Sizin de son birkaç yıldır çocuklarımıza nasıl davranmamız gerektiğini anlatan insanları dinlerken kafanız karışmıyor mu? 'çocuğunuza sakın şöyle davranmayın!', ' böyle davranırsanız öz güvenli olur', 'aman sevginizi belli ederken çok dikkatli davranın. Sevginizi bilmem ne yaparak belli edin!'. Bunları her duyduğumda içimden geçeni sizlere söyleyeyim mi? 'Yeteeeeeeeeeer' diye çığlık atmak! Aynı tornadan çıkmış bir gelecek nesil mi istiyoruz biz?
Gözlemlerime dayanarak bu konu ile ilgili size biraz analiz yapacağım. Nöroloji doktoru olduğum için naçizane çıkarsamalarım biraz da profesyonel bakış içermekte. Elbette ki eğitimci değilim. Ancak henüz 7 yaşını bitirmiş bir kızım var. İki yaşında okumaya başlayıp, normalin dışında bazı davranışlar da sergileyince zeka testi yaptırmak durumunda kaldık. IQ’sunun dahi düzeyinde (Toplumda görülen % 0.01’lik bir dilim) olduğunu öğrendikten sonra yaşadıklarımız bize öğretti ki, eğitim sistemimiz bu çocukları bile aptallaştırma eğiliminde. Gittiğimiz her okul bize 'bireysel eğitim' uyguladığından bahsediyor ancak çocuk okula başladığında fark ediyoruz ki, bizim anladığımız bireysel eğitim ile onların uyguladığı aynı değilmiş. Kızım iki senede üç okul değiştirdi. Üstün zekalı çocuklar için olan özel sınıf açan okullar ise tam bir kandırmaca bence. Bir defa bu çocuklar toplum içerisinde var olmaya çalışacaklar, onları ayrı bir sınıfta toplamak niye? Ayrıca bütün üstün zekalı çocukların tanısı mı var Allah aşkına... IQ düzeyi 130'un üzerinde olan çocuklara üstün zekalı-ya da üstün yetenekli- deniliyor. Toplumdaki sayıları ise %1'lik dilimde. Yani hiç de az değiller. Ayrıca bütün çocuklar özeldir ve hepsinin farklı farklı yönleri ön plandadır. Bireysel eğitimde önemli olan, o çocuğun özelliklerine göre bir plan yapmaktır. Örneğin kızımın gittiği en son okulda -isim vermiyorum ama çok bilinen ve çok başarılı olduğu söylenen bir okul- okuma günlüğü diye birşey vardı. Her gün çocukların okuma günlüğüne bakılıyor ve okudukları sayfa sayısına göre 'sen az okumuşsun olmamış', 'sana aferin, pek de iyi okumuşsun' gibi cümleler sarf ediliyordu. Benim kızım Rus klasikleri okuyan bir çocukken, okuma günlüğü olayından sonra okumayı bıraktı. Gerekçesini sorduğumda 'Neye göre bir kıyaslama yapıyorlar? Yaptıklarını mantıklı bulmuyorum. Bebek kitabı okuyanlarla aynı kefeye konuyorum, okumaktan soğudum' dedi. Verecek yanıtım yoktu, çünkü haklıydı.
Geçen gün E-5 üzerinde çok tanınmış bir okulun reklamını gördüm. Metrelerce süren bir tabela üzerine 'Başarının mutluluk olduğuna inanan okul' gibi bir cümle yazıyordu. Başarı mutluluk mudur?? Daha talihsiz bir cümle olamazdı! Başarının mutluluk olduğuna inanan bireyler, mutlu kalmaya devam edebilmek için sürekli yeni başarılara ihtiyaç duyarlar. Bu durumun içerisinde mutluluk göremedim ben. Başarı mutluluk değildir. Hayatta her koşulda mutlu olmayı öğrenmektir başarı. Çocuklarımıza bunu öğreten okullar ve bunu anlatan insanlar gerek bize…
Sevgi ile kalınız!