Zaman zaman bu tarz yazılar paylaşmak zorunda kalmam beni derinden yaralıyor.
Bir arkadaşım, "Melis çocuğun olduğu zaman, kendini ifade edebilecek yaşa gelinceye kadar kimseyle yalnız oynamasına izin verme olur mu? Senin gözetiminde olsunlar. Özellikle de kızsa." demişti kırgın bir ifadeyle. Ürpertici bir uyarıydı benim için. Sonra devam etti... "Çocuklara taciz en yakınlardan geliyor biliyor musun?" Çokta bilmiyordum açıkçası. Bu taciz haberlerini okudukça, gördükçe içime içime işleyen acısı dışında ben ne kadar da şanslı büyümüşüm meğer diye düşünmeden edemiyordum sadece. Ama insanın aklına gelmiyor, kendi yaşamaz, evlatlarına dokunmaz sanıyor. Tabii yamacımıza yanaşmaması yürekleri dağlamadığı, insanı nefessiz bırakmadığı, tarifsiz bir acıyla kahretmediği anlamına gelmiyor. Yine de biliyor musunuz, ateş düştüğü yeri yakıyor. O anneleri (haberlerdeki), geride kalan aileleri düşünüyorum da, bizim uzaktan hissettiklerimiz ne ki!
Arkadaşım sohbeti, tüylerimi ürperten bir cümleyle devam ettirdi: "Mesela amca oğluyla falan fış fış kayınçı oynarlarken, bırakıp gitme. Hatta öyle oyunlar oynattırma! Tacizin kimden geleceğini bilemezsin. Öyle uzakta arama. Aileden, komşudan da olur böyle şeyler." "Peki." demiştim kara düşüncelere dalarak, "Dikkat edeceğim." Ve o konuşmanın üzerine bazı kararlar aldım...
01- Arkadaşlarıyla-büyükleriyle benim veya gerçekten güvendiğim birinin gözetiminde oynayacak.
02- Kısa bir süre sonra büyüyecek ve kendini ifade etmeye başlayacak, işte o gün çocuğumla "Seni rahatsız eden hiçbir oyunda kalma." tarzında sohbetler edeceğim. Benim yanımda kendini güvende hissettirebilirsem eğer, bana her şeyi anlatabilir. (Çocuklar yaşanılanları anlatmaya çekiniyorlar. Yanlış bir dokunuşu hissediyor fakat söylemeye korkuyor veya utanıyorlar. Ailelerin bu konuda onlarla sohbet etmeleri tacizin tekrarlanmamasını engelleyebilir.)
03- Çocuğumu ben bile öperken izin alacağım ki; onun bedenine, o istemediği surette kimsenin dokunamayacağını öğrenecek. Rahatsız olduğunda izin vermeyecek. (Bunun şu günlerde çok ceremesini çekiyorum. Önüne gelen öpmeye çalışırken, Mir izin vermeyince bağırınca, ‘‘Ay ne şımarık, ay ne kadar yabani...’’ yaftalamaları yüzüme yüzüme çarpıyor. Hiç umursamıyorum. Aksine toplumun bilinçsizliğine üzülüyorum.)
04- Altını minimum sayıda kişi değiştirecek. Bebeklikten itibaren vücuduna sayılı kişi dokunabilecek. Ben, babası, anneannesi veya ablası (benden başka sürekli olarak kim bakıyorsa) gibi. Sınırlandırma koymak önemli. Yanında olduğumda sadece ben değiştireceğim. Tuvalet eğitiminden sonra onu tuvalete tek kişi götürecek. Mümkünse sadece altını değiştiren kişiler. Kreşe başladığı zaman, okulla bu konuyu açıkça gündeme getireceğim. Tuvalete kimin götürdüğü, çocuğuma müdahale edip, etmediği, yardım için ne derece dokunduğu çok önemli. (Bu sene Mir kreşe başlayacağı için bir çok okul –İstanbul Etiler bölgesinden söz ediyorum- gezdim ve bu konuyu uzun uzun hepsiyle tartıştım. Yaşanılan olaylardan ötürü hepsi kendi çapında önemlerini almış durumda. Bazısı ‘biz kesinlikle dokunmuyoruz, yardım bile etmiyoruz’ derken, kimisi ‘sadece sınıf öğretmeninin gerekmesi durumunda desteğiyle ilerliyoruz’ gibi yorumlarda bulundular. Tuvalette yalnız kalma durumlarına kadar konuştuk. O noktada çocuğunuzun da bilinçli olması çok önemli.)
05- Ona vücudunda sadece onun görmesi-ellemesi gereken bölgeleri olduğunu öğreteceğim. (Şimdilerde konuşuyoruz. Örneğin çıplak gezmek-denize girmek istiyor. Ben de ona mayosunun kapladığı yerlerin sadece ona ait olduğunu, yabancıların görmesinin-dokunmasının yanlış olduğunu-böyle bir şey herhangi biriyle yaşaması durumunda bana anlatması gerektiğini söylüyorum. Henüz ne demeye çalıştığımı tam anlamıyor ama yine de duyarak büyümesi önemli.)?05- Banyolarını sadece ben yaptıracağım. İki yaşından itibaren kendilerini yıkayabilmelerini öğreteceğim. Benim gözetimimde, desteğimle vücutlarını yıkayabilecek, çıplakken başkalarına ihtiyaç duymayacaklar. Belli bir yaşa geldiklerinde -dört yaş civarı- banyoda kendi kendilerine vakit geçirebilecek ve onlardan izin aldıktan sonra yanlarına gireceğim. (Tabii bu noktada çok dikkatli olmak gerekir, suyla şaka olmayacağı için gerçekten bilinçlendikten sonra bir çocuğu suyla yalnız bırakabilirsiniz.)
Ama en önemlisi toplumun eğitilmesi. ‘‘Hiçbir zaman ne duyalım, ne tanık olalım, ne yaşayalım.’’ dediğimiz taciz, tecavüz, cinayet, pedofili olayları her geçen gün artarak gündemimize geliyor. Sağlıklı bireyler yetiştirelim, tacizcileri ortadan kaldıralım. İnsanlığı eğitelim. Daha doğduğu ilk günden ailede. Okutalım, kız çocuğu-erkek demeden okula gönderelim. Toplumun bakış açısını değiştirelim. Çocuk yaşta evlilikleri ortadan kaldıralım. Eşine kadın değil, düşünmeye-üretmeye açık zihinler yetiştirelim. Dernekleri takip edelim, destek olalım. (Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği benim destek verdiklerimden bir tanesi. Çocuk Haklarını Koruma Platformu takipçisi olduklarımdan.)
Dileğim o ki; yüreğimizi sızlatmasın o satırlar. Toplum adına utanç duymayalım yaşanılanlardan. Kendi adımıza mahcup olmayalım engelleyemediklerimizden. Coğrafyası olmadan her çocuk güvenebilsin, sevebilsin ebeveynlerini, akrabalarını, komşularını, sokaktaki yabancıyı. Düşündükçe göğsüme ayı oturuyor. Nefes alabilmem için tüm çocukların-kadınların-bireylerin güvende olduğunu bilmem gerekir ki bu da imkansız değişim olmadan. Çaresizlik, korku, öfke, nefret sarmasın benliğimizi. “Yeter artık!” mesajları görüyorum ama böyle haykırmak içimi soğutmuyor benim. Çare olamıyorum ve bu beni kahrediyor. İçim böyle nefessiz, yangın yeri. Kendi payımıza düşeni yapmakla başlayalım. Ucunu bırakmayalım. Takipçisi olalım. Herkes kurduğu sofraya oturuyor bu hayatta. O masaya ne koyduğumuza dikkat edelim. Ne kadar sevgi, o kadar mutluluk kalplerde. Ne kadar vicdan, o kadar merhamet yüreklerde. Ne kadar eğitim, o kadar bilgi beyinlerde. Ne kadar özgüven, o kadar onur tavırlarda. Ne kadar değer, o kadar saygınlık kişiliklerde.
#ÇocuğumaDokunma
#ÇocukİstismarınaHayır