Geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir bilimsel çalışmanın sonucuna göre, küçük yaşlarda enstrüman eğitimi, çocukların zeka gelişimini pozitif yönde etkiliyor. Müzik eğitimi hem hayatta bir disiplin kazanmak açısından hem de yaşamın mücadelesi içerisinde ileride bir dinlenme alanı olması bakımından çok önemli.
Birçok yetenekli hatta bir kısmı çok özel yetenekli ve ülkemizi dünyada temsil eden öğrenciler yetiştirmiş ve yetiştirmekte olan Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Piyano Anasanat Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Burcu Aktaş Urgun ile çocuklarda müzik eğitimini konuştuk.
Çocuğunuzun yetenekli olduğunu nasıl anlarsınız, piyano eğitimi kaç yaşta başlamalıdır, öğretmen seçiminde nelere dikkat edilmelidir, özel yetenekli çocuklar konusunda nasıl bir yol çizilmelidir, 40 yaş sonrası müzik eğitimi nasıl olur gibi birçok konuda oldukça aydınlatıcı bilgiler verdi. Bir konservatuvar velisi olarak bilmediğim birçok şey öğrendim. Hem çok keyifli, hem de bilgi dolu bir röportaj oldu.
Çocuklarda müzik yeteneği nasıl fark edilir ve değerlendirilir? Sizin yönteminiz ne?
Öncelikle mutlaka bize yani profesyonellere getirmeleri lazım çünkü aileler farklı yorumlayabiliyorlar.
Ne gibi, nasıl yorumlar?
“Çok güzel dans ediyor, müzik duyduğu zaman hemen oynamaya başlıyor” gibi ifadelerle geliyorlar ama her çocuğun, hepimizin doğasında müzikle birlikte hareket etmek, şarkı söylemek var. Sesimiz ilk enstrümanımız aslında, bunu kullanabilmesi harika ama bu yetenekli olup olmadığının bir göstergesi değil. Bize geldiğinde ilk baktığımız şey ise; ses duyuyor mu, duyduğu sesi bir şekilde size geri verebiliyor mu? Bunu anlamak için de çeşitli yöntemler var.
Yöntemleri biraz açar mısınız?
Konservatuvar sınavlarını sese dayalı yapıyorduk, şimdilerde biraz değişmeye başladı bu yöntem. Bazen çocuk çok yetenekli oluyor ama bir notaya basıyorsunuz, boğazı henüz gelişmediği için o sesi çıkaramayabiliyor. Nasıl çıkaracağını bilmiyor çünkü. Piyanoda arkasını döndürüp bastığınız bir notayı tekrar çalmasını istediğinizde ve onu piyanoda arayıp bulduğunda çok daha farklı sonuçlar alınabiliyor.
Neden eski yöntem değişti?
Konservatuar da bir şekilde eleme yapmak durumunda ama şunun farkına varıyor ki; ister istemez çok fazla çocuk ziyan oluyor. Çünkü boğazdan ses çıkarmak bambaşka bir şey…
Sizin karşılaştığınız böyle çocuklar var mı?
Evet, en son bir çocuk geldi. Çocukta yetenek var ama uğraşmak gerekiyor. Henüz 7 yaşında, 20 tane ses basın, hepsini söylüyor fakat ağızdan çıkaramıyor. Ama o sesleri öğrettiğiniz zaman ismiyle bile söylüyor. Mesela “fa diyez” soruyorsunuz, “fa” ile “sol” arasında bir şey diyor. Bu çok ender bir durum ve ben çocuğu ilk gördüğümde “Yetenekli ama çok da değil” dedim. Konservatuvar sınavına girmiş olsa, oradaki 5 dakikada bu çocuğun yeteneğini kaçırabilirsiniz. O yüzden yöntemleri biraz biraz değiştirmeye başladık. Bizler bu duyguyu yaşıyorsak ailelerin mutlaka çocuklarını uzman ellere götürüp, duyuşunu kontrol ettirmeleri lazım. Çünkü duymuyorsan hakikaten müzikle alakan olmamalı. Yeteneğin ilk göstergesi bu yani duyuş... Sonra işin içine enstrüman giriyor. Başlangıç olarak en mükemmel enstrüman piyano. Hem benim enstrümanım olduğu için hem de en kolay enstrüman olduğu için.
Neden en kolayı piyano?
Çünkü sesi siz üretmiyorsunuz, sese basıyorsunuz ve mekanizma sizin için üretiyor. Ama yine de belli bir süreçte değerlendirmek lazım. İlk gördüğünüzde çocuğa yetenekli ya da yeteneksiz demeniz çok zor, süreci değerlendirdikten sonra kısa sürede ilerleme kaydediyor olmanız lazım verilen şeyle ilgili. Çünkü işin içine koordinasyon giriyor. Duyabiliyor çocuk ama belki muhteşem bir şarkıcı olacak, piyanoyla bir alakası olmayacak ya da keman çalacak. Çünkü hepsinin koordinasyonu farklı. Çocuğu piyanoyla başlatıp, o süreci değerlendiriyorsunuz. Bu da en az minimum 4 aylık bir süreç olmalı. Ondan sonra “Evet çocuğumuz özel” ya da “Çocuğumuz bu işi hobi olarak gayet güzel yapabilir, hayatının bir parçası haline sokabilir ama konservatuvara kaydırırsanız muhtemelen zorluk çekecektir” gibi yönlendirmeleri yapabilirsiniz ama süreç değerlendirmek şart.
Yani müzik duyduğunda tempo tutan her çocuk müzikte yetenekli değildir. Bunu netleştirelim, bu önemli çünkü. Anlattığınız profesyonel tanılama yöntemi. Peki, aileler çocuklarının müzik yeteneğini nasıl anlar? Ne zaman uzmana gitmeleri gerekir? Bu uzmanlar nerede? Sizlere ulaşmak kolay değil, bir üniversitenin hocalarısınız çünkü. Herhangi bir veli konservatuvara gidip de “Benim çocuğumu değerlendirin” diyemez değil mi?
Aslında yapabilirsiniz. Her konservatuvar için konuşamam ama konservatuvar bulunmayan çok da şehrimiz var. Belki konservatuvarla sınırlandırmak da hata olur ama eğitim fakültelerinden çıkan her müzik öğretmeni de çocuğu değerlendirecek yetiye sahiptir. En azından yönlendirme yapabilirler. Mimar Sinan olarak söyleyebilirim müdüriyete gelip de “Çocuğumu değerlendirir misiniz?” diyen herkesi mutlaka bir yönlendirmeye sokuyoruz. “Biz uğraşmayız sizin çocuğunuzla” demiyoruz çünkü yetenek bizim için her şey demek. Eğer varsa bir potansiyel bunu çıkarmak bizim görevimiz zaten. Ama bunu yapamayanlar için de konservatuvar sınavından önce üç günlük bir kurs görülüyor. O kursu şiddetle tavsiye ediyorum. Çünkü bir sesi duyup, çıkarabilecek olma halini birkaç kez test ettiğinde çocuk, sınava girdiğinde rahat ediyor.
Ne göreceğini biliyor yani değil mi?
Evet. Mesela benim absolute bir öğrencim şu an lise 2’de ama ilk girdiği sınavda kazanamadı ve ben o kadar emindim ki kazanacağına; çocuğu hazırlamadım bile. Çünkü her şeyi nota olarak duyuyordu. Fakat sınava girince kalmış. Hiçbir şey verememiş. 7 yaşında ne yapsın, bakıyor çocuk, anlamamış, “Sınav dediğiniz şey bana AAAA dedirtmek mi?” diyor. Ama o kursu gördüğünde hiç olmazsa “Böyle bir şey isteyecekler benden” bilincine kavuşuyor. Çünkü o bir sınav değil, senin içinde olan bir şeyi çıkartmak için bir yöntem öğretiyorlar sana. Dolayısıyla o yöntemi ne kadar biliyorsa o kadar rahat hissediyor çocuk.
Veliler uzmana gitmeleri gerektiğini nasıl anlayacaklar? Yoksa Mimar Sinan’ın önü dolar taşar. Herkes kendi çocuğunu yetenekli görüyor çünkü.
“Şarkı söylerken aynı ritimde gidiyor mu?” diye müzik öğretmenlerine sorabilirler. Çünkü insan çocuğuna objektif bakamıyor. Ama objektif baktıklarında göreceklerdir. “Aynı tonda gidiyor mu, yoksa başka yerlere mi kayıyor? Sözleri çok iyi ama melodisini iyi götürebiliyor mu?” Bunlara da bakabilirler. Bazen çocuklar evde bir şeylere vurmaya başlıyorlar, duydukları seslere eşlik ederek. Onların ne kadar koordineli olduğunu anlamaya çalışabilirler. Evde herhangi bir enstrüman varsa ki bu tür çocuklarda istisnanızdır, çocuk gidip duyduğu sesleri o enstrümandan çıkarmaya çalışıyor. Minicik bir org da olabilir, bir oktavlık bir şey de olabilir. Bir öğrencimin annesi anlatmıştı: Çocuğu 2,5- 3 yaşlarındayken odalardan birinden çok sevdiği bir melodiyi duymaya başlamış ama radyo açık değil, nereden geliyor diye bakmak için içeriye gidince küçük oyuncak bir orgun içinden çocuğunun o melodiyi çıkardığını anlamış. Çocukta büyük bir yetenek varsa fışkırıyor zaten, çok zor çıkmaması.
En erken hangi yaşlarda ortaya çıkar bu durum?
Dediğim gibi çocuğun bir şeylere vurmaya başladığı yaştan itibaren. Melodi çıkararak vurması ve karışık ritimleri algılayabilmesi gerek. Her şeye vurması yetenekli olduğu anlamına gelmez. Yetenek 2,5- 3 yaşlarında kendini göstermeye başlıyor.
Müzik yeteneğinin belli türleri var mı? Orkestra şefi olacak bir çocukla piyanist olacak bir çocuk nasıl belirleniyor? Bunu en başta anlayabilir mi uzmanlar?
Temel eğitimde aynı yöntemler var. Enstrümancı da olsanız, müziğin diğer dallarına girecek de olsanız bir kere çok net bir duyuşunuz olması lazım. Hangi dalı seçerseniz seçin bir enstrüman çalmanız şart. Zaten orkestra şefliği bölümüne girdiğinizde birkaç enstrümanı birden çalmanız bekleniyor sizden. Piyano dışında, nefesli ya da yaylı çalgılardan birini daha çalmayı bilmeniz talep ediliyor ki, enstrümanı ve nasıl ses çıktığını anlayın diye. Çünkü orkestra şefliği daha komplike bir şey. Kompozisyonda keza yüzde 98 oranda piyona çalmayı bilmeniz lazım. Çünkü duyduğunuz şeyi bir enstrümandan çıkarabiliyor ya da bir enstrümana yazabiliyor olmanız lazım.
Kompozisyon derken beste yapmaktan bahsediyorsunuz değil mi?
Evet, tabii ki…
Enstrüman çalan herkes beste yapabilir mi? Bunlar farklı yetenekler mi?
Kesinlikle ayrı yetenekler. Doğaçlama yapabiliyor musunuz? Bir şeyler duyuyorsunuz onları notaya dökebiliyor musunuz? Ya da bir şeyler duyuyorsunuz ama onları nasıl notaya dökeceğinizi bilmiyorsunuz ama sizden bir şekilde akıyor müzik. Ağzınızdan akıyor ya da elinizde bir müzik aleti varsa oraya yansıtmaya çalışıyorsunuz. Bunlar tabii ki farklı özellikler, farklı yetenek seviyeleri. Yorumculuk başka bir şey, yaratıcılık başka bir şey günün sonunda ama bu biri ötekinden üstündür demek değil, farklı türde yetenekler bunlar.
Çok üstün yetenekli çocuklarla çalışıyorsunuz. Bu tür çocukların kırılganlıkları ve beklentileri de fazla oluyor. Üstün yetenekli çocuklarla ilgili gözlemlerinizi merak ediyorum. Bu çocuklarda ne gibi özellikler görüyorsunuz? Onları çalıştırırken eğitimlerinde nelere dikkat ediyorsunuz?
Büyük bir açlıkla geliyorlar bir kere, ciddi bir şekilde tüketimle geliyorlar. Başlangıç metodumuz vardır bu işle ilgilenen herkes bilir; Beyer, özellikle akademik olarak ilerletecekseniz o kitabı vermeniz gerekir. Sadece üç haftada bitiriyor çocuk bütün kitabı mesela. O zaman diyorsunuz ki; “Tamam, sen farklısın”. Normal bir çocuk için o kitap 1,5 – 2 sene aralığında biter. Ama üç hafta inanılmaz bir süre. İşte bu açlığı doyurabilmeniz gerekiyor. Onlara tipik bir müfredat veremiyorsunuz, uygun müfredatı yaratmanız gerekiyor. Onların hep bir “forte”leri oluyor zaten kuvvetli. Bazısı ritimsel parçalara daha eğilimli oluyor, bazısı melodik parçalara.
“Forte”si oluyor derken neyi tarif ediyorsunuz?
Yani kuvvetli tarafını, sevdiği müzik türünü anlatmaya çalışıyorum. Tamam, hepsi klasik ama dönemlerimiz var klasik müzik içinde de. Bazısı biraz daha cazımsı bir şeyler vermenizi talep ediyor, çünkü ritim yüzdesi çok kuvvetli. Bazısına da daha melodik, Chopin gibi mesela melodiye ağırlık veren, şarkıya ağırlık veren müzikleri vermeniz gerekiyor çünkü kendini o şekilde daha iyi ifade ediyor. Tabii bu demek değil ki sadece onları öğreteceksiniz, diğer dönemlerden de çaldırmanız gerekli. Hepimiz için geçerli bu durum ama bu tarz üstün yetenekli çocuklar için daha da fazla, çünkü sevdikleri parçalarda sıçrama noktası yaşıyorlar. O yüzden doğru repertuvarı bulmak o çocuklar için en önemli şey. Sıradan repertuvarlar ki, asla sıradanlığı küçümsemek için söylemiyorum. Sıradanlık mükemmel bir şey çünkü bizim işimizde yetenek sadece başlangıçtır, çalışıyor olmanız en önemli unsur. Sıradan bir çocuk, çok yetenekli ama çalışmayan bir çocuğu çok ciddi bir şekilde geçer. Belli bir çizgide yaptığımız bir akademik program var. O programı bu tür üstün yetenekli çocuklar için uygulayamıyorsunuz. Mutlaka o sıçramaları takip etmeniz ve ilerletmeniz gerekiyor. Çok çabuk tükettikleri için, çok çabuk sıkılabiliyorlar.
Zaten konservatuvar sınavına girip, kazanan çocukların hepsi üstün yetenekli bizim bahsettiklerimiz çok üstün yetenekli çocuklar değil mi?
Evet, haklısınız. Ama çok üstün yetenekli çocukların eğitiminde normal müfredattan gitmeyip, çocuğun sizi yönlendirmesine izin vermeniz gerekiyor, sürekli çeşitlilikle beslenmeleri lazım. Hepsinde de ortak bir özellik var; sahneye aşık oluyorlar. Onları sahneye çıkarmanız şart. Dört duvar arasında bir yere kadar verim alıyorlar. Gerçi, bu bütün öğrencilerimiz için geçerli ama bu çocuklar için çok daha fazla önemli. Derste bin kere söylediğiniz şeyi sahnede deneyimlediği an onun oluyor. Kendi malı oluyor. O zaman büyük ilerlemeyi yaşatmış oluyorsunuz. Kendi tecrübeleriyle ilerlemelerini sağlamanız gerekiyor bu tür çok üstün yetenekli çocukların.
Mutlak bir konservatuvar eğitimi almaları şart mı yüksek başarılar için? Dışarıdaki eğitimi de biliyorum, kızımdan dolayı konservatuvardaki eğitimi de biliyorum. Bu benim kişisel düşüncem farklı bir eğitim veriliyor konservatuvarda. Bana bu okullardaki eğitim özellikle çok üstün yetenekli çocukların evrensel müzik yapabilmeleri için şartmış gibi geliyor. Bazı velilerden duyuyorum “Benim çocuğum konservatuvara gitmiyor ama dışarıdan hallettiriyoruz, piyanosu çok iyi gidiyor” diyor mesela, mümkün mü?
Gider, gidebilir. Burada iyiden kastınız çok önemli. Çünkü çocuk birazcık emek veriyorsa ilerler zaten.
Parıltıdan bahsediyorum.
Parıltı varsa o çocuğu uzmanların eline bırakmak zorundasınız. Çünkü o çocuğu değerlendirebilecek müfredat ve hocalar sadece bu tür kurumlarda var. Sadece bu tür kurumlardaki hocalar o çocuklara şahit olup, kendilerini geliştirme şansı tanıyabilirler. Sadece özel ders veren bir hocaysanız üstün olanlar kapınızı çalmıyor çünkü. Belli bir yetenek çerçevesindeki çocukları görebiliyorsunuz sadece. Ama konservatuvarlarda biz sürekli bu tür çok üstün yetenekli çocuklarla karşılaştığımız için kendimizi de, müfredatımızı da geliştirmek durumunda kalıyoruz. Ve çocuğa faydamız oluyor. Öbür türlü bir yere kadar ilerleyebilir çocuk. Ondan sonra bir seçim yapmak zorunda kalır. Ve seçimini müzikten yana kullanmama olasılığı da çok fazla olur. Çünkü yeterince ilerlememiştir. Ve birazcık bu işle ilgiliyse aynı yaşta konservatuvara giden çocukla arasındaki farkı gördüğünde zaten kendisi vazgeçecektir, “Ben bu uçurumu kapatamam” diye düşünüp.
Bu anlamda özel bir yeteneği olmayan bir çocuk düşünelim, zaten konservatuvara giremeyecek ama müziğe inanılmaz bir ilgisi var. Bu çocuklarda müzik eğitiminin önemi nedir? Nereye kadar gidebilir bu çocuklar?
İstikrarla alakalı olarak inanılmaz gelişim sağlayabiliyorlar. Benim her yetenek klasmanında öğrencim var; sıfır yetenekten, beni şaşırtıp “Ben bu çocuğa nasıl yeteceğim?” dediğim yetenekler dâhil. Ama ilerlemeyi küçümsememek lazım. Minnacık da olsa çocuk yaptığı işte ilerleyebiliyorsa onun arkasından gitmek lazım. Çünkü ben hayatta kendi kızım olduktan sonra daha da iyi anladım ki, bir çocuğun akademik gelişimini müzik kadar çok besleyen başka bir şey yok. Çünkü müzik başka bir disiplin katıyor insanın hayatına. Her şeyden önce gününüzü planlamayı öğretiyor size. Yani günlük yaşamınızın içine bir de müzik çalışmanızı koymanız gerekiyor ama yarım saat ama 5 dakika. Fakat bunu düzenli olarak koymaya başladığınızda bir ajandanız oluyor. Bu ajandaya göre hareket etmeyi de öğrenmiş oluyorsunuz. Tesadüf olması mümkün değil benim özellikle konservatuvar yarı zamanlıyı seçen, birkaç sene devam etmiş olan öğrencilerimde hep gördüğüm; inanılmaz bir akademik başarı, istedikleri her okula girme potansiyeli. Ben buna bağlıyorum çünkü çocukları disipline eden bir dal bu.
Çalışma disiplini ediniyor çocuklar ve diğer alanlara da sıçrıyor değil mi müzikteki başarı?
Bazen belli bir yaşa kadar anne baba zoruyla gidiyorlar. Fakat Teog ya da şu an adı her neyse o sınavı geçtikten sonra artık onların oluyor ve anne baba köşeye çekiliyor. Tamamen kendi arzularıyla müzik yapmak istiyorlar. Kendi çaplarında gruplarını kurmaya başlıyorlar. “Ben şu şarkıyı öğrenmek istiyorum” diyorlar. Tamamen kendi arzularıyla derse gelmeye başlıyorlar. Ve ileriki yaşamlarında da öyle devam ediyor. Yetişkin öğrencilerim var başta anne baba zoruyla ders almış fakat sonra kendisi devam etmek istemiş ve hatta mesleğini eline aldıktan sonra “Çok keyif alıyordum, o zaman ara verdim, şimdi yeniden başlamak istiyorum” diyen. O insanların hayatlarına baktığımda da aynı düzeni görüyorum. Bunlar başarılı insanlar. Hayatta gerçekten başarı kavramı neyse bilmiyorum aslında ama mutlu olan insanların hayatlarının bir köşesinde müzik var.
Müziği primer alanı olarak görenlerin sizin konservatuvar öğrencileriniz gibi mesela günde ne kadar çalışmaları gerek çok kabaca?
Bir sporcu gibi yaşamaları gerektiğini bilmek zorundalar. Günlük antrenmanlarını yapmak durumundalar. Her çocuğa göre değişen bir şey bu. Yani diyemem ki 8 saat çalışmadan bu iş olmaz. Birazcık da çocukla alakalı. Bazısı üç saatlik çok odaklı bir çalışmayla her şeyi halledebiliyorken bazısı 8 saate yayılan bir süreçte çalışmak zorunda.
Üç saat yine az değil baktığınızda…
Daha azında repertuvar öğrenmeniz ve bunu sahnede çalacak kondisyona sahip olmanız hakikaten mümkün değil. Özellikle bir şeye hazırlanıyorsanız bunun dozunu sürekli arttırıyor olmanız lazım. Çünkü yaptığımız iş kaslarla alakalı ve kasları gerektiği biçimde kondisyon içinde tutmazsanız sizi yarı yolda bırakıveriyorlar. Bir bakıyorsunuz istediğiniz verimi alamıyorsunuz. Kafanızda düşündüğünüz şeyi ellerinizden çıkaramamaya başlıyorsunuz. Baştan bir antrenman rutinine girmeniz gerekiyor. Bu bizler için de geçerli. Uzun bir süre bıraktığınız zaman geri dönüşünün çok zor olduğunu deneyimleyince bırakmamayı öğreniyorsunuz, sürekli sahnede olmayacaksanız bile. Ama öğrenciyken en çok repertuvarı öğrenebilecekleri yaşta, en çok kendilerini geliştirebilecekleri yaşlarda hakikaten minimum üç saat çalışılmalı. Tabii hafta içi bu çocukların okuldan geliş saatleri dolayısıyla iki saate inebilir fakat hafta sonu telafi etmeleri şart. Gelen öğrencilere “Aynı bir sporcu gibi olacaksınız, bu antrenmanı yapacaksınız başka yolu yok” diyorum. Çünkü yetenek sadece bir başlangıç!
Şu anda herkeste bir piyano eğitimi modası var. Ama yanlış eğitim almış ve çocuklarının ellerinin düzelmesi çok zor olan vakalar da duyuyoruz. Bu konuda aileler nelere dikkat etmeli? Her çocukta da piyano eğitimi için ısrar edilmeli mi?
Bazen diyoruz ki çocukta potansiyel var, hatta konservatuvar sınavında gayet güzel kulak sınavından geçmiş, ikinci elemede de biz çaldırıyoruz eğer daha önce bir müzik aleti çalmışsa. “dört sene çaldım” diyor çocuk ve o kadar korkunç bir pozisyonda geliyor ki; alamıyoruz. Çünkü düzeltilmesi mümkün olmuyor. Yanlış basılan bir teknikte o çocuğun ilerlemesi mümkün değil. Maalesef parmaklar, kaslar çok çabuk adapte oluyor sizin verdiğiniz direktiflere. Eğer sürekli yanlış şeyi çalıştırdıysanız, düzenli olarak bu yanlışı çocuğa oturttuysanız, bizim o parmaklarla ilgili yapabileceğimiz hiçbir şey kalmıyor ya da çok ciddi uğraşlar vermemiz gerekiyor düzelmesi için ama yüzde 100 de düzelmiyor. Çünkü piyano hakikaten ağacın yaşken eğildiği bir dal, jimnastik gibi düşünmek lazım. Beden bir forma girdikten sonra onu toparlamak çok zor, o parmakları toparlamak çok zor. O yüzden hocanın konservatuvarlı olması şart değil belki fakat çalabiliyor olmasını talep etsin veliler, bir dinlesinler hocayı.
Tam anlamayabilirler, mesela ben anlayamam, “el, tutuş pozisyonu” gibi şeyleri ancak çocuğum konservatuvara girdikten sonra duydum. Öncesinde bilmediğim bir şeydi.
Şöyle yapabilirler o zaman, arada bir konservatuvarlar ya da konservatuvarlı olduğuna emin oldukları hocalara gidip, dinletebilirler çocuklarını. Ama bu piyano dersi almaya başladıklarının 6. ayında gerçekleşmeli ki yanlış oturmasın. Bazen harika pozisyonda çocuklar geliyor. Hocayı soruyorum, tanımıyorum, belki piyanist bile değil fakat çok ciddi şekilde parmak oturtmuş. “Aynen devam edin, tebrikler, size ekstradan verecek bir şey yok eğer konservatuvara gelmek istiyorsanız buyurun sınavına girin” diyorum. Bu tür olumlu örnekler de yok değil ama diğeri daha fazla. Dediğiniz gibi herkes piyano çalıyor özel dersle bile piyanoyu 2-3 sene götürmüş insanlar, “Ben buradan para kazanayım “ deyip, piyano dersi vermeye başlıyorlar ama hayatları boyunca bir kere sahneye çıkmamış insanlar oluyor bunlar. Ne çalabildikleri, ne de hangi repertuvara sahip olabildikleri ortada. Çocuğa ne verebilir, ne öğretebilir? Sadece kulağımıza hoş gelen birkaç melodiyi öğretiyorlar, aileler de çalabildiğini zannediyor çocuklarının. Ama yanlış pozisyonda yaptığını fark etmezlerse çocuklarının çok ciddi yeteneklerini bile köreltme durumları olacaktır.
İlk öğretmen çok önemli yani veliler o alanın uzmanı olan, özellikle konservatuvar mezunlarından öğretmen seçmeliler değil mi?
Utanmasınlar, sorsunlar diplomasını ve görmek istesinler. Konservatuvarlıyım diyen ama olmayan birçok insan var. Bu bir talep ve karşı taraf bunu karşılamak zorunda. Çünkü bir alışveriş söz konusu olacak “Ben gerçekten çocuğum için doğru bir adres arıyorum bana diplomanızı gösterin” desinler.
Piyano eğitimine çocuklar en erken kaç yaşında başlayabilir? Farklı farklı şeyler söyleniyor. Yurtdışında çok erken başlatabiliyorken Türkiye’de böyle olmuyor. Bana kızımla ilgili Amerika’da “3 yaş” dediler, Türkiye’de “7 yaş öncesi ders vermiyoruz” dediler. Nedir bu durum?
Hakikaten 2,5 yaşındaki bir çocukla çalışmayı hiç denemedim keza üç yaşındaki bir çocukla da. Ama o yaşlarda bir çocuk da gelmedi hiç, gelse denerdim. Çünkü çocuklar başka başka yeteneklerle geliyorlar. Hiçbirini eleyemezsin ki. Bazen üç yaşında yarım saat odaklanır, bazen 7 yaşında 10 dakika odaklanamaz. Dolayısıyla “Odaklanabiliyor mu, dersin bir 10 - 15 dakikasını götürebiliyor mu?” diye bakmak lazım. Üç yaşında arayacağınız şey bu. Eğer yapabiliyorsa neden olmasın? Ama zorlanıyorsa, 5 dakika bile duramıyorsa, hemen dikkati dağılıyorsa o zaman zorlamamak lazım. Çünkü tamamen ters de tepebilir. Benim yaşadığım en net tecrübe dört yaşında başlayıp, hala devam ettiren öğrencilerin olması. Sanırım dört güzel bir yaş. Çocuğun o gerekli olan 10- 15 dakika boyunca odaklanabilmeyi becerebildiği, sağlıklı bir yaş. Oradan alıp da, bırakan öğrencim olmadı. Yavaş ilerliyorlar fakat 7 yaşında piyanoya başlayan biriyle karşılaştırdığınızda da fazlasıyla öne geçmiş oluyorlar. Dolayısıyla o süreç için “dört yaşında başladık, iki senedir de ders aldırıyoruz, 6 yaşına geldi ama ortada pek bir şey yok” diye düşünmesin veliler. O süreç yavaş geçer ama dediğim gibi sonrasında aniden hızlanmaya başlıyorlar. Zaten bir anda büyük bir sonuç beklememek lazım o yaşta.
Özel bir formasyon gerekiyor mu bu yaşlarda çocuklara ders vermek için?
Evet, özel bir metoda sahip olmalısınız. Bende böyle birkaç metot var. Biraz araştırmanız gerekiyor. Benim de elime kimse vermedi ama meraklıydım, özellikle kendi kızım olduğu için. “Kaç yaşında çocuğumu piyanoya başlatabilirim?” diyerek bu tür metotları araştırdım. Hakikaten bu yaşa hitap eden, sizin de yanında eşlik ederek çocuğu motive ettiğiniz metotlar var. Bunları uyguladığınızda görmedim, bilmiyorum ama bence üç yaşındaki çocuk bile başlayabilir. Kısıtlamamak lazım.
Neden 7 yaş sınırı konulmuş peki?
Çocuk okul ortamında masasında oturmayı öğrendiğinde ve akademik disiplinin ne olduğunu anladığında piyano öğretmeni daha rahat ettiği için “7 yaşından öncesiyle uğraşmak istemiyoruz” demiş olabilirler. Özellikle okullar yapıyor olabilir bunu fakat özel derste neden olmasın? Yarım saat çocuğa ayırıp, denemekte fayda var. Çünkü sonrası daha güzel dönüyor özellikle erken başlayan çocuklar daha çabuk ilerliyor. Bir de hem okumayı daha çabuk öğreniyorlar hem de dil becerileri gelişiyor. Bunları da kızımdan ve dört yaşında piyano dersine başladığım çocuklardan biliyorum. İnanılmaz bir akademik açılım yaşıyorlar, müzikle ilgilenmeyen diğer çocuklara baktığımızda. Çünkü başka bir alfabeyi öğreniyorsun orada. Çünkü bunu öğrenip, o alfabenin matematiğini çözebiliyorsa direkt yazıya da, ABC'ye de formüle edebiliyor kafasında. “Çocuğun erkenden okumayı yazmayı öğrenebilmesi çok önemli midir?” diye düşünseniz de neden çocuk kendini daha iyi hissetmesin ki akademik ortamlarda. Müzik öğrenmenin çocuğu beslediğini düşünüyorum ve bence erken yaşta da denenmeli.
Çocuklara klasik müziği nasıl sevdirebiliriz, çocukları müzikal kirlilikten nasıl koruyabiliriz?
Çocuk siz ne dinlerseniz onu dinliyor, bunun ötesi mümkün değil. Hamileyken klasik müzik dinletmek de bir çözüm değil çünkü eğer sen dinlemiyorsan ama ona dinletiyorsan zaten çocuğa geçmiyor hiçbir şekilde. Anne babanın da bu konuda hevesli olmaları ve klasik müziği içselleştirmeleri lazım! Klasik müziği daha zeki olsun diye bir projeye değil, keyfe çevirmiş olmaları lazım ki; çocuk da keyif alsın. Duyduğunda yabancılaşmaması lazım, çünkü hakikaten ne dinliyorsanız onu dinleyecektir. Sevdirmek için konserler var ve son zamanlarda orkestralar da başladı. Kendi yaşlarına yakın çocukların çaldıklarını seyredebilecekleri ortamlar var, klasik müziği tanıtan konserler var. Bunlara gitmeleri bir adım olabilir. Evde dinlesinler tabii ama yapıştırmayla sonradan olmuyor.
Ben Alzheimer hastalığı ile uğraşıyorum. İnsan beyninin sinaptik yapılanmasını sürdürebilmesi için sürekli yeni bir şeyler öğrenmesi şart ve son zamanlarda bana “Nasıl zihin egzersizi yapabiliriz?” diye soranlara “Yeni bir enstrüman çalmayı öğrenin” argümanını sunuyorum. Çünkü bilimsel bir veri… Yeteneği ve isteği olup, bunu hayata geçirememiş yetişkinler için ne söylersiniz? Ben çok istiyorum mesela.
Sizin gibi çok öğrencim var ve inanın daha istikrarlılar. Çünkü kendileri istediği için geliyorlar.
40 yaş sonrası müzik sevdalıları için ne önerirsiniz? Nota bile bilmeyenler için bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Bilmesinler zaten, kolay anlaşabileceğiniz, sizi anlayan, sizden ne beklediğini çok net bilen bir hoca bulduktan sonra direkt başlayın. Yetişkinler için de metotlar var çocuklara uygulanan metotları uygulamamak lazım. Akademik olarak değil ama daha çabuk bir şekilde gördüğünü algılayacak akor ve pozisyonlarına alıştıran metotlar var ve bunlarla yetişkinleri de müziğe başlatabilirsiniz. Benim 13 senedir devam eden öğrencim var. Başladığında 50 küsur yaşındaydı ve şu an hala devam ediyoruz ve bir hafta ders yapamadığı zaman strese giriyor.
Nerelere kadar ilerlediniz, neler çalıyor çok merak ettim?
Temel şeyleri öğrendi. 13 tane de parçası var. Bir kere 13'ünü birden geçiyoruz her ders. Arkasından yeni öğrenmek için başlattığımız parçalara geçiyoruz. Ama o 13'ünü çalarkenki keyfini anlatamam size. Sadece kendisi için yapıyor. "Konsere mi çıkacağım? Hayır, ama bunları öğreneceğim ve hiçbir zaman unutmayacağım" diyor. Ve o heyecanı, yanlış yaptığında sinirlenmesi... En kıymetli öğrencilerimden biri kendisi gerçekten… Onun gibi yetişkin öğrencilerim de öyle. Çünkü aşkla yapıyorlar ve bunu gözlerinde görüyorsunuz. O yüzden varsa içinizde hiç çekinmeden başlayın. Ama kendinizi yakın hissettiğiniz bir hocayla. Bir öğrencim başka bir hocayla başlamış bana "Hoca o kadar talepkardı ki, ben soğudum, yapamayacağım stresine girdim, bırakma noktasına geldim" dedi. Tabii ben de böyle bir feedback alınca yumuşak parçalarla başladım, onun da hoşuna giden. Şimdi 4 senedir devam ediyoruz. O da istikrarlı. Hiçbir dersi kaçırmıyor.
Haftada bir mi geliyorlar?
İki haftada bir gelen yetişkin öğrencim var çünkü işleri çok yoğun. Ama diğerleri haftada bir geliyorlar.
Erişkinlerin ne kadar çalışması lazım unutmaması ve ilerlemeyi sürdürebilmesi için?
Her gün çalışamıyorlar tabii ki ama oturduklarında bir ya da yarım saat tekrar ettiklerini söylüyorlar. Bir tanesi her gün çalışıyor. Çalışmazsa hasta hissediyor, spor gibi kendini adamış. Bazısı aralarda bakıyor. Ama önemli olan dersi bırakmamak, istikrarlı bir şekilde derse gelmek, ders de bile öğreniyorsunuz çünkü çok da stres yapmaya gerek yok. Tabii ki ders dışında da birazcık bakmanız gerekir, dediğim gibi kasın hareket edebilmesi için birazcık işlemesi lazım ama derste öğrendiğinizle bile ilerleyebiliyorsunuz.
“Veliler de çocuklarını hobi edinmemeliler, kendilerine bir hobi bulmalılar” diyorsunuz siz hep. Bazı veliler takıntılı bir şekilde çocuğu proje olarak görüp, bezdirebiliyor değil mi?
Bazıları o kadar baskı altındaki, çocuk bezebilme lüksüne bile sahip değil. O kadar kapatmış ve çocuğun üstüne kapanmış durumdalar ki; ne istediğini hiçbir zaman tam olarak ve özgür bir şekilde ifade edemiyor zaten çocuk o tür ortamlarda. Bu tür velilerin ortak özellikleri başarı bağımlılıkları… Hep mi böyleydi bilmiyorum yoksa son zamanlarda sosyal medyada birbirimizi takip etme ve yaptıklarımızı izleme merakı arttığı için midir bilmiyorum ama çok büyük bir tatminsizlik var. Birinin yaptığını hemen arkasından yapmazsa yanlış bir şeyler yaptığına dair stresi var insanların. Sürekli olarak “Bir şeyleri acaba eksik mi yapıyoruz?” endişesi var bazı velilerin. Oysa gittikçe de artan bir yetenek potansiyelimiz olduğuna inanıyorum ben.
Gerçekten mi? Neye bağlı bu, potansiyel nasıl artıyor?
Burada devreye teknolojinin iyi tarafları giriyor çünkü çocuklar bizim zamanımızda olamadığımız kadar dünyaya açıklar. YouTube'a girdiklerinde, kendi yaşlarındaki çocukların neler yapabildiklerini gördüklerinde kendi potansiyellerini de yükseltmeye başlıyorlar ister istemez. Dolayısıyla küçük yaşta büyük repertuvar çalan çocukların sayısı arttı. Daha da artacak. Bu demek değil ki; çocuğunuz eşsiz, çocuğunuz en başarılı. Öncelikle şunu kabul edin; öyle bir dal yapıyorsunuz ki, hep sizin çocuğunuzdan daha iyi olacak birileri var, hep sizin çocuğunuzdan daha kötü olacak birileri de var. Kıyas yaptığınız an kaybedeceksiniz maalesef. Kıyas öyle bir oyun çünkü hep iyiyle kıyaslayacaksınız ve hep yenileceksiniz. Oysa çocuğun kendi aşamasını izleyebiliyorsanız, bir sene öncesinden iyiyse bundan daha büyük bir mutluluk olmamalı aile olarak.
Ne yapmalı peki veliler, sizin önerileriniz nedir?
Ne olur çocuğunuzun önünde ya da yanında yürümeye çalışmayın. Sizin yeriniz arkası size kendini bırakabilsin diye. Siz güvenli ağ olun. Bırakın düşebilsin sizin üstünüze. Sağlıklı çalışma ortamı yarattıktan sonra çocuğun ünlü kişileri tanımak, tırnak içinde doğru ilişkiler kurup, çocukları o ilişkinin içine sokmak, Facebook'tan sürekli birilerine beğeni atmak, fark edilmek istemek gibi şeylere ihtiyaçları olmamalı. Çocuk bir potansiyele sahipse bu mutlaka sizi başarıya ulaştıracaktır. Sadece sağlıklı çalışacağı ortamı yaratın ve bir adım geriye çekilin. Öbür türlü siz onun önüne geçmiş oluyorsunuz. Çocuğu öyle bir yere çıkarıyorsunuz ki, acaba içini doldurabilecek mi onu düşünmüyorsunuz ve bazen dolduramıyorlar. O zaman çıktığı yerden nasıl düşecek o çocuk aşağıya ve nasıl toparlayacak kendini? Hep çocuğunuzdan daha iyi çalacak birileri olacak, bu dünya böyle. Daha beterini söyleyeyim yaptığımız iş o kadar yoruma dayalı ki, çocuğunuz muhteşem bir performans verecek bir yerde fakat oradaki jüriler onu o kadar da beğenmeyecekler. Çünkü göreceli bir şey yapıyoruz. Damağa hitap eden bir mesleğimiz var diyecek ki "Çok tuzlu" oysa siz mükemmel bir yemek hazırlamıştınız. Fakat birine tuzlu geldi. Onu nasıl kabulleneceksiniz? Çünkü yorum bu. Dolayısıyla çocuğu gereksiz şişirip, gereksiz başarı beklentileri içine soktuğunuzda hele bizim mesleğimizde hüsran kaçınılmaz. Korkuyorum çocuklarımız için ilk başarısızlıklarını yaşadıklarında “Nasıl altından kalkacak?” diye. Çünkü genelde başarılı oluyor bu çocuklar, hep birinci oluyorlar. Ama sonra birinci olamadıkları anları da yaşıyorlar. O zaman arkasında olacak mısınız? Yoksa önüne geçip, "Ne oldu şimdi?" diyip hesap mı soracaksınız? Böyle bir lüksünüz yok, o çocuklara bunu yapamazsınız. Başarılı çocukların önündeki engel hep aileleri zaten... Biraz kenara çekilseler çocuk yolunu bulacak, doğal olarak akıyor zaten. Akmış ki; yetenekle girilebilecek bir okula gidebiliyor. Bırakın, önünü açın, kapatmayın. Açtığınızı zannediyorsunuz ama kendiniz için yapıyorsunuz bunu. Sevgi için yaptığınızı sanıyorsunuz ama hayır sevdiğiniz çocuğun başarısı, çocuğun özü değil! Peki, başarısızlığında da aynı noktada olabilecek misiniz, çocuğa aynı bakabilecek misiniz? Çünkü görüyorum aileler çoğu zaman aynı bakamıyorlar, başka bir şeye dönüşüyor. Hayal kırıklığı gibi… Hayal kırıklığı hayatınızın bir parçası olmamalı, bunu da çocuğa hissettirmelisiniz! Dediğim gibi güvenli ağsınız siz, başka bir göreviniz yok. Bunu yapmak zannediyorum çok zor.
Bunun tersini yapan ailelerin yani çocuğu potansiyeli kadar zorlayan ve arkasında duran ailelerin çocukları ne durumdalar peki?
Bunu yapan ailelerin çocukların kariyerlerine baktığımda çok huzurlu bir şekilde ilerlediklerini görüyorum. Özellikle ilerleyen yaşlarda ortaya çıkıyor bu. Ergenlik diye bir stres var. Harika çocuk diye girişiyorsunuz olaya ama bir de ergenlik çarpıyor insana. O duvara çarptığınızdaki stresin altından nasıl kalkacaksınız. Bunları da hesaba katarak, biraz özgür bırakın çocuklarınızı.
Çocukların yetenekleri ergenlikte farklılaşıyor mu? 7 yaşında başlatmışsınız, çocuk çok iyi gidiyor. Geldi 12 yaşına ergenlik başladı, ne oluyor o zaman?
7. ve 8. sınıf, bazısında da 6. sınıfa denk geliyor. Duvara çarpıyorlar.
Kötüye mi gidiyorlar?
Of ama nasıl!
Sonrasında toparlıyorlar mı?
Hepsi istisnasız o noktadan geçiyor bir kere. Biraz izin verin de lütfen duvara çarpsın. Birkaç başarısızlık yaşasın, tokat yesin. Çünkü o da bir ihtiyaç. Hatalarımızdan öğrendiğimiz kadar çok şeyi, hiçbir iyi şeyden öğrenmiyoruz ki! Başarılarımızdan bir şey öğrenmiyoruz zaten, hatalarımızdan öğreniyoruz. Dibe vurmaya izin vermek lazım. İzin verilmiyor buna ve dolayısıyla bambaşka yerlerde patlıyor o çocuğun ergenlikte patlayamama hali. Bunu yaşatmayın çocuklara!