmeyen dizini döver”, “Elinin hamuruyla erkek işine karışma”, “ adam ol”, “adam akıllı iş yap”, “sözünün eri ol”ları çocuklarımız artık duymasın, bunlarla zihinleri bulanmasın. Artık farklı şeyler söyleyelim, dilimizi değiştirelim ki yüreğimiz değişsin, zihnimiz yola gelsin. Bu her alanda yer bulsun. Önce diziler ve reklamlar değişsin. Mevcutta nasıl algı mı yaratılıyor?
-Kadınlar evin içinde, erkekler evin dışında yer alıyor
-Yemek, bulaşık, temizlik işlerini kadınlar; para kazanma ve iş hayatı sorumluluğunu erkek alıyor
-Erkek yemek masasında başta oturuyor, kadınsa yanında
-Kadınlar en çok alışveriş yapıyor, tek amacı güzelliği. Kadın nazik, kırılgan, erkek ise güçlü
Üstelik, erkeğin belinde veya elinde silahına arkadaşlık eden şiddet dili sunan dizilerin sayısı o kadar çok ki. Önce farkında olalım, toplum olarak buna karşı çıkalım. Bu bir kadın meselesi değil, insanlık meselesi. Konu siyah beyaz fotomuzun çok ötesinde, çok derininde. Üstünü kapatmayalım, mış gibi yapmayalım, üstüne basıp geçmeyelim. Çok yönlü ele alalım
yapabileceklerimiz bir o kadar çok iken, sadece konuşmak yerine eyleme geçmeyi canı gönülden isteyelim ve hadi gelin kadın erkek safları sıklaştıralım.
Şiddet içimize işlemesin, yani içselleşmesin, kök salmasın, hücrelerimize nüfuz etmesin. Şiddet gözümüzü kör etmesin, yüzümüze tokat gibi inmesin, belimizi bükmesin, başımızı taştan taşa vurdurtmasın, rengimizi soldurtmasın, böğrümüze, boğazımıza bıçak saplamasın. Unutmayalım kadın masada yoksa sükunet, sevgi, yaratıcılık, empati eksik kalır. Kadın siyasette yoksa barış yolda kalır. Kadın elini eteğini çekerse dünyada sadece acı kalır. Kadının adı tam ve sürekli var olsun.
Artık sevgiyi konuşalım, nezaketi bilelim, şefkatli kollarımız dillerimiz olsun. İçimiz acısın, vicdanımız susmasın ve birlikte var olmaya yemin edelim.