Komedi filmlerinin vazgeçilmez ismi Ferdi Sancar son filmi Kırkyalan ile yine izleyenleri kahkahaya boğuyor. Filmde sarhoş bir karaktere hayat veren oyuncu bu rolü bu kadar iyi oynuyor olmasını da hayatında hiç sarhoş olmamasına ve bugüne kadar asla alkol kullanmamasını anlatarak açıklıyor. Hayatında en nefret ettiği ve affedemediği konunun ise yalan olduğunu söylüyor. "Komedide en başarılı benim gibi iddialarım yok" diyen Sancar, acısı ne kadar büyükse o kadar komik olduğunu anlatıyor. Mizahta iyi olanların dramda daha başarılı olduklarının da altını çizen Ferdi Sancar, "Mizahta çok iyi olanlar dramda çok daha başarılıdırlar. Bir adam çok komikse ona aynı zamanda dramda da şans verin. Dram nasıl oynanır göstersinler. Bunu kendim için değil bütün komedyen arkadaşlarım için söylüyorum. Bu yüzden bir dizinin oyuncu kadrosu netleşirken o komedyen diye ayırmayın ki şu sektör daha kaliteli hale gelsin" diyor.
Kırkyalan çok keyifli bir film olmuş tebrikler…
Valla çok güzel bir film oldu. Çok eğlendik, çok keyifli anlar yaşadık çekerken. Oyuncu olarak aramızda güzel paslaştık. Oyuncular birbirlerine oynamaya başladığında sıkıntı çıkar. Samimiyet gider ve egolar ortaya çıkar. Ama bizim setimizde kimse kimseye set dışında oyunculuk yapmadı kıymetli olan tarafı buydu. Ben alaylı yetişmiş bir oyuncuyum ve bizim zamanımızda alaylılıkta bir saygı vardı ve saygı en önemli şeydi. Nasıl Gazi Mustafa Kemal Atatürk, sporcunun zeki ve ahlaklısını sevmişse onun döneminde bu kadar fazla sanatçı olsaydı onun da ahlaklısını severdi. Ben bu düşüncede birinin evladı olarak önemli yerlerde olan insanların öncelikle ahlaklı olmaları gerektiğini düşünüyorum.
Her canlandırdığın karakteri nasıl bu kadar farklı imajlara tiplemeye sokmayı başarıyorsun?
Ben onlara tipleme değil karakter olarak bakıyorum. Tipleme biraz daha skeç tarzı ve anime gibi oluyor. Ama karakter olarak o role bakarsan, her karakterin ayrı özelliği vardır. Karakter yaratmayı, karakter yaşamayı, olmadığım kişileri oynamayı seviyorum. Hayatım boyunca ağzına alkol sürmeyen biri olarak değişik bir şekilde sarhoş olmuş birini oynadım. Daha önce sarhoş olmuş olsaydım bu rolü de bu kadar gerçekçi oynayamazdım.
Sen hiç filmdeki Kırkyalan karakteri gibi kolayca yalan söyleyen, olayları anında çeviren biri oldun mu?
Hayatta en nefret ettiğim şey yalandır. Hayatta her şeyi affederim… İnsanların sevgisi, saygısı, aşkı bitebilir. Bunların hepsine sonuna kadar saygı duyarım Ama bir insanın vicdanının bitmemesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer bir insanın vicdanı bitiyorsa o insanın kötülük adına yapacağı çok şey var demektir. Yalan söylediğimiz zamanlar oldu ama tövbe ettiğim şeylerin arkasında sonuna kadar dururum. Yalan haricinde her şeyi affedebilirim.
Yalanın hayatında bu kadar büyük darbeleri oldu yani…
Yalanın birinin hayatına kişisel olarak bir darbe indirmesi gerekmiyor. Baktığında zaten birçok insanın suratında maskesiyle dolaştığını ve o maskenin içine bir de yalanı kattığını düşünürsek yalansız insan yok. Çünkü herkes yalan söylüyor. Sevgiler, sevmeler, dostluklar hepsi yalan. Yalan madem bu kadar kötüyse bir de onu böyle dillendirdiğimizde daha da kötü olmuyor mu. Bu yüzden affedemem.
Duyduğun en büyük yalan neydi?
Seni seviyorumdu. Bildiğim en büyük yalan. Yalanın büyüğü küçüğü olmaz. Birinin hayatı söz konusuyla belki o zaman vicdanım izin verirse yalan konuşurum. Yalanın rengi de olmaz. Bu yüzden benim için duyduğum her bir yalan derin bir yara.
"Acım ne kadar büyükse o kadar komiğim"
Senin bu konuya olan hassasiyetine göre çevrendekiler daha dikkatli mi?
İnsanlara karşı çok netimdir. Hayatıma aldığım ve hayatımda olanlara söylediğim bir şey vardır; “Ne olursa olsun bana her şeyi yapabilirsiniz, beni aldatabilirsiniz ama bana yalan söylemeyin. Bana yalan söylemeniz beni aldatmanızdan daha çok canımı yakar” demişimdir. Bu beni aldatmalarını kabul etmek değil. Üst üste gelince hepsi daha da acıtıyor. Yalana karşı keskin duvarları, kırmızı çizgileri olan biriyim.
Bu kadar sert kırmızı çizgileri olan biri komediyle kendini daha mı iyi dışa vuruyor?
Bir başkası için nasıl olur bilemem ama ben kendimi biliyorum… Mizaha ve komediye bakış açım şu; bence dünyanın neresinde olursa olsun komedi bir kara mizahtır. Zaten ak mizah yoktur. Çünkü bizim güldüğümüz şeyler başkalarının canının acıdığı şeylerdir. Bu yüzden acı ve komedi birbiriyle çok fazla yakından ilişki kuran büyük dostlardır. Benim acım ne kadarsa o kadar komik olduğumu düşünüyorum. Gişede çok başarılıyım, en komik benim gibi iddialarım hiç olmadı. Bunlar bana insanların verdiği tepkiler. Hepsinin başında gelen tek bir şey var, samimiyet. Samimi, doğru ve dürüst olduğun sürece zaten çok fazla geri dönüş alıyorsun.
Oyunculukta ve komedide çok farklı bir renk olduğunun farkında mısın? Mesela yaptığın hiçbir rolü başka kimse taklit bile edemiyor…
Değilim, olsaydım böyle de olmazdım.
Daha mütevazı mı olmazdın?
Mütevazı olmak için ekstra bir çaba sarf etmiyorum, işimi önemsiyorum. Bugün bir bakkalda da çalışıyor olsaydım duruşum aynı olurdu. İnsanları yaptıkları mesleklere göre ayırmıyorum. Sinemada, dizide, sahnede gördüğümüz kişilere farklıymış gibi bakabiliyoruz. Bu dünyanın her yerinde böyle. Ama sanattan adama zarar gelmez. Sahnedeki insanın başkalarına zarar verme durumu daha düşük olur. Aksine faydalı olmaya çalışır. Bir de alkış alıyorsa ve hatta güldürü yapıyorsa ve beğeniliyorsa daha da çok o insanlar için bir şeyler yapası gelir. Benimki de Allahın verdiği bir yetenek. Bir gün bunların hepsi benden gidecek… Önemli olan arkada bıraktıklarım mı onu da bilmiyorum, çok umursamıyorum da. Ben yokken arkada bıraktıklarımın bir önemi olacak mı bilmiyorum ama bugüne kadar gözlemlediğim şey şu; sektördekileri oyuncular ve artistler diye ikiye ayırıyorum. Oyuncular ölünce kıymete biniyor, artistler zaten şu an yaşıyor.
"Oyunculuk özenilecek bir şey değil"
Artistlerdeki libido olayına ne diyorsun?
O arkadaş sadece dillendirmiş. Onun gibi düşünüp de onun karşısında duran, eleştiren bir sürü insan var. Yüzde 70’i belki de öyle düşünüyordur. Bu sektör bu kadar çok merak ediliyor, bakkaldan çok oyunculuk ajansı, oyunculuk kursu var. Ama bu iş hiç de öyle özenilecek bir şey değil. Ne olur herkes kendine bir meslek edinsin. Hobi olarak oyunculuk yapmak isteyen varsa her bölgenin belediye tiyatrosu var oralara gitsinler.
Şöhret ve para için herkes bu alana yöneliyor. Para ve şöhrete ulaşmak kolay mı?
26 senedir bu sektördeyim şu an sahip olduğum hiçbir şey yok. Sadece üzerime olan Anadol marka bir arabam var. O kadar da kolay değil bu işler. Eğer devletine, milletine, toprağına saygılıysan, vergini ödüyorsan ve ilk başta para değil meslek diyorsan mümkün değil. Zaten eskiden bu işlerde öyle çok da para yoktu. Sadece gösteriş vardı. Şimdi para var mı yok mu, gösteriş mi arttı bilmiyorum. Tabii bir diziyle parayı ve şöhreti bulmuş arkadaşlarımız var. Çok da güzel hayatlar yaşıyorlar ama görmediğimiz tarafları da var. Mesela ben onları sevmiyorum. Biri benim hakkımda böyle düşünse ben çok üzülürüm.
Neden sevmiyorsun?
O sistemi sevmiyorum. Birileri bir şekilde bir senede, belli aralıklarda güzel ya da çirkin fark etmez birini getirip dizinin başına koyuyor, nasıl oluyorsa çok güzel sonuçlarla karşılaşıyorlar sonra o her yerde başı çeken kişi oluyor. Oraya gelene kadar ne yaşamını, ne yaptığını kimse bilmiyor. Bu hazımsızlık ya da kıskançlık değil. Bu sadece sektör daha da kötüye gidecek mesajı. Eskiden böyle değildi. Her şeyin bir bedeli var. Gençliğinle, psikolojinle, emeğinle bedel ödersin. Herkesin rahatça yaptığı şeyi sen yapamazsın çünkü onlar için bir şeyler yapan biriysen robotsun. Ama bunları umursamayıp bir diziyle gününü gün eden arkadaşların bunları bildiğini ve düşündüğünü sanmıyorum. Tabii burada suç onlarda değil, onları buraya getiren sistemin başındakilerde. İnşallah bir an önce bu sistemden kurtuluruz.
"Bu hayatta kimseye bir zararım yok"
Farklı hobilerin var müzik, araba, yat, motor… Bunlara olan ilgin nereden geliyor?
Bütün motorlu araçları çok seviyorum. Uçağa binemiyorum ama ben kullanırsam binerim. Deniz ve tekne merakım aşırı fazladır. Teknede yaşamak istiyorum ki iki sene kadar da teknede yaşamak nasip oldu. Öyle şaşalı bir şey gelmesin aklınıza balıkçı teknesinden bozma kendime göre dizayn ettiğim, çok cüzi paralara Küçükyalı’da balıkçı Emrah abimle yaptığım, denizin üstünde olsun da küvetten olsun dediğim ve içinde yaşadığım en huzurlu yerdi.
Denizle bu kadar iç içe yaşamışken neler öğrendin?
Deniz güzel şey, ana kucağı gibi. Denizcilikte bunu öğrendim. Acıkırsın doyurur, uykun gelir sallar uyutur ama tokatı da olur. Bir koydumu ters oturtur adamı.
Peki bu klasik araba merakın?
Bu acitasyon gibi algılanmasın. 1980 doğumluyum ve o dönem her orta direk ailede olduğu gibi bizim de eski bir arabamız vardı. Bir şeyler bozulunca tamir etmeyi, bir şeyleri bozarak öğrendim. Tabii birçok şeyi tamir edemeyip çok dayak yemişliğim de vardır. Bir şeyleri tamir etmeyi, yapmayı çok seviyorum. Bunu ben yaptım demek kadar güzel bir şey yok bu hayatta ve bunu seviyorum. Bu yüzden hayatta kimseye bir zararım yok. Bütün savaşımı kendimle veriyorum. İnsanların birbirine kalkan elinden nefret ediyorum. İki kişi şurada birbirine vururken görsem yolumu değiştiririm. Çünkü bir insanın bir insana bunu yapmaması gerektiğini düşünüyorum.
Yolda başka birine şiddet uygulayan birini görsen ona engel olmaz mısın?
Öyle bir şeyi görmek istemem. Artık insanlığa güven kalmamış durumda nasıl engel olacaksın? Hayatımda bir kere birine müdahale etmeye çalıştım bizim aramızdaki mesele diye dayak yiyen kişi bana saldırdı. İyilikten maraz doğar diye bir şey var. Keşke doğmasa da elimizden geldiğinin fazlasını yapabilsek.
"Başka bir memlekette olsaydım bu işin kaymağını daha fazla yiyen tarafta olurdum"
26 yıldır bu sektördesin bu süre içinde yaptıkların yetti mi?
Eğer başka bir memlekette olsaydım ki iyi ki değilim, bu bayrağın altında olmaktan çok mutluyum… Ama başka bir memlekette olsaydım bu işin kaymağını daha fazla yiyen tarafta olurdum. Ekranda çok fazla değiştiğim için ne yazık ki tanınırlığım çok olmuyor. İnsanların beni tanımadan sevmesinden daha mutlu oluyorum. Biri “Abi sen o filmdeki veya dizideki adam” değimlisin dediklerinde mutluluğu sonsuz oluyor. Bu anlamda amacıma ulaştım. Tanınmak gibi bir çabam yok ama bizim sektörümüz biraz sonradan görme olduğu için, ne kadar çok takipçisi varsa ne kadar çok popüler ve magazinselse oyunculuğunun hiçbir önemi olmaksızın onlarla proje yapılıyor ve insanları haliyle öylelerini daha çok tanımış oluyor.
Komik adamı oynamaktan sıkıldın mı?
Buna bir sitemim yok ama mizahı bu kadar güçlü bir memlekette senarist arkadaşlar ne yazık ki bu işi beceremiyorlar. Çünkü komedi dram gibi değil. Çünkü biz hüznü ortak olan insanlarız mizahı ortak olan değil. Senin güldüğüne ben, benim güldüğüme sen gülmezsin. Zaten zeka burada devreye girer. Bu zekaya sahip yeni yeni birkaç insan var ama komedi konusunda başarılı işler ne yazılabiliyor ne de yapılabiliyor. Yapılsa da tutulmuyor. Bu anlamda sıkıldım evet. Ama şunun da altını çizmek isterim ki mizahta çok iyi olanlar dramda çok daha başarılıdırlar. Bir adam çok komikse ona aynı zamanda dramda da şans verin. Dram nasıl oynanır göstersinler. Bunu kendim için değil bütün komedyen arkadaşlarım için söylüyorum. Bu yüzden bir dizinin oyuncu kadrosu netleşirken o komedyen diye ayırmayın ki şu sektör daha kaliteli hale gelsin.