Duygularımız, zihnimiz, ruhumuz ve bedenimizin bazen teker teker ama çoğunlukla birbirlerini tetikledikleri zorlanma dönemlerinden geçeriz. Belki şimdi tam da o zorlanma zamanının içindeyiz. Sanki içinde yaşadığımız bir göl olsa; su bulanık, dip karanlık, her yer çamur.
Hepimiz için çok farklı durumlar bunu tetiklemiş olabilir. Bazen etki alanımızdaki türden, yani kontrol kumandasının bende olduğu yerden, işimdeki, ilişkimdeki, cebimdeki zorluk; bazen de sadece ilgi alanımdan mesela memleket meseleleri, her sabah canıma tak eden trafik, medyada okuduğum şiddet, çevre ve terör haberleri.
“Çamurun çökmesini ve suyun berraklaşmasını beklemeye sabrın var mı?” – Lao Tzu
Böyle zamanlarda amaç çamurun çökmesi ve suyun berraklaşmasına izin verecek sabrı göstermek, mümkün olduğunca kendi merkezimizde ve dengede kalmanın önce kendimiz sonra ailemiz ve çevremiz için önemli olduğunu hatırlamak.
Hayatta kesintisiz mutlu olmak, her daim neşeli olmak amaç olabilir mi? Belki masallar için evet. İçinde bulunduğumuz dünya için hayır.
Bizi sadece güzel duygular sarsın sarmalasın diye boş verelim, etrafı yok sayalım hedefiyle değil, duygularımızı anlayıp, kendi bireysel yaşam gündemimizi tutabilelim, önceliklerimizi yaşayabilelim hedefinde olabilir miyiz? Burada önemli kelime: “Denge”. Altını binlerce kez çizmek isterim zira en kıymetli anlarımız tekrar içimizde ve dışımızdaki dengeyi yakaladığımız anlar. Ancak böyle olduğunda daha olumlu adımlar atabilir, kendimize ve yaşadıklarımıza tolerans ve şefkat geliştirebilir, gerekirse kabullenir, gerekirse arkada bırakabilir, arınabiliriz.
Peki çamurun çökmesi ve suyun dengeye gelmesini desteklemek adına günlük hayatta neler yapabiliriz?
- Endişeliyim, öfkeliyim, üzüntülüyüm diye kaygı duymayalım. Tüm bu duyguları hissetmemiz hayatımızın tam da merkezinin bir parçası. Bu tür duygularımızı kontrol etmeye çalışmak yerine, tüm bunları duymanın normal olduğunu hatırlatalım. Duygularımızdan kaçmak değil, durup yüzleşmek ve bize verdikleri mesajları dinlemek önemli. Duygularımız hakkında konuşalım, onları sanat yolu ile ifade edelim, haklarında yazalım, gerekirse protest müziği açıp dans edelim, kısaca onların akmasına izin verelim.
- Her gün bize iyi geleceğini düşündüğümüz bir kaç aktivite planlayalım. Kitap okumak, spor, yürüyüş, meditasyon, kısa uykular, molalar, şarkı söylemek, duş almak. Kısa da olsa bu tür aktiviteleri hayatımıza katalım.
- Böyle zamanlarda ne izlediğimize, ne dinlediğimize, ne yediğimize dikkat edelim. Seçim yapalım, bize iyilik yaratan, olumlu alternatifleri seçelim. Bize sunulanı değil, Bizim seçtiklerimiz hayatımızda yer alsın. Mesela daha az haber dinleyelim, bizi tetikleyen haber türlerini her gün dikkate almayalım. O duyguların içinde savrulmayalım. Mesela birine yardımcı olalım, iyi bir şey yapalım, ona su getirelim, çalışmalarına yardım önerelim, teşekkür maili atalım.
- Aklımızdan günde on binlerce düşünce geçmesi son derece normal bir akış. Zor zamanlarda genelde bir ya da bir kaç düşünceye saplanır kalırız. Hep aynı düşünce yapısı çevresinde döner dururuz, bu da tabi ki bizde olumsuz duyguları tetikler. Veya tam tersi, duyguların yarattığı olumsuz düşüncelerin çevresinde dolanırız. Böyle zamanlarda aklımızdan çıkmayan düşünceleri tek tek ele alıp aşağıdaki soruları sormak çok yardımcı olacaktır:
1) Bu düşünce doğru mu?
2) Bu düşüncenin kesinlikle doğru olduğunu nereden biliyorum?
3) Bu düşünceye inandığım zaman nasıl tepki veriyorum, bende neler oluyor?
4) Bu düşünce olmadan ben nasıl biri olurdum? Hayatımda neler olurdu?
- Hayatımızda kontrol edemeyeceğimiz alanları belirleyelim. Bazı şeyleri kontrol edemeyeceğimizi ve değiştiremeyeceğimizi kabul edelim. Böyle zamanlarda etki alanımızda kalmak önemli, belki de fark etmeden daha çok ilgi alanlarımıza odaklandık ve kontrol edemediğiniz birçok konuda değişim yaratamama endişesi yaşıyoruz.
- Hayatımızda kontrol edebileceğimiz alanları belirleyelim. Neleri kontrol edebileceğimizi bilmek daha iyi hissetmemizi sağlayacaktır. Ne kadar olumsuz olsa da gündemimizi, ne yiyeceğimizi, kimi arayacağımızı, neleri ifade edeceğimizi, neye evet neye hayır diyeceğimizi, davranışlarımızı kontrol edebilir, önceliklerimiz hakkında kararlarımızı verebiliriz.
- Dert edindiklerimize farklı bir gözlük takarak yeniden bakmak mümkün mü? Evet bizim olaylara bir bakış açımız var, kendimize göre inandığımız, inanmadığımız, arkasında durduğumuz veya sorguladığımız birçok konu var. Bizim için zorluk yaratan durumlarda durup bir soralım; “Bu durum karşısında acaba A kişisi ne düşünürdü, nasıl tepki verirdi?” diye. A kişisi, bazen kahramanım, bazen iş arkadaşım, bazen öğretmenim, bazen sokaktaki insan olabilir. Onların benzer olaylara nasıl farklı bakış açılarından bakabileceklerini düşünmek düşünce yapımızı saplandığı yerden çıkarıp bize esneklik getirecektir.
- Dert listesinin yanına şükür listesi ekleyelim. Akşam yatarken o güne ve genel olarak hayatınıza odaklanarak şükür edecek en az üç maddeyi düşünerek veya yazarak günü kapatsak ve ertesi güne onları aklımıza getirerek “merhaba” desek, neler kolaylaşabilirdi?
- Zor zamanların en önemli ilacı diğer canlılarla ilişkilerimiz. Sevdiklerimize daha sık sarılalım. Sarılmak oksitosin hormonunu tetikliyor ve bu hormon bedene çok iyi geliyor. Tanıdığınız kişileri gördüğünüzde onlara merhaba, deyip yanaklarından öpmeye bir alternatif sıkı sıkı sarılmak olabilir mi? Kedimiz, köpeğimiz varsa onların koşulsuz sevgisini daha sık kucaklayalım.
En değerlisi, zor zamanların içinden geçtiğimiz ve o dönemi kapattığımız, suyun yeniden berraklaştığı, içimizde ve dışımızda dengeye tekrar merhaba dediğimiz o değerli anlarda, unutmayalım, kendimize kocaman bir aferin diyelim, tebrik edelim, sarılalım, kendimizi kucaklayalım. Bunu fazlasıyla hak ettik.
Sibel YÜCESAN