Hüseyin Karabey’in yönetmenliğini üstlendiği İçerdekiler filminde başrolleri Caner Cindoruk ve Settar Tanrıöğen ile paylaşan Gizem Erman Soysaldı başrolünü oynadığı ilk festival filmiyle hem Adana’da hem de Nürnberg Film Festivali’nde ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünün sahibi oldu. Soysaldı hem ödül heyecanını hem de psikolojik gerilim türünde olan ve Adana Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazanan İçerdekiler filmini anlattı.
Melih Cevdet Anday’ın ölümsüz eseri İçerdekiler Hüseyin Karabey tarafından sinemaya uyarlanarak seyirciyle buluştu. Başrollerinde Gizem Erman Soysaldı, Caner Cindoruk ve Settar Tanrıöğen’in yer aldığı film ulusal ve uluslar arası festivallerden de ödülle döndü. Filmin başrolünü üstlenen ve oyunculuğuyla kendine hayran bırakan Gizem Erman Soysaldı da hem Adana Film Festivali hem de Nürnberg Türk Alman Film Festivali’nde ‘En iyi kadın oyuncu’ ödülünün sahibi oldu. Nürnberg’de verilen ödülde ise jüri ödül verirken gerekçeli kararını şu şekilde ifade ederek bir ilke de imza atmış oldu. Kararda Soysaldı için; “Gizem Erman Soysaldı’da bizi büyüleyen şeyin ne olduğunu anlayabilmek için, başardığı işin zorluğunu hatırlamamız lazım... Gizem Erman Soysaldı, hiç sesini yükseltmeden ve abartmadan, zengin nüanslar içeren oyunculuğuyla bu zor görevin üstesinden gelmeyi başarıyor. Bu rolünde kimi zaman masumdu, naifdi, endişeliydi, zaman zaman korktu, kederle karışık bir öfke duydu, karşısındaki insanı derinden hissedip ona acıdı ve duyarlılığı ve onuruyla yüreklerimizi fethetti” ifadelerini kullandı.
Aldığı ödüllerin kendisi için çok önemli olduğundan bahseden Gizem Erman Soysaldı hem ilk defa katıldığı festivallerden ödülle dönmüş olmanın heyecanını hem de oyunculukta geçirdiği değişim ve dönüşümle beraber iktidar, irade ve özgürlük kavramlarının kendisi için ne ifade ettiğini bütün samimiyetiyle anlatıyor… Yurt dışına açılmak istediğini Londra’da bir ajansla anlaştığını da anlatan Soysaldı Türkiye’deki oyunculuk sistemini çarpıcı bir eleştiri getirerek şöyle diyor; “Türkiye’de izin verirsen seni çirkin, kötü, yeteneksiz olduğuna anında inandırıyorlar. Çünkü bir dizide kendine bir yer bulamadıysan sen kötüsün, istenmiyorsun oluyor. Ben bunun farkına vardığımda yaratıcı sürecin daha çok içinde yer ala ala bu durumdan temizlendim, kurtardım kendimi.”
İçerdekiler filmi sonunda vizyona girdi… En başından beri filmin her aşamasında yer alan biri olarak vizyona girme heyecanını nasıl anlatırsın?
En başından beri yaratım sürecine de dahil olduğum için çok heyecanlıyım tabii ki… Fikir aşamasından itibaren Hüseyin’in (Karabey) yanında oldum. Film çekildi, postu yapıldı, festivallere katıldı, ödüller aldı ve vizyona girdi… Benim için rüya gibi inanılmaz bir şey bu yüzden çok mutluyum.
Kariyerindeki etkisini nasıl anlatırsın?
Bu filmle beraber ilk ödüllerimi aldım. İki tane oyunculuk ödülü getirdi bana. Bu yüzden ömrüm boyunca unutamayacağım anları yaşadığım bir şey ve kariyerim için de çok özel bir yeri oldu. Kariyerimi dönüştürdü. Caner Cindoruk ve Settar Tanrıöğen ile çalışmak çok özledi. Hüseyin’le ilk defa F Tipinde çalışmıştık bu bizim ikinci filmimiz oldu. İkinci kez onunla çalışmak yine çok özeldi. Bu yüzden İçerdekiler benim için unutulmaz bir yerde.
Ödül aldıktan sonra oyunculuğunu ispat ettin gibi bir his yaşadın mı?
Ödül almak hayal ettiğim bir şeydi. Zaten bu her oyuncunun hayal ettiği bir şeydir diye düşünüyorum. Ödül almayınca bu kötü bir oyuncu olduğunuzu göstermiyor ama isminizin okunduğu ve ödülünüzü aldığınız anın kesinlikle bir büyüsü var. Ben kendime başka türlü bakmıyorum ama belki başkaları farklı bakıyordur.
Küçük yaştan itibaren oyunculuk yapan ve birçok yapımda rol alan bir oyuncu olarak bu ödüllerin sana geç verdiliğini düşünüyor musun?
İlk defa oynadığım bir film festivallerde yarışma bölümlerinde yer aldı. Adana ilk ulusal, Nürnberg ilk uluslar arası festivaldi katıldığım. O yüzden geç kalmış saymıyorum. Şanslı olduğumu düşünüyorum.
Eşin Hüseyin Bey (Karabey) ile bu ikinci filmin. Hem bir eş hem de bir oyuncu olarak sette beraber çalışmak nasıl?
İlk defa F Tipinde beraber çalışmıştık ve ikimizde set öncesinde bu işi nasıl olacak diye gerilmiştik. Ama sonra bunu aştık. Dönem dönem de aynı projelerde farklı işler üstlendik. Mesela Hüseyin’in başka bir filminde oyuncu koçluğu yaptım, benim Teldolap çekimlerinde genel yönetmen oydu ya da film geliştirme atölyesinde beraberdik. İş konusunda birbirimizin reflekslerini biliyoruz. Bu filmde de onunla çalışmak benim için çok rahattı.
İçerdekiler’i bir de senden dinlesek…
İçerdekiler, Melih Cevdet Anday’ın 1965 yılında yazdığı bir oyun. Filmin ilk yarısı tutuklu ve komiser arasında, ikinci yarısı ise tutuklu ve genç kadın arasında geçiyor. Hatta filimde de oyunda da isimler yoktur bu şekilde karakterleri tanıyoruz. İlk yarı komiserin tutukluyu işlemediği bir suçu itiraf ettirme çabasıyla geçiyor. İkinci yarısı da son isteği olarak ziyarete karısını bekleyen tutuklu karşısında karısı yerine baldızını buluyor.
“Tekinsiz ve kışkırtıcı bir psikolojik gerilim filmi”
İzleyenlerden gelen ilk tepkiler, ilk yorumlar ne oldu?
“Tekinsiz ve kışkırtıcı bir macera, psikolojinin derinliklerinde geçen bir gerilim filmi” yorumları yaptılar. Ama ben filmde oynamadan önce bunun bir gerilim filmi olabileceğini hiç düşünmezdim. Bence Hüseyin’in yarattığı atmosfer, kurgu, müzikler bunda çok etkili diye düşünüyorum. “Hayatımda izlediğim en güzel gerilim filmiydi” diyenlerden de çok etkileniyorum.
Filmde iktidar, işkence ve irade kavramlarının iç içe geçtiğini görüyoruz. Bu kavramlar için neler söylemek istersin?
Kişinin iktidar koltuğuna geçtiğindeki dönüşümü dehşet verici. İnsan olarak bu dürtü içimizde gerçekten var mı yoksa modernizm ve yaşadığımız bu şehir hayatı, politik düzen mi insanı bu hale getiriyor diye düşünüyorum ve sorguluyorum. Çünkü yerleşik olmayan düzende yaşarken şiddet, tecavüz, hırsızlık, mülk, sahiplenme yok. Ve bunların hepsi ataerkil düzenle sonradan gelen şeyler. Zaten bu sistemin amacı doğayı ve kadını hakimiyet altına almak. Dolayısıyla insanı suçlamıyorum ama ben bu durumu hep ataerkil sisteme bağlıyorum. İradeye gelecek olursak aslında bu da sürekli değişen, dönüşen bir şey. Filmde de kadın ve erkek sürekli birbirlerine verdiği tepkiyle biçim değiştiriyor. Bir yerde ego ya da savunma mekanizması oluyor…
Elde etmek isteyen, zalim oluyor fikrine katılıyor musun?
Katılıyorum, zaten filmde de aynen bu işleniyor. Bir de filmdeki kavramlardan beni en çok etkileyeni özgürlük kavramı. Mesela filmde komiser aslında içerde değil ama özgür de değil hep özgür olmak istiyor. Tutuklu ise filmin başında içerde ama sonunda özgürleşiyor hem de çok enteresan bir şekilde özgürleşiyor. Kadın ise aslında dışarıda. Ama içeride verdiği kararla özgürleşiyor.
Senin için özgürlük ne ifade ediyor?
Esnek biriyimdir. Bir işin uzmanı varsa o işi uzmanına bırakırım. Her zaman değişime ve dönüşüme açığımdır. Özgürlük konusu benim için çok önemli. Ama gerçekten ne kadar özgürüm bunu da sorguluyorum. Mesela şimdi “Amerika’ya gidebilir misin?” desen, işim var, çocuk var nasıl yapacağım diye düşünürüm. Özgür müyüm gerçekten ya da daha özgür olmak istiyor muyum diye düşünüyorum. Bu arada insanların hakkımda ne düşündüğüne takmam. Ne derler durumundan arındım. Bu yüzden daha rahatım ve özgürüm. Ne yapmak istiyorsam yapıyorum. Mesela önüme bir teklif geldiğinde içimden gelmiyorsa sırf para kazanmak için onu kabul etmiyorum. Çünkü hayatta mutsuz olmak istemiyorum.
Atölyelerle ilgili yeni yapacağın şeyler var mı?
Sinema sohbetleri yapmak istiyoruz. Böyle bir talep de var. Çünkü sinema geliştirme, kamera önü oyuncularıyla daha çok bir arada olmak istiyoruz. Bu atölye için biraz daha zaman var ama şimdiden kafamda dönmeye başladı. Hayalimde film projeleri, karakterler ve yurt dışında yapmak istediğim şeyler var.
“Hepimiz dünya vatandaşıyız, her yerde çalışabiliriz”
Her zaman yurt dışına yönelik adımlar attın ve atmaya da devam ediyorsun. Sanki buradaki işlerden çok o tarafa daha yatkınsın gibi öyle mi?
Adana’da aldığım ödülden sonra Londra’da bir ajanstan teklif aldım. Şu an onların ajansında, sitesinde yer alıyorum… Ama 20’li yaşlarımdayken diziler için, neden beni gelip keşfetmiyorlar, aslında çok yetenekliyim durumuna girdim. Ama sonra o kafadan çıkabildim. Mesela Hüseyin’in söylediği çok önemli bir şey vardı; “Ben yurt dışına açılmasaydım, gidip ödüller almasaydım beni burada yeteneksiz bir insan olduğuma inandırmışlardı” dedi. Türkiye’de sistem bu şekilde işliyor. İzin verirsen seni çirkin, kötü, yeteneksiz olduğuna anında inandırıyorlar. Çünkü bir dizide kendine bir yer bulamadıysan sen kötüsün, istenmiyorsun oluyor. Ben bunun farkına vardığımda yaratıcı sürecin daha çok içinde yer ala ala bu durumdan temizlendim, kurtardım kendimi. Bir de neden burada sıkışıp kalalım ki? Hepimiz dünya vatandaşıyız. Sınır dediğin ne ki? Her yerde çalışabilirsin.
Peki son dönemde hayatında kattığın yeni şeyler var mı?
Yogaya başladım. Sanki hiç yapamazmışım gibi geliyordu, çok aceleci bir tipim ve yogaya gittiğimde sanki kafamdakileri susturamazmışım gibi geliyordu ama meğerse öyle değilmiş. Bana çok iyi geldi. Benim için büyük bir keşif oldu bir daha bırakmayı hiç düşünmüyorum. Bunun dışında geçen temmuz ayından beri glutensiz besleniyorum ve çok mutluyum, herkese tavsiye ederim.