Sade, birbirinden şık ve elegan mücevherlerin tasarımına imza atan Zeynep Erol yeni koleksiyonunu ve sergisini 2021 yılında sunmaya hazırlanıyor. Mücevherin insanoğlunun doğuşundan itibaren her zaman var olduğunu anlatan Zeynep Erol, mücevherde pırlanta ve elmasın yerini ise zamanla organik ve etik pırlantanın alacağını söylüyor.
Tasarım dünyasında 30 yılı geride bıraktınız. Bu süreçte hem kendi çizginizdeki değişim ve dönüşümü hem de mücevher dünyasındaki değişimleri nasıl anlatırsınız?
Mücevher sektörü yüzyıllardan beri bizde en mükemmel işçiliklerle var olan, çok iyi sadekârlarımız ve ustalarımızla yaşamaya devam eden bir sektör. Benim amacım bu zanaatı sanata açmaktı. O zaman da şimdi de bu disiplini bir sanat dalı olarak yönlendirmekti. Yolumu böyle çizdim ve sürdürüyorum. Mücevher sektörüne trendler ve moda anlayışı hâkim oldu... Gençler ise kolay ve gündelik takabilecekleri uygun fiyatlı fakat zarif takıları tercih ediyor.
İçine girdiğimiz bu yeni çağda mücevher kullanımının ne şekilde evrileceğini düşünüyorsunuz? Mücevher kullanma kültürü değişir mi ya da değişmeye başladı mı, gözleminiz nedir?
Mücevher, insanoğlunun doğuşundan bugüne dek her zaman var olmuştur. Zaman zaman ihtiyaç ve korunma, duygusal bütünlük, hatıra veya statü sembolü olarak varlığını sürdürmüş ve bana göre öyle de devam edecek. Öte yandan elmas ve pırlanta gibi değerli taşların yerlerini doğa ve insana zarar vermeyen organik ve etik pırlantaya bırakacağına inanıyorum. Dünyanın ve geleceğin iyiliği için bu anlayış gitgide çoğalacak.
“Türkiye’de ilklerden oldum”
Zamansız tasarımlara imza atıyorsunuz. Bu imzanızı hangi felsefe doğrultusunda atıyorsunuz?
1989’da başlayan mücevher ve takı yapma sürecim öncelikle kendimi sanatsal olarak ifade edebileceğim bir dal arayışı ile başladı. İşin mutfağını öğrenerek başladım. 2 sene Kapalıçarşı’da dersler aldıktan sonra kendi atölyemi kurdum. Sonrasında ise sergiler açmaya başladım. Amacım o zaman da şimdi de bu disiplini bir sanat dalı olarak yönlendirmekti. Mücevher sektörü yüzyıllardan beri bizde en mükemmel isçiliklerle var olan ve çok iyi sadekarlarımız ve ustalarımızla yaşamaya devam eden bir sektör. Benim amacım bu zanaatı sanata açmaktı. Yolumu böyle çizdim ve sürdürüyorum. Hiç kimsenin o dönem yapmadığı bizim geleneksel “mücevher zanaatını” takı ve mücevher sanatına ve tasarımına dönüştürdüm. Bu anlamda Türkiye’de ilklerden oldum diyebilirim önce evde atölyemi kurup iki senede bir galerilerde sergiler açtım. 1996 senesinde ise Teşvikiye’de “Zeynep Erol Takı Tasarım” adı altında kendi galerimi kurdum hala da aynı adreste “Showroom”um ve atölyem bulunuyor. Ondan sonra bir müddet kendi bünyemde sergiler açtım ve takı dersleri verdim.
Tasarımlarınızda size ilham veren her zaman bir adım öteye taşıyan motivasyonunuz ne oluyor?
Hayat yolculuğum benim koleksiyonlarımda en önemli ilham kaynağım, dolayısıyla bitmek tükenmek bilmeyen bir depo içimde saklı. Bunun yanı sıra 3 boyutlu mücevher yapmayı sevdiğim için karşıma çıkan binalar ve mimari detaylar beni çok etkiliyor.
Tasarımlarınıza güncel sanat eseri olarak bakıyor musunuz? Her bir ayrı sanat eserinizi üzerlerinde taşıyanları görmek neler hissettiriyor?
Kendimi anlatmamın en güzel ifadesi 14 yıl bale yapmak olmuştu. Kapalıçarşı’da mücevher yapmayı öğrendiğim yıllarda ise takı ile aynı güçte bir anlatım oluşturabileceğini gördüm. 1989’da başlayan bu arzu hâlâ aynı kuvvette sürüyor. Son yedi yıldır kendi iç dünyamı ifade etme modelime heykel de eşlik ediyor. Son sergimin adı Metamorfoz’du. Etrafımızda olup bitenlere bazen korku, bazen endişe, dehşete varan düşünce ve duyguların esiri ile yaklaşmaktayız. Bu durumun da iç huzuru ve yaşam kalitemizi değiştirdiği kesin. Ama yaydığımız bu negatif ile de bir yere varılmamakta. ‘Polyannacılık oynayalım’ diyorum ben. Tüm masalların gerçek olayları duyguları gerçekleştirmeye yaradığına inanıyorum çünkü hepimiz inancımızla yaratıyoruz ve bunun sonuçlarını da görüyoruz. O zaman neden masallara inanmayalım? Ben bu seçeneği “hayat mottosu’’ olarak aldım.
“Heykellerim takılarımın beden olarak büyütülmüş hali”
Sanatsal yaratıcılığınıza takıyla hayat veriyorsunuz. Ancak heykel çalışmalarınızı da sergilerinize kattınız... Bu kapsamda yeni geliştireceğiniz projeniz ve üretiminiz olacak mı?
Heykel benim için takılarımın beden olarak büyütülmüş hali demek. Sanatsal ifade ve anlam olarak bir değişiklik olmuyor, takı sergilerimde hikâyenin devamına eşlik ediyorlar. Her takı sergimde heykellerim olacak, zira onlar hikâyenin özeti gibiler
Takının ve kullanıldığında verdiği enerjinin ne olduğunu, altında ne yattığını nasıl açıklıyorsunuz?
Bu soruyu cevaplarken öncelikle her şeyin evrende enerji olduğu inancıyla yola çıkıyorum. Kişinin kendi inancı ile bütünleştiğine, inandığı takıları seçtiğini düşünüyorum çünkü çekim yasası bunu gerektiriyor.
Üzerinizden hiç çıkarmadığınız enerjinizle bütünleştirdiğiniz bir takınız var mı? Yoksa dönemsel olarak kullanım arzunuz ve tercihiniz değişiyor mu?
Takılarımı tabi ki hayat devam ederken yaşamlara paralel olarak değiştiriyorum, ama hiç çıkartmadığım takılarımın arasında peri küpem ve Buddhalı tılsım kolyem var. Peri’nin gücü, hafifliği ama aynı zamanda yüksek titreşimi sembolize etmesi ruhumla çok bütünleşiyor. Buddha tılsım kolyemdeki bütün semboller ise insan olarak sürekli kendimi yenileme ve geliştirme felsefemi bana hatırlatıyor.
Sembollerin enerjisine ve hayatınızı yönlendirdiğine inanır mısınız? Belli sembolleri tasarımlarınızda kullanmak konusunda ne düşünüyorsunuz?
Sembolleri üzerimizde taşıma nedenimiz zaten onlardan kuvvet almak veya enerjilerini bedenimizde hissetmek ihtiyacıdır, dolayısıyla hep bir hatırlatma yaparlar.
“Yeni sergi 2021’de”
Yakın zaman planlarınız arasında üzerinde düşündüğünüz, hayata geçirmeye başladığınız yeni şeyler var mı?
Nisan 2020’de açmayı planladığım Covid nedeni ile 2021 baharına kalan bir sergim olacak, hem heykeller hem de 100 den fazla çeşit takılarımla Avustralya iç yolculuk seyahatimin bir özetini anlatıyor olacağım, gerisi sürpriz kalsın…
Sizin özellikle üzerinde durmak ve paylaşmak istediğiniz detaylar veya farklı konuk başlıkları var mı?
Pandemi tabii ki hepimizi derinden sarstı ve tekrar hayatlarımızı gözden geçirme mecburiyetini yarattı. Şahsım adına diyebilirim ki hayatıma etkisi pozitif anlamda oldu... Tüketimden uzak ve zaten yalın ve toksit anlayıştan uzak bir hayatım vardı. Pandeminin herkesi bu doğrultuda düşünmeye zorlaması karşılıklı insan ilişkisine anlayış ve hoşgörü katması bakımından çok olumlu oldu. Umarım sonrasında da aynı anlayışımıza devam edebiliriz, zira insanoğlunun çabuk unutma alışkanlığı vardır. Bu sene mücevherlerimde umudu ve inancı daha kuvvetli işledim, yaşamın şükür, sabır ve inançla güzelleştiğine daima inanmışımdır ve yine takılarımda bu enerjiyi kuvvetle hissedeceksiniz.,