Çocuklarımıza seçim hakkı tanımamız, onların gelecekte doğru seçimler yapabilmeleri için kendilerini geliştirmelerini sağlar. Fakat burada dikkat etmemiz gereken nokta, onların seçimlerine saygı duyabilmemiz. Müdahale etmeyeceğimiz seçimler yapmalarını sağlamamız gerekiyor ki; seçimlerine-kendilerine güvenebilsinler. Gelecekte de ‘kendi kararlarını alabilen’ bireylere dönüşebilsinler. Bunun için yapmamız gereken, yaşlarına uygun olarak özgürlük alanlarını kısıtlamamız... Böylelikle yapacakları hiçbir seçimden zarar görmeyeceklerine emin oluruz. Onlara sunacaklarımızdan hangisini seçerlerse seçsinler, bizim için sorun olmayacaktır.
Yemekte...
Mesela, bebekler ek gıdaya geçtiklerinden itibaren, onlara yemek seçenekleri sunabiliriz. O akşam yemeğinde kabak mı yiyecek yoksa brokoli mi kendisi karar verebilir. Mir Kaya az çeşit gıda tüketmesine rağmen, elimden geldiğince seçim yapabilmesini sağlıyorum. Mesela yoğurt, domates veya tarhana çorbasından hangisini içmek isterse, o öğlen onun istediği çorba hazırlanıyor. Sizde de durumlar aynı mı bilmem ama bizde yemek işine babanın pek karışmaması gerekiyor, o seçim sunacak olsa; ‘‘Cips mi, yoksa çikolata mı?’’ diye sorabilir mesela. Mir Kaya da ‘‘Hepsini al gel.’’ diye cevaplayabilir. Benim sunduklarımda tercih yapabilme pratiğini geliştiriyor. ‘‘Akşama et mi köfte mi istersin? Yanında pilav mı olsun makarna mı?’’ gibi sorularla onu her iki türlü de üzülmeyeceğim seçimlere yönlendiriyorum.
Oyun ve oyuncakta...
Oyuncak alımımız veya o anki oyun kurma şeklimiz de onun isteğiyle ilerliyor. Bir oyuncakçıya girdiğinde, hepsini birden eve götürmek istiyor olabilir. Ama tüm oyuncakçıyı maddi-manevi eve taşıyamayacağımıza göre seçim yapması ve en çok istediğiyle oradan çıkması hepimiz için en doğrusu. Böylelikle bir sürü seçenek arasından, kendi kararıyla- istediğini alıp, eve gelince de keyifle oynayabiliyor. Veya oynamayabiliyor... Bu durumda ‘‘Sen bu arabayı tercih etmiştin.’’ deme imkanımız oluyor ya da ‘‘Siz istediniz diye bunu aldım ama ben başka bir oyuncak istiyordum.’’ diyerek, o anki hoşnutsuzluğundan bizi sorumlu tutamıyor. Kendi kararlarının arkasında durmayı öğreniyor.
Giyimde...
İki yaşında çocuğu olan tüm ebeveynler bilirler ki; büyümeye başlayan ve kendi kararlarını almak isteyen çocuklar kendi kıyafetlerini kendileri seçmek ve o seçimleri doğrultusunda giyinmek istiyorlar. Annelerine göre uyumsuz olması hiç umurlarında değil. Zaten niye olsun ki, değil mi ama... Benim için uyumdan ziyade Mir’in her gün- gece yatarken dahil aynı üstü giymek istemesi ve içeride dışarıda aynı (Superman amblemli) sweat’le gezmesi. O kıyafeti giyince kendisini MirMan ilan ediyor ve kendini süper güçlere sahip biri mi zannediyorsa, mutlu-güvenli oluyor. Bunun üzerine babasıyla, Superman amblemli, tüm hava şartlarına uygun kıyafetler aldık. Böylelikle evde Superman tshirt’ünü giyerken, dışarıda aynısının kazağını giyebiliyor. Mir mutlu, ben huzurlu yolumuza devam edebiliyoruz. Hava şartlarına uygun seçenekler sunduğumda, iki kazak arasında seçim yapmasını istediğimde hangisini seçerse seçsin, benim için isabetli bir karar olacağından sorun olmuyor.
Başkalarının seçimlerinin kölesi olmak...
Çocuklar, isabetli seçimleri sayesinde seçme özgürlüğünü farkına varır ve tüm hayatları boyunca seçme hakkı olduğunu bilerek, kendi seçimleri-istekleri doğrultusunda hareket ederler. Seçeceği şıktan korkmaz, yanlış yapacağını düşünmezler. İleride başkalarının seçimlerinin peşinden gitmek zorunda kalmaz, kendi duygu ve düşüncelerine güvenerek, sağlam adımlar atarlar.
Halbuki başkalarının seçimleriyle hareket etmek, bu sevdiğimiz kişiler bile olsa (küçüklükte annemiz, büyüyünce eşimiz) kendi yetersizliğimizi kabul ettiğimiz anlamına gelir ve bu durum bizi mutsuz eder. Genellikle başkalarının bizim adımıza yaptığı seçimleri ‘doğru’ diye kabul ederiz ama o seçimler bizi tatmin etmez.
Ülkemizde çoğunlukla, ailemizin yaptığı seçimleri yaşıyoruz. İstedikleri bölümleri okuyoruz, istedikleri meslekleri seçiyoruz ve nihayetinde istedikleri kişilerle evlenip, ebeveynlerimizin ürünü bireylere dönüşüyoruz. Genellikle de mutsuz olup, onları suçluyor; ‘sizin yüzünüzden’ diyoruz ama bedelini kendimiz ödüyoruz. Fakat seçim yapma yeteneğiyle yetiştirilirsek zaten kendi okuyacağımız bölüme kendimiz karar veren bireyler oluruz. Böylelikle yanlış bir karar dahi vermiş olsak, başkasının bizim adımıza verdiği yanlış karar kadar bizi mutsuz edemez. Bizim için yapılan tüm seçimlerin faturası bize kesiliyor, bedelini bizden başka ‘gerçekten’ ödeyen yok. O zaman kimseye de bizim adımıza karar verme özgürlüğünü vermememiz gerekiyor. Yani çocuklarımıza bu kötülüğü yapmamamız gerekiyor demek daha doğru sanırım.
Ailem bu konuda kardeşime ve bana çok destek ebeveynler olmuşlardır. Ailede hep demokrasi vardı, ben balerin, kardeşim satranççı olmak istedi. Konservatuvara girmeden önce ailem okulda yaşayabileceğim tüm zorluklardan bahsettiler. Yine de bale okumak istiyorsam, arkamda duracaklarını dile getirdiler ve konservatuvara girdim. Kendi isteğim ve seçimimle... Eğer ki; okumama izin vermeselerdi muhtemelen bir ömür onları suçlayarak yaşayacak ‘‘Sizin yüzünüzden okuyamadım.’’ diyerek hayatımın mutsuzluğundan onları sorumlu tutacaktım. (Tabii bunların hepsi varsayım ama olası varsayımlar.) Ben çocukların fikirlerine değer verilmesini ailemden öğrendim. Şimdi de görüyorum ki; çok önemli bir özellik katmışlar bana.
Eğer yeterlilik duygumuzu geliştirmek istiyorsak, özgürce seçimler yapmalıyız. Kendimizle ilgili kararlarda son sözü söyleyen biz olduktan sonra gelişiriz. Başkalarının seçimleriyle hareket etmek, istemediğimiz hayatları yaşamaktan başka bir sonuç sunmaz bize. Seçimi başkası yaparsa, yanlışı (yanlışlarımızı) göremeyiz. Hatanın başkasında olduğunu düşünürsek, hatadan ders alamayız, sadece karşı tarafı suçlarız ve başkalarının seçimleriyle başka hatalara sürüklenmeye devam ederiz. Ben çocuklarımın bu duruma düşmelerini istemediğim için elimden geldiğince onların seçim yapmasına izin veriyor ve onların seçimlerine saygı duymaya çalışıyorum.
https://www.facebook.com/bebekolduannedogdu/