Bu aralar uykusuzluktan-yorgunluktan her bahsettiğimde aldığım tek bir yorum var: ‘‘Ama Melis Hanım, biliyorsunuz ki; uyku eğitimi diye bir şey var.’’
Mir Kaya’ya hamileliğimde bebeği uyutma yöntemleriyle ilgili bir sürü kitap okumuştum. Uyku koçlarıyla çalışmadım ama çalışan arkadaşlarım var. Hepsinde ucundan kıyısından bir şekilde ‘ağlayan bebeğin istediğinin (anne kucağı) verilmemesine-geç verilmesine’ yönelik bir durum söz konusuydu. (Bilmediğim-denk gelmediğim bir yöntem tabii ki olabilir.) Bir çok pedagog, ‘‘Bebeklerimizin sınırlarını bizlerin çizmesine ihtiyaçları olduğunu, uyuması gerektiği zamanı ve nasıl uyuyabileceklerini onlara öğretmemiz gerektiğini söyler.’’ Bir noktasına kadar katılıyorum; yol gösterici olmalıyız. Ama uyku eğitimi vererek, çocukların uykuya dalmalarını sağlamak ve üç-beş günlük kabustan sonra ailecek huzura erişmek benim çocuklarıma uygulayacağım bir sistem değil. Ebeveynlerin çocuklarına uyku eğitimi vermesine kesinlikle karşı değilim. Bu konuda hatta ne haddime derim. Nasıl ki; benim oğullarımı yetiştirme tarzım sadece bana bağlıysa, herkesin çocuğunu yetiştirme şekli ve yöntemleri de onların taktiri. Donald W. Winnicott bebeklere annelerin doktorlardan bile daha iyi bakabileceğini söylüyor. Evet, ilk çocukta tecrübesiz oluyoruz ve soran-endişeli gözlerle etrafımıza bakıyoruz, aslında formül bir tane ‘sevgi’, sevgiyle kucaklayalım o bebekleri yeterli.
Uyku eğitimi yöntemleri:
Arkadaşlarımla uyku eğitimi konusunda konuştuğumuzda, karanlık odasında saatlerce ağlatanı, kendisinin de kapının ardında ağladığını duyduğum var ki bu en serti. Bir-iki gecede ‘sorun çözülüyor’.
Bazı arkadaşlarım her bir uyanmada dakika sayarak bebeklerinin yanlarına gidiyorlardı. İlk kalkmada üç dakika ağlat, bir sonrakinde 5 dakika sonra yanına git ve sonrasında da yedi dakikaya çıkart yöntemiyle; dakikaları arttırarak bebeğin yanına gidince üç-dört gece sonunda bebek kendiliğinden uykuya dalmaya alışıyordu.
Bir başka sistem Tracy Hogg’un ‘yatır-kaldır’ sistemi. Bebeğin yanında durarak, kendiliğinden uykuya dalmasını bekliyorsunuz. Ağladığı an, ebeveyn kucağına alır, ağlaması kesilir kesilmez de yatağa yatırır. Yattığı an bebeğin tekrar ağlamaya başlaması olasıdır, yine hızlıca kucağınıza alıyorsunuz. Bu yatır-kaldır sistemi saatlerce sürebilir. Bu yüzden ailenin kendine güvendiği bir zaman diliminde eğitime başlaması önemlidir. Kucağına al-yatır-tekrar kucağına al-yatır. İlk gece bir saat süren bu döngü, ertesi gün kırk beş dakikaya iniyor, bir sonraki gün daha da kısalıyor derken, her gün azalarak bitiyor.
Bir başka arkadaşımda, bebeğinin yatağının yanında oturarak, ağladığı zaman orada olduğunu cümleleriyle ifade ederek, onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
Uyku eğitim yöntemlerine bakışım:
Sonuç olarak, her yöntemde, uykuya dalarken veya uykudan uyanınca sakinleşmeye ve anne kucağına ihtiyaç duyan bir bebekten bahsediyoruz. Bu noktada o bebekten saatlerce ayrı kalmak, birkaç dakika ayrı kalmak, ayrı kaldığın an ağlayacağını bilerek onu yatağa bırakmak, bebek ağlarken onu aynı odada olup, sakinleştirmeye çalışmak, elini tutarak uyutmak ama kucağına alamamak... Hepsinde de aynı kapıya çıkan bir durum söz konusu: ‘‘Bebeğin bu hayatta en güvendiği kişi olan annesine (babasına, onu büyüten kişiye, ebeveynine) ihtiyacı var ama anne onun bu ihtiyacını karşılamıyor.’’
Evet, tırnak içinde sorunu çözmüş oluyoruz. Eğitimin sonunda bebek kendi kendine uykuya dalabilen bir birey halini alıyor ama daha büyük bir sorun doğduğuna inanıyorum... ‘‘Annem benim ağlamama cevap vermiyorsa, daha fazla ağlayarak ondan bir şey talep etmeme gerek yok. Zaten istediğimi vermiyor.’’ Bilinç de şöyle işlemeye devam ediyor... ‘‘Bu hayatta en güvendiğim kişi bile ihtiyacımı karşılamıyorsa, hayattan beklentimi düşürmeliyim. Zaten istesem de, istediğimi elde edemeyeceğim. En iyisi istemeyi bırakayım.’’
Eğitimlerin anne ve bebek arasındaki bağı kopardığına inanıyorum. Nasıl ki; bir yüksek ses-şiddet esnasında da o bağ kopuyorsa, ağlamaya cevap verilmediği noktada da aslında o bağ zarar görüyor. Oğullarıma sesimin yükseldiği oluyor ama bana kırgınlıklarını anında telafi edebiliyorum. Onlardan özür dileyerek, onlara sarılarak, onları sevdiğimi söyleyerek, kopardığım bağı tamir etmeme imkan tanıyorlar bana. Fakat, loş-karanlık bir odada uyumaya çalışan ve o sırada annesine ihtiyaç duyan bir bebeğin yanında olmamanın (bu tarz bir eğitimden bahsediyorum) tamiri zor bir kopukluk oluşturduğunu düşünüyorum.
Uyku eğitimi vermeyen anneler ne yapabilirler?
Bebek sizin yanınızda, kendiliğinden uykuya dalabilir. Uyandıktan sonra ağlıyor mu, sadece uykusu arasında mıkırdanma mı yaşıyor ona dikkat etmeniz gerekir. Belki uykusu bölünmemiş ve size ihtiyacı yoktur. Yatakta bir iki döndükten sonra kendiliğinden uykuya dalacaktır. Böyle bir durumda hemen yanına koşmanız, uykusunu böler.
Geceleri son emzirmenizi sağdığınız süte yulaf katarak, biberonla verebilirsiniz. Böylelikle ne kadar süt içtiğini bilir ve doyduğuna emin olabilirsiniz.
Gündüzleri karnının doyduğundan ve uykusunu aldığından, enerjisini sarf ettiğinden emin olun. Düşünün siz gündüz doymadığınız zaman rahat bir gece uykusu çekebilir misiniz?
Geceleri uyanması artık canınıza tak mı etti? Destek alın. Gece son beslenmesini biberonla, siz dinlenirken babası verebilir. Veya gece uyandığında babası yine biberonla besleyebilir. Belki acıktığı için değil, sadece alışkanlıktan uyanıyordur, onu da babası kucağında hiçbir şey vermeden uykuya daldırmaya çalışabilir.
Eğitim vermezseniz ne oluyor?
Mir Kaya iki yaşında, hala yatağa beraber gidiyoruz. İlla benimle değil, anneannesi, babası, dayısı... Evde kim varsa, yatağa beraber gidilir, kitap okunur, masal anlatılır ve Mir uykuya dalar. Bir gün biz salonda otururken, bizi öpüp ‘‘İyi geceler’’ diyerek, yatağına kendi gidecek ama henüz bu döneme var. Geceleri yatak keyfi yapmak, hepimize iyi geliyor. İki tarafta şikayetçi değil. Ama bu durum size zor gelecekse, başından uyku eğitimi düşünebilirsiniz. Yorgun hissettiğim zamanlar kendime ‘‘Kendi rahatım için mi, onların mutluluğu için mi?’’ diye soru yöneltip, bu sistemi devam ettirebilme gücü buluyorum. Ve kendime Dr. Donald Woods Winnicott sözünü hatırlatıyorum; ‘‘Kızgınlıktan ağlaması büyük olasılıkla size güvenmesi demektir. Sizi değiştirebileceğini umar. Güvenini kaybetmiş bir bebek kızmaz, sadece istemekten vaz geçer.’’ (Çocuk Aile ve Dış Dünya kitabından)