Oğuz Kara

Oğuz Kara

kara@oguzkara.av.tr

Tüm Yazıları

Her şey bir sonbahar akşamı başlamıştı. Mehmet, o gün işten yorgun argın evine döndü. Kapıdan içeri girdiğinde, evin içindeki sessizlik onu huzursuz etmişti. Çocuklarının gülüşmelerini, eşinin onu karşılayan sıcak bakışlarını aradı, ama bulamadı. O an, hayatındaki en önemli gerçeğin, aslında büyük bir yalan olduğunu öğrenmek üzere olduğunu bilmiyordu. Akşam yemeğinde masaya oturduklarında, eşi gözlerini kaçırarak ona bir şey söylemek istediğini itiraf etti. Mehmet'in kalbi hızlanmış, zihni karışmıştı. Duyacaklarından habersiz, "Söyle ne oldu?" dedi. Eşi ağır ağır konuşmaya başladı ve o anda Mehmet’in dünyası başına yıkıldı. Çocuklarının babası o değildi. Yıllardır onların her şeyini üstlenen, onları büyüten, her anlarında yanında olan Mehmet, meğer başkasının çocuklarına babalık yapıyordu. 

Haberin Devamı

Bu şok, Mehmet’i hukuki bir mücadeleye sürükledi. Soy bağının reddi davası açarak gerçeği resmi olarak da ortaya koymak istedi. Biyolojik babalarının, o süreç boyunca eşiyle ilişki yaşayan Refik olduğunu öğrendi. Mehmet, kendisinden olmadığını sandığı çocuklar için yıllarca maddi ve manevi harcamalar yapmıştı. Onların bakımı, eğitimi, hatta korunması için büyük fedakârlıklar göstermişti. Ancak hayatın acı gerçeğiyle yüzleştiği bu noktada, o çocukların biyolojik babasının bu yükümlülükleri yerine getirmesi gerekmiyor muydu? 

Mehmet’in bugüne kadar çocuklar için yaptığı harcamaları aslında Refik’in yapması gerekmiyor muydu? 

Bu konuyla ilgili bir içtihattan söz etmek istiyorum. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19 Mart 2019 tarihli kararında (Esas No: 2019/4-85, Karar No: 2019/314) baba olduğunu düşünerek çocuklar için masraf yapan ve biyolojik baba olmayan kişinin yaptığı harcamaların, çocukların biyolojik babası olan davalıdan tazmin edilmesi gerektiği hükmedildi. 

Bu olay, hukuki açıdan birçok farklı boyutu içinde barındırıyor. Özellikle soybağı davaları, aile hukukunun temel konularından biridir ve bu tür olaylarda Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen babalık karinesi devreye girmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 285. maddesi uyarınca, evlilik birliği içerisinde doğan çocuğun babası, koca olarak kabul edilir. Ancak, bu karine soybağının reddi davası açılarak çürütülebilir. Gerçekte baba olmadığını anlayan kişinin açtığı dava da, bu karineye dayanarak çocukların biyolojik babasının davalı olduğunu ortaya koymuştur. Böylece, babalık sıfatı üzerinden yapılan masrafların geri alınması talebi hukuki bir dayanak kazanmıştır. 

Haberin Devamı

Bunun yanında, Borçlar Kanunu’nun 41. maddesi, haksız fiil sonucunda bir kişinin malvarlığında meydana gelen zararın tazmini ilkesine dayanır. Somut olayda kişi, biyolojik olarak kendisine ait olmayan çocukların bakımını, eğitimini ve yaşam giderlerini karşılamış ve bu süreçte maddi olarak zarara uğramıştır. Bu noktada, Borçlar Kanunu’nun 42. maddesi devreye girmektedir. Bu maddeye göre, bir zararın varlığının kesin olarak kanıtlanamaması durumunda hâkim, olayın olağan gelişimini ve tarafların durumunu göz önünde bulundurarak zararı adalete uygun bir şekilde takdir edebilir. 

Haberin Devamı

Bu olayda ayrıca dikkat çeken bir diğer hukuki tartışma, yapılan masrafların hangi tarafın sorumluluğunda olduğudur. Yargıtay’ın kararında vurgulandığı gibi, baba olduğunu düşünen bir kişinin bu masrafları yapmasının hayatın olağan akışına uygun olduğu belirtilmiştir. Zira, evlilik birliği içinde kendisinden olduğunu sandığı çocuklar için velayet hakkına sahip olan bir baba olarak bu harcamaları yapması beklenen bir durumdur. Ancak, çocukların biyolojik babasının tespit edilmesinden sonra, bu yükümlülüğün davalıya geçtiği ve bu harcamaların iade edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu noktada, hukuki sorumluluğun biyolojik babaya ait olduğu sonucuna varılmıştır. 

Karar ayrıca, Türk Borçlar Kanunu’nun 43. maddesine de dayanmaktadır. Bu maddeye göre, hâkim zararın kapsamını ve tazminatın miktarını olayın koşullarına göre belirleyebilir. Mehmet’in uğradığı maddi zarar her ne kadar tam anlamıyla belgelenememiş olsa da, hâkim burada zarar verenin kusuru ve olayın bütün şartlarını dikkate alarak adalete uygun bir tazminat miktarına hükmetmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bu yönde verdiği karar, benzer durumlarla karşılaşan bireylerin haklarını koruyabilmesi adına önemli bir emsal teşkil etmektedir. 

Sonuç olarak, bu olay hem aile hukuku hem de borçlar hukuku açısından önemli dersler barındırmaktadır. Aile bağlarının hukuki çerçevede korunması, soybağı davalarının nasıl yürütüldüğü ve biyolojik olmayan babaların sorumluluklarının hukuken nasıl çözüme kavuşturulduğu bu davayla bir kez daha gözler önüne serilmiştir.