Tahran’da doğan ve savaş zamanı Kanada’ya göç eden, dünyanın dört bir yanında kişisel sergiler açmış ve bugün Türkiye’de yaşamına devam eden Arezo Khosroshahi bu kez son sergisi Midland Series ile sanatseverlerin karşısına çıkıyor. Daha önce birçok kez Galerist İstanbul, Pilevneli Project ve Mamut Art Project gibi sanatsal platformlarda çalışan sanatçı eserlerini görmek isteyenleri 4 Ağustos - 4 Eylül tarihleri arasında Kapudag Gallery ev sahipliğinde Sapphire'de gerçekleşecek sergisine bekliyor. Çocukken iletişim kurmak için resim çizmeye başladığını ve kendisini resim çizerken konuşmaktan daha iyi ifade ettiğini anlatan Khosroshahi, kendini hiçbir yere ait görmediği bir dönemde hissettiklerini tuvale aktardığını anlatıyor. “Dünyanın bir parçası olsak da yanlış yerde yanlış zamanda bulunabiliyoruz. Aynı denize atılan bir çöp torbası gibi… Deniz çöp torbasını içine almak istemiyor ama o torba denizin dibine girmeye çalışıyor. Sürekli bir savaş halinde ya da dans halinde gibiler. Aynı insanlarla dünya arasındaki gibi” diyen başarılı ressam sanatı sadece kendisi için yapmadığını ve eserlerini değer veren insanların duvarında görmek istediğini söylüyor.
Sizin hikayeniz nerde nasıl başladı ve bugün burada devam ediyor?
1982’de İran’da doğdum. Ama o zamanlar İran’da savaş olunca kısa aralıklarla Türkiye’ye gelip gitmeye başladık. Ama en son artık güvenlik amacıyla ben 7 yaşındayken ailece Kanada’ya göç ettik. Ama lise zamanı Türkiye’ye geri döndüm. Liseyi burada okudum. Ardından üniversite için Toronto’ya yerleştim ve York Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü'nde eğitim aldım. Ama son 10 yıldır İstanbul’dayım. Çünkü Kanada’da robot gibi yaşamaktan, insanların iletişimsizliğinden sıkıldım. Türkiye’deki komşuluk ilişkileri, insan ilişkileri, sıcaklık hiçbir yerde yok ve burayı çok seviyorum. İstanbul’a aşığım. İstanbul’u erkek arkadaşım gibi görüyorum.
İstanbul aşık ve bu şehri erkek arkadaş boyutunda tanımlayan bir sanatçı olarak, bu durum eserlerinize nasıl yansıyacak, ya da yansıtacak mısınız?
Şu an için yansıtmayı düşünmüyorum. Ama belli de olmaz. Her şey olabilir. Şu an sadece İstanbul’la gizli gizli aşkımızı yaşıyoruz.
Farklı kültürlerde ve sürekli yer değiştirerek yaşamak size neler kattı neler götürdü?
Bana hem artıları oldu hem de eksileri. Dünya hem alıyor hem veriyor. Çocukken Kanada’da çok boğulurdum. Özgüveni düşük bir çocuktum ve diğer çocuklar benle hep dalga geçerdi. Hiç sevmezdim bu yüzden. Ama Türkiye’de hiç böyle bir şey yaşamadım, burada okurken çok mutluydum ve daha rahattım. Farklı yerlerde olmak farklı duygular yaşattı.
Sizin eserlerinize bakanlar neler görmeli?
Ben duygularımı ve hayat felsefemi katarak resimlerimi yapıyorum. Ama benim o resmi yaparken hissettiğim duyguyu, resmi gören de aynı şekilde hissetmesi gerekmiyor. Çünkü herkesin o anki ruh haline ve yaşam şeklinde göre hisleri farklı olacaktır. Zaten herkesin aynı şeyi görmesini istemem.
“Dünya bizi reddediyor çünkü doğru yerde değiliz”
Midland Series’i nasıl ortaya çıktı?
Bir gün İzmir’de Kordon’da otururken kendimi çok yalnız hissettim. Denizi izlerken sarı bir çöp poşetinin denizin üzerinde yüzdüğünü gördüm. Dünyanın bir parçası olsak da yanlış yerde yanlış zamanda bulunabiliyoruz. Aynı denize atılan bir çöp torbası gibi… Deniz çöp torbasını içine almak istemiyor ama o torba denizin dibine girmeye çalışıyor. Sürekli bir savaş halinde ya da dans halinde gibiydiler. Aynı insanlarla dünya arasındaki gibi. O çöp poşetinin halini kendime benzettim. Dünyanın bir parçasıyız ama dünya bizi reddediyor. Çünkü doğru yerde değiliz. Bu eserleri de hep bu ilhamla çizdim. Ben buraya aidim ama şu an dünya beni kabul etmiyor duygusuyla yapıldı her bir eser.
Peki çağdaş sanat içinde siz kendinizi nerede görüyor ve nasıl konumlandırıyorsunuz?
Hiç böyle bir konumlandırma yapamıyorum. Her sanatçı birbirinden farklı. Sadece kendim için sanat yapmıyorum. Ama kendi dilimde konuşmak ve kendimi bu şekilde insanlara ifade etmek benim için daha önemli. İnsanlarla bu şekilde, eserlerimle konuşmayı daha çok seviyorum.
Sizce bir eserin değerini üzerindeki fiyat mı belirliyor yoksa sanatçının emeği ve ismi mi belirliyor?
Bence ikisi de belirliyor. Tabii ki bu tabloları kendi duvarlarım için yapmıyorum. Satılması için yapıyorum. Ama her biri benim doğurduğum ve bebeklerim gibi olan resimler. Sevdiğim ve değer veren insanların duvarında olmasını isterim.