TRT1’in sevilen dizisi Kalk Gidelim’de canlandırdığı Sevda karakteriyle çok sevilen Mehtap Bayri özünde olan güldürme ve sevme halinin bir kez daha bu rolle ortaya çıktığını anlatıyor. Oyunculukta bugüne kadar kendine sınır koymadığını anlatan başarılı oyuncu “Sanatta kalıp ve sınırlar olursa sanat, sanat olma özelliğini yitirir” diyor ve ekliyor; “Gerçek oyuncu, her oyunda aynı rol olmaktansa aynı oyunda her rolü olabilmeli.”
İki sezondan beri çekimleri Muğla’da gerçekleştirilen Kalk Gidelim dizisi için şehir dışında olan Mehtap Bayri bu durumun yaratıcılığını arttırdığını ve kendine dair yeni şeyler keşfettiğini söylüyor. Resim yeteneğini keşfettiğini anlatan Bayri yaptığı çizimlerden oluşan bir sergi açmayı planlıyor. Aynı zamanda doğayla iç içe olmanın avantajlarını da değerlendirip kendi zeytin yağını, çaylarını ve hatta kremlerini kendi yapmaya başladığını da belirten oyuncu bu ürünler üzerine de küçük bir butik açma düşüncesi olduğunu paylaşıyor.
TRT1’in sevilen dizisi Kalk Gidelim dizisi ve Sevda hayatınıza neler kattı, neler kazandırdı size?
Yaşam bir armağansa insana Sevda da bu armağanın özü bence. Kalkıp gitmek, gidebilmek sıkıntıların çorağından sevdanın vahalarına, saf temiz tarafımızla biraz gülmeye güldürmeye olan susuzluğumuzu gidermeye “Kalk gidelim” diyebilmek hesapsızca… Yani bir parça huzura sığınmak sorumluluklarımızın anaçlığımızın ailemizin dostluklarımızın gölgesine sığınmak ve sığdırabilmek sevdayı… Sevda karakterinde aslında özümde olan o gülmek ve güldürmek isteyen, sevgisini en saf haliyle yaşayan benle bir kez daha buluşmuş oldum. Sevda benim yaşantıma bana bendeki beni armağan etti ve “Kalk gidelim” dedi özlemini duyduğum vahaya diyebilirim. Staff Film yapımcımız Eyüp Üstün’e bu muhteşem ekiple olduğum için çok teşekkür ediyorum.
Şehir dışında çekim yapmak, çalışmak zorlamadı mı? Nasıl ikna oldunuz bu tempoya ve bu sürece?
Bir şehirden bir başka şehre gitmek, farklı çevrelere uyum sağlamak memur anne babanın çocuğu olarak aslında çok da yabancı değil bana; tabi bir de yatılı okumuş olmamın avantajı var zoru kolaylaştırma konusunda. Kalk Gidelim şehir dışında hatta Muğla’da çalıştığım ilk dizi değil. Daha önce de burada dizi ve sinema filmi projeleriyle Muğla’da oyunculuk yapma fırsatı buldum. Yani alışığım bu tarz şehir dışı projelerine. Ama dizinin kadrosu, işin kalitesi ve tabi ki Muğla’da oluşu daha da çekti beni. Çünkü Muğla, Ege hem doğasıyla hem de insanıyla bambaşka bir yer, bambaşka bir ruh. Gelenin kopamadığı, uzak kalınca Sezen Aksu’nun da dediği gibi “Kalbim Ege’de kaldı…” denilen bir yer burası.
Artık Muğla’ya yerleştiğiniz doğru mu?
Şu an Muğla’da iş amaçlı bulunuyorum, asıl evim hala İstanbul’da yani. Çok yoğun çalışıyoruz ama elimden geldiğince her fırsatta İstanbul’a, kedilerime gitmeye çalışıyorum. Muğla bambaşka bir yer evet ama İstanbul benim büyüdüğüm ve beni büyüten yer. Oradan kopmam da çok mümkün değil.
“İnsan paylaştıkça mutlu olur”
Üç sezondur Kalk Gidelim ekranlarda, siz seyircinin bu sevgisini neye bağlıyorsunuz, farkı nedir?
Bana insanın en ayırıcı özelliklerinden ikisini söyler misiniz deseler, paylaşma ve mutlu olma gereksinimi duymasıdır derim. Bence insan paylaşabildikçe mutlu olur özellikle de içtenliği sevgiyi iyilik ve güzellikleri paylaştıkça artar mutluluğu. Yorgunluğu sıcacık bir dost gülüşüyle buharlaşıverir ve emek ve saygı bizi birbirimize yakınlaştırır. Yabancılaşmayı ortadan kaldırır. O nedenle bizim kültürümüzde emeğe sevgiye saygıya içtenliğe dayalı her şey kutsaldır ve bizi birbirimize bağlar. Bizler Kalk Gidelim ekibi olarak emek ve yürek koyarak sevgiyi, iyiliği, güzellikleri, saygıyı, içtenliği paylaşıyoruz hem çalışma ekibi olarak kendi aramızda hem de izleyenlerimizle. Durum böyle olunca işimize de yansıyor. Öncelikle dizide gördükleri tüm karakterler, evin Çimdikçi Sevda’sı ve meyve emüklediği Seyfo’su bizim içimizde, evimizde, yan kapımızda sevgiyi, iyiliği, güzellikleri, içtenliği, saygıyı, emeği paylaşabileceğimiz gerçeklikte kişiler. Sahiciler yani. Emek, sevgi, saygı ve uyum bunların hepsi bir arada olunca ve paylaşılınca izleyicilerimizin sevgisi de gülümsüyor bize ve gülümsetiyor bizleri. Ayrıca bizler setteki enerjimizi ekran başındaki izleyicilerimize çok iyi iletebildiğimize inanıyoruz. E inanmak da bir işi başarmanın yarısı değil mi?
Türk televizyonlarının en pozitif, cesur ve neşeli oyuncularından biri olarak kendinize ve oyunculuğunuza dair kırmak istediğiniz kalıplar var mı mesela?
Sanatta kalıp ve sınırlar olursa sanat, sanat olma özelliğini yitirir. Bu sınırlar ve kalıplar sanatın özü ile ilgili ama benim özümün yani oyuncu olarak benim elbette kendimce sınırlarım ve kalıplarım var. Fakat bu kalıplar yıkılır mı ya da sınırlar aşılır mı buna şimdiden net yanıt vermem çok da kolay değil çünkü bugüne kadar yer aldığım projelerde böyle bir ikilem yaşamadım.
Mizah yönünüzü göstermeyi daha çok mu seviyorsunuz yer aldığınız oyunlar ve projeler içinde mizah da barındıran karakter ve işler… Komedi bilinçli bir tercih mi sizin için?
Komedi de dram gibi hayatın içinden. Bir oyuncu olarak en büyük şansım, hayatın içinde barındırdığı her durum ve duygunun işlendiği işlerde yer almış olmam. Gerçek oyuncu, her oyunda aynı rol olmaktansa aynı oyunda her rolü olabilmeli bence.
Peki ya oyunculuk son nokta mı sizin için? Oyunculuk dışında hayatımda bir şey yapamam diyenlerden misiniz?
Yaşam bize sunulan bir armağan demiştim ilk sorunuzun yanıtını verirken. Evet, yaşam bir armağan. Aynı zamanda yaşamak da sonsuz perdesi olan bir oyun ve herkes bu oyunda kendi yaşamının başrol oyuncusu. Ben şanslı gruptayım bu doğal oyunun yansımasını sahnede de sürdürüyor, hatta bir sahne eğitmeni olarak çocuklarla, yetişkinlerle çalışırken de keyif alıyorum... Oyuncuyum, hem kendi özel sahnemde hem de izleyenlerim karşısında. Ben birçok ben yaratıyor ve yaşatıyorum zaman akışı içinde. Beni birken bin yapan bu meslek olmadan yaşayabilir miyim? Yaşam bir sahneyse herkes gibi ben de bu sahnede mutlaka bana düşeni yaşarım, yine başka başka benler yaratabilirim ama izleyenlerim olmadan suyun altında nefessiz kalmak gibi olur sanırım bu.
“Ufak bir butik ve sergi açma planım var”
Kendinize ve hayata dair yeni yeni keşfettiğiniz şeyler var mı?
Her doğan gün yeniliklere yolculuğun adıdır diye düşünüyorum. Yeryüzüne vuran ilk gün ışığı yaşamak müjdecisi ise yaşamak yalnızca nefes almak değilse o zaman yapılacak çok şey var demektir. İşte bunun için ilk gün ışığı ile içimde bir merak uyanır benden önce, bu gün neler getirecek… Bu soru her gün yeni keşiflere sürükler, önce dünkü benden başka bugünkü beni keşfe çıkarım. Örneğin gülmek, ne çok severmişim, hele güldürmek… Sonra doğa iyileştiriyormuş. Meğer ne çok severmişim yağmurun kokusunu. Dostluk, dostlarım, ailem yani anlam katanlar yaşantıma... Yorgunluk, emekle yaptığın her neyse bir anda uçup gidiveren bir vızıltıymış. Ağlayan çocuk, acı çeken yürek mutlaka senin ya da yakının olan birinin olmasına gerek yok yakarmış canını. Yeni mi bu keşifler hayır elbet. Ama yok mu yeni olanlar var tabii, resim yeteneğimi keşfettim.. Kâşif olmayı sevdiğimi de keşfettim…
Bu aralar üzerine kafa yorduğunuz, yapmak istediğiniz ve planladığınız neler var?
Kafam hep dolu, yeni işler, yeni uğraşlar… Kendimi geliştirebildiğim, beni besleyeceğini, bana farklı bir bakış sağlayacağını düşündüğüm çok planım var. Muğla’da olmamın en büyük artısı toprakla, doğayla daha fazla zaman geçirebilmek oldu. Burada ufak bir zeytinliğim var, kendi yağımı kendim yapıyorum. Yalnızca zeytin değil buradaki doğanın size sunduğu güzellik. Çok çeşitli otlar sayesinde çaylarımı, kremlerimi de kendim yapıyorum. Hatta bununla ilgili de ufak, butik bir yer açma planım var. Ege’de olup sanatla uğraşmamak, ilham bulmamak da çok zor. Bol bol yazma ve çizme fırsatım oldu burada. Çizimlerimle ilgili bir sergi açma planım var. Bir taraftan da kitap çalışmalarım… Muğla’nın temiz havası, bereketli toprakları iç dünyamı ve üretkenliğimi de besliyor.