Oğullarım hastalandığında hemen döner kendime bakarım çünkü (artık beni takip edenler biliyorlar) tüm hastalıkların zihinsel-duygusal sebepleri olduğuna inanıyorum. ‘‘Ben nerede eksik yaptım? Bu çocuk son zamanlarda ne yaşadı?’’ diye düşünür, gözden geçirir ve tavırlarımı bu doğrultuda değiştiririm.
Bir annenin başına ne gelirse, o konu hakkında okumadığı makale, internette karşılaşmadığı tecrübe, danışmadığı arkadaşı kalmıyor. Bir kaç hafta önce Mir Kaya’nın konuşmalarında kelime tekrarı başladı. ‘‘Anne anne anne ben seni seviyorum. Bak bak bak sana bir şey göstereceğim. Anne ne ne ne çizmemi istersin?’’ gibi... Genellikle cümle başlarında, bazense ortasında kelimeleri bir kaç kez söyledikten sonra cümlesine devam ediyor. Bazı durumlarda çok doğal, bazı tekrarlar uzadıkça da bir anneyi endişelendirecek boyuta geliyor. Bu konuyla ilgili yazıları okudukça, annelerin fikirlerini-endişelerini gördükçe ve bu konu hakkında algıda seçiciliğim geliştikçe bir anne çocuğunda ‘kekemelik tarzında’ (çünkü bunlar muhtemelen kekemelik değil) kelime tekrarı, harf uzatması, harf değişikliği, hece tekrarı gibi bir şeyle karşılaştığında ne yapabilir diye yazmak istedim.
Öncelikle işin uzmanına danışmak gerekiyor. Okuduklarıma göre, bu durumda annelerin kafası biraz karışık. ‘‘Pedagog mu görmeli, oyun terapisine mi gitmeliyiz?’’ gibi sorular okudum. Hepsi olabilir ama öncelikle Dil ve Konuşma Terapistine gitmek gerekiyor. Dil ve konuşma terapisti çocuğunuzu gördükten sonra sizin kiminle iletişim halinde olmanız gerektiğiyle ilgili sizi yönlendirecektir. Belki konuşma terapisi almanız gerektiğini, belki bekleyip-gözlemlemeniz gerektiğini, belki de bir pedagogdan destek almanız gerektiğini söyleyebilir ama ilk başvuru konuşma terapistidir.
Ben ne yaptım?
01- Aile dostumuz olan, Dil ve Konuşma Terapistleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Seyhun Topbaş’a danıştım. Kendisi beni çocuk kekemeliğiyle ilgilenen Dr. Sertan Özdemir’e yönlendirdi. İki hafta boyunca çektiğim videolar sonucunda Sertan Bey beni şöyle yönlendirdi...
- Bu yaş grubunda (2) çocuğun kekemelik başlangıcı mı yoksa konuşma hızının düşünce hızına oranla yavaş kaldığından mı yaptığını kestiremiyoruz. Gözlemlemek gerekiyor. Eğer ki çocuk doğal şekilde konuşmaya devam ediyorsa bekliyoruz.
- Ama çocuk konuşma sırasında kelimeyi söylerken efor sarf etmeye başlıyorsa (nefes nefese kalmak vb.) o zaman yüz yüze bir saatlik bir görüşmeyle nasıl bir yol izlemek gerektiğine bakıyorum.
- Eğer aile endişeliyse o zaman yine yüz yüze bir seans görüşmeyi talep ediyorum.
- Burada en önemli nokta ailenin, çocukla ilgilenen kişinin, aile büyüklerinin, okuldaki öğretmenlerin, yani çocukla iletişim kuran tüm büyüklerin tutumu. Çocuklar kendi aralarında bu tarz konuşmalara takılmıyorlar ama büyükler ‘‘Neden böyle konuşuyorsun?’’ gibi sorular sorabiliyorlar ve farklı konuşmasının hiç farkında olmayan bir çocuğa ‘‘Konuşamıyorum. Bu işte bir yanlışlık var. O zaman dikkat etmeliyim. Yanlış yapmaktansa, konuşmamak daha iyi.’’ düşüncelerini yükleyebiliyorlar. Kendiliğinden geçebilecek bir tekrarlama şekli, terapiye ihtiyaç duyabiliyor.
- Öncelikle başlama sebebine bakmak gerekiyor. Herhangi bir travma, korku yaşadı mı? Sebepsiz de olabiliyor... Yakın ailede kekemelik var mı? Bu iki sorunun cevabı da ‘hayır’ ise gözlemlemek, beklemek gerekiyor.
- Tabii ebeveynlerin ilk sordukları soru ‘‘Ne zaman geçer?’’ oluyor. Bunun cevabı yok. Altı gün de olabilir, altı ay da olabilir, 6 yaşında da geçebilir. Olup, düzelip, tekrarlayabilir. Ara ara konuşma terapistiyle iletişimde olmak faydalıdır.
- ‘‘Aileler ne yapmalıdır?’’ sorusunu ise şöyle yanıtlıyor... Konuşma çok doğalmış gibi davranmalısınız. Kelimesini-cümlesini bitirmesini beklemelisiniz. Kesinlikle cümlesini siz tamamlamayın. Konuşurken ağzına değil, gözlerine bakın. Onun yanında herhangi birisiyle konuşması hakkında konuşmayın. Herkesi eğitin. Herkesin sabırla çocuğunuzu dinlemesini söyleyin. Eğer ki çocuk konuşmasının garipliği fark eder ve size ‘‘Neden bu şekilde konuşuyorum?’’ diye sorarsa, ‘‘Çok normal. Çocuklar böyle konuşabilirler. Baban ve ben de çocukluğumuzda böyle konuşuyorduk.’’ diyerek onu rahatlatın. Çözümün püf noktası çocuğun konuşma şeklinden rahatsız olmaması ve konuşmasını kafasına takmaması. Doğal olduğunu düşünmesi.
02- İşi bilenine danıştıktan sonra ikinci yaptığım şey eğer ki kekemelik var ise neden kaynaklanmış olabilir diye Louise Hay’ın kitabına bakmak oldu. Hay diyor ki; ‘‘Kekemelik güvensizlikten, kendini ifade edememekten, ağlamaya izin verilmemesinden kaynaklanabilir. Ve karşılığındaki olumlama şöyledir: ‘‘Kendi adıma çekinmeden, açıkça konuşmakta özgürüm. Artık kendimi güvenle ifade edebilirim. Sadece sevgiyle iletişim kuruyorum.’’ Bu konu üzerinde düşündüğümde, hakikaten Mir son zamanlarda her istediğini ağlayarak elde etmeye çalışıyordu ve ben ona ‘‘Ağlasan da istediğin olmayacak. Zaten yapabilecek olsam seni ağlatmadan yaparım. / Ağlarsan yapmam. / Ağlamayı bırak, yapayım.’’ gibi cümleler kurarak, ağlamasını yutturduğumu, yani istemese de ağlamasını engellediğimi fark ettim. Bunu görünce ne yaptım? İstediği kadar ağlamasına izin verdim. Ağlayarak istediğini yaptırmasına değil, sadece gönlünce ağlamasına... Gün içinde kulağına olumlamasını fısıldamaya başladım. 21 gün boyunca, minimum 21 kez. Mutlaka karşımıza çözümü çıkacaktır, inanıyorum. Onun da bilincini inandırıyorum.
03- Wilhelm Reich bu konuya nasıl yaklaşıyor, ne düşünüyor diye baktım. Reich kısaca şöyle özetliyor; eğer ki bir çocuğun elinden ‘haz duygusunu’ alırsak, o çocuk kekelemeye başlarmış. Neyse ki ona o duyguyu geri verirsek, kekemelik zamanla düzelirmiş. Bu durumu, çakmakla oynayan iki yaşındaki bir erkek çocuk üzerinden örneklendiriyor. (Çocuk yaş kekemeliğin genellikle erkek çocuklarda görülmesinin sebebi, erkeklerin hislerini doyuma ulaştırmak için kız çocuklara oranla tehlikeye daha yakın olmaları ve ailelerin engellemeleri mi var acaba diye düşünmeden edemiyorum, bir pedagoga danışmak gerekir.) Çocuk çakmağı çakmaktan keyif alıyor. Her gün bir saatini ateşi izleyerek geçiriyor. Fakat aile bunu fark edince çakmağı alıyor ve tehlikeli olduğu için bir daha çakmak çakmasına izin vermiyor. Çocuk bu durum sonrasında kekelemeye başlıyor. Reich bu yasaklamanın kekemeliği başlattığına inanıyor ve aile çözümü çakmağı sadece babanın yanında çakabileceğine izin vererek çocuğun bu haz duygusunu elinden almaktan vazgeçerek buluyorlar. Çocuk zaten çakmağı yakma konusunda doyuma erince bu oyundan vaz geçecek. Fakat bu oyun elinden alınırsa, sürekli düşüncesinde çakmak çakmak olacak diye özetliyor. Çocuk gerçekten bir süre babasının yanında çakmakla oynuyor ama bu heves belli bir süre sonra, çocuk doyuma ulaşınca geçiyor. Ve çakmakla oynamaya izin verildikten bir süre sonra kekemelikte tamamen ortadan kalkıyor. Bu durumda kendime dönüp, soruyorum: ‘‘MirKaya’nın yapmaktan keyif aldığı ama tehlikeli olduğu için veya benim keyfimi bozduğu için yapmasına izin vermediğim ne olabilir?’’ Düşümek, fark etmek-bulmak ve çözüme ulaştırmak gerekiyor. Kolay olmayabilir... İmkansız da değil.
Herhangi bir hastalıkta bende adımlar böyle ilerliyor. Hastalığın uzmanına danışmak, hastalığın zihinsel sorununu bulmak ve olumlamasını yapmak, hastalığın nerden kaynaklandığını bularak, çocuğumun duygusal doyuma ulaşmasını sağlamak.