Herkesin her konuda uzman olduğu bu devirde sıkça tartışılanlardan birisi de “ilişkinizi uzun ömürlü tutmak için ne yapmalısınız, evlilik aşkı öldürür mü, öldürmese de süründürür mü” tarzı sorular etrafında şekillenen “ilişkiler” konusudur. Benim neyim eksik diyerek, konuyla ilgili kişisel görüşlerimi paylaşmak istedim.
Şahsi kanaatim her ilişkiyi kendi dinamikleri içerisinde değerlendirmek gerektiği yönünde. Burada anlatmak istediğim birbirinden bağımsız iki kişi arasında ortak bir ilişki oluşurken birçok faktörün devreye girdiği. Aynı her insanın birbirine benzemeyeceği gibi, ilişkiler de birbirinden tamamen farklı şekillenir. Her birinin farklı ihtiyaçları vardır, dolayısıyla karşılaşılan sorunlarda uygulanacak yaklaşımlar da farklı olmalıdır.
Evlilik ise toplumsal gerekliliklerden dolayı oluşmuş bir kurumdur. Bu kurumun ilişki ile uzaktan yakından alakası yoktur. Eğer ilişki bu kuruma dayandırılırsa sonu kaçınılmazdır. Evlilik olmamalı demiyorum. Mevcut sistem ve koşullar gereği evlilik var olması gereken bir kurumdur. Özellikle çalışmayan ya da “çalıştırılmayan” kadınlar için bir güvencedir, olmalıdır. Ancak genellikle ilişki olarak adlandırılan durum, evlilik adı verilen kurum çatısı altında birleştiğinde çıkmaza girer. Başlıklar halinde sıralamak gerekirse;
1. Her bireyin temel hakkı olan özgürlük kavramı sorgulanmaya ve değişmeye başlaması
Örneğin “Hayır ben senin özgürlüğüne karışmıyorum ki, bak özgürsün işte! Ama evli bir kadınsın sen, artık bekar arkadaşlarınla bu kadar görüşme” ya da diğer cins açısından bakarsak “Neden benimle alışverişe gittiğin zaman sürekli ofluyorsun? Birlikte vakit geçiriyoruz, eşim değil misin?”
Hal böyle olunca birliktelikler özgürlüklerin katili gibi geliyor insana. Surat asmak, oflamak, memnuniyetsizlik ifadesi takınmak bile karşınızdaki insan üzerinde öyle bir baskı oluşturur ki, kendisini kapana sıkışmış fare gibi hisseder. Karışmamayı deneseniz inanın her şey daha güzel olacak. İçinizi kemiren o gereksiz kurtları da daha faydalı eylemlere yer açmak için öldürüverin gitsinler! Neyi engelleyebileceksiniz ki böyle davranarak? Bu yaptığınızın bir sevgi ifadesi olmadığını bilin.
2. Eşinizin her türlü özel eşyasını kullanabilme hakkını kendinde görmek
Yine özgürlük kavramı ile ilişkili bir başlık. Evli olmanız demek, o kişinin her şeyini izinsiz alabilmeniz anlamına gelmez. Hele ki telefon karıştırmak kendinize olan güvensizliğin en uç noktası. Güvensizliğiniz o noktadaysa ilişki size sadece ızdırap verecektir. Ya kendinizi değiştirin ya da eşinizi.
3. Bütün arkadaşlarınızın eşinizle tanışması gerektiğini düşünmek.
Ne siz ne de eşiniz/partneriniz çevrenizdeki kişilerle tanışmak zorunda değil. Sadece sizin görüşmenize saygı duyması yeterli. Sırf arkadaşlarınız merak ediyor ve sonrasında dedikodusunu yapacak diye eşinizi zorla götürmek sadece ilişkinizi gerer. Genellikle bu tür görüşmelerin sonu hüsran oluyor. Ne arkadaşlarınız, ne de eşiniz memnun kalıyor. Üstüne üstlük dedikodu malzemesi veriyorsunuz.
4. Yemek yapmak ve ev ile ilgili diğer işleri tek kişinin sorumluluğuna yıkmak
Her iki eş/partner de çalışıyorsa ev ile ilgili sorumlulukların da paylaşılması gerekir. Bu çok fazla üzerinde konuşulan bir konu olduğu için uzatmıyorum.
5. Kişi öfkesini en fazla sevdiğine belli edermiş yalanının arkasına sığınmak
Hayatı paylaşıyor olmak zaten yeterince büyük bir sorumluluktur. En çok yüzünü gördüğünüz kişi, sizin her türlü halinizi görecektir elbette. Ancak sizin öfke patlamalarınıza sürekli maruz kalmak zorunda değil. Dışarıda yüzünü sadece bir defa gördüğümüz kişilere en kibar tavırlar takınılırken, en çok değer veren kişiye daha fazlasını yapmak gerektiğine inanıyorum.
Yazmaya devam edersem maddelerin sonu gelmeyecek. Bu konuda konuşan çok kişi olduğundan, ben burada susup noktalamak istiyorum :)
Sevgi ile kalınız!
Not: Fotoğraftaki çift eşim ve ben…
www.sevdasarikaya.com
Facebook: Yrd Doç Dr Sevda Sarıkaya
Twitter: @drsevdasarikaya
Instagram: @dr_sevda_sarikaya