İnsanların yaşadığı olumlu ya da olumsuz duygular vardır. Haz almak, sevmek, gülmek, mutlu olmak, sevinmek gibi duygular olumludur. Üzülmek, kederlenmek, endişelenmek, sıkıntı duymak, acı çekmek ise insana ait olan olumsuz duygulardır. Acı çekmek, insan olmanın, akla ve bilince sahip olmanın ve en nihayetinde ise; bir kalbe sahip olmanın karşılığıdır.
Hissedilen ve algılanan dünya, acıların sınırlarını çizer. İnsan, diğer canlılardan farklı olarak, tüm evreni algılama kapasitesine sahiptir ve belki de bu nedenle, tüm evrenden daha çok acı çeker. İnsanın bilinci, dünya ve ötesine taşar, bu sebeple sonsuz acı çekebilir. Ama bilinmelidir ki; hiçbir acı, keder veya endişe insanın dayanamayacağı düzeyde değildir. İnsanın yaşadığı acıyı dayanılmaz hale getiren, yine o insanın kendisidir. Burada asıl olan, insanların acılara karşı olan tutumudur. Bu tutum, o insanın yaşayacağı duygunun şiddetini belirler.
Bazı insanlar acılara tahammül etmek istemezler ve katlanamazlar. Böyle insanlar, kendilerini aşırı önemserler, özel görürler ve incinmez kabul ederler. Bu insanların acıdan kaçınmalarının bir nedeni de acının, hazzın en büyük düşmanı olmasıdır. Bu insanlar acı çekmemek uğruna hayatlarını kısıtlarlar. Bir noktada acılarını takıntı haline de getirebilirler, yani acı çektikleri için de acı çekebilirler. Mutlu olmak istedikçe, mutsuz olan insanlar gibi.. Bilinmelidir ki hayatta en mutsuz insanlar, mutlu olmak için çılgınca uğraşanlardır.
Diğer insanlar ise; acılarına razı olur ve acı çektikleri için acı çekmezler. Bilirler ki; acılar insan yaşamının gölgesidir. Acı çekmenin, diğer olaylar gibi, bir varoluş nedeni olduğuna inanırlar. Varoluşun her haline derin şükür duygusu hissederler. Yaşamın bir sınanma olduğunu bilirler. Acı, böyle insanların kişiliklerini geliştirir ve sağlamlaştırır.
Son olarak, bizler yaşadıklarımızın bir sınav olduğunu kabul etmedikçe, başımıza gelenleri, yaşadıklarımızın anlamını ve yaşamın anlamını çözemeyeceğimizi bilmeliyiz.
Uzm. Klinik Psk. Nilüfer KOCA