Kutunda Ne Var Jaipur?

Yolun ortasında 4 kadının dizlerinin üstüne bağdaş kurup birbirlerinin bitlerini ayıkladığı, orjinal pashmina’nın yüzük içinden geçirildiğinde, yüzüğe takılmayacağını öğrendiğiniz, sokağın ortasında durduğunuzda karşınızda sareesinin arasından göbeğini gördüğünüz kadının size doğru göbek attığı, pembe-toprak rengi karışımı atmosferin büyüsüne kapıldığınız, tuktuklardan mantraların yükseldiği, ineklerin, maymunların yamacınızda size eşlik ettiği, sokakta yürürken yeni bırakılmış “dışkı" parçalarına şahit olduğunuz, bunlara basmamak için uzun atlama deneyimi kazandığınız yerdir Jaipur. Yani hayata hazırlandığınız yerdir burası.

Haberin Devamı

Havalimanından çıkmamla o boğuk yağmur öncesi basık havanın yüzüme çarpması bir oldu. İlk iş gideceğim yere uber ve ola ile ne kadara giderimi hesaplatıp Ola ile gittim. Çok çok uygundu. Özellikle cesaretiniz varsa paylaşımlı olanlar inanaılmaz ucuza denk geliyor.

Milliyet

Milliyet

Milliyet

Milliyet

Otele bavulu bıraktıktan sonra hemen bir tuktuka atlayıp turuncu-pembe-toprak rengi üçlemesinin tonları arasında kaybolduğunuz merkeze doğru yol alıyorum. Gezeceklerim arasında Johari bazaar, City Palace, Jantar Mantar, Hawa Mahal, Nahargarh Fort, Amber Sarayı ve Jal Mahal var. City Palace önüne gelip bilet sırasına girdiğimde paket bilete denk geldim ve hızlıca bir hesap yapıp paket bileti aldım. Parasal açıdan çok farketmese de, nüfusun çok çok olduğu bu ülkede sıra beklemek çok vakit aldığı için, sadece zaman kazandırması nedeniyle alınacak bir paket. 2 gün geçerliliği olan bilet 1.000INR olup aşağıdaki alanlara girişi kapsıyor:

Albert Hall Museum, Jantar Mantar, Nahargarh Fort , Hawa Mahal, Palace of Wind, Amber Fort , Sisodia Rani Palace and Garden , Swargasuli Tower , Vidyadhar Garden

Ziyarete Jantar Mantar ile başlıyorum. 18. yüzyılın başlarında inşa edilmiş, yaklaşık 20 enstrüman seti bulunan Jantar Mantar için ne hissettiğimi hala anlayabilmiş değilim. Çok benlik bir yer değil ama neticede insanlar bir zamanlar neler yapmışları görmek için görülmesi iyi olacak yerlerde olduğunu düşünüyorum.

Haberin Devamı

Milliyet


Buradan sonra, Jantar Mantar’ın hemen karşısındaki dünya güzeli City Palace’a gidiyorum. City Palace’ın büyüsüne kapılmadan yapamıyorsunuz. Hatta bence her ölümlünün tatması gereken bir güzellik.

Milliyet

Milliyet

Buradan çıkıp ara sokaklardan geçe geçe Hawa Mahal’e varıyorum. Öncesinde, tam karşısına denk gelen dükkanlardan birinde hakiki ipek pashmina’nın kalitesini nasıl anlayacağını deneyimliyorum. Efendim, pashmina’yı yüzük içinden geçirmeye kalktığınızda, sorunsuz bir şekilde akıyorsa o gerçek ipekmiş. Anbilivibıl! Neyse buradan tatlış iki pashmina ve bir keten elbise aldıktan sonra must must must olan Hawa Mahal’e giriyorum. Buranın dışı, sanki The Grand Budapest Hotel film setindeymişsiniz gibi hissettiriyor insana. Dış duvarlarında 953 pencere bulunan Hawa Mahal, 1799 yılında inşa edilmiş. Petek biçimli ve güzel bir şekilde oyulmuş pencereler, sarayın içinden esinti çıkmasını sağlıyor ve onu mükemmel bir yaz sarayı yapıyormuş. Hindu tanrısı Krishna'ya adanmış olan beş katlı saray, Krishna'nın tacı şeklinde inşa edilmiş. Aman diyeyim burayı atlamayın.

Haberin Devamı

Milliyet

Arkasından Nahargarh Fort’u gezdikten sonra Amber Fort’a yola koyulup buranın büyüsü altında eziliyorum. Amber Fort’ta enerjimin son demlerini türlü türlü fotoğraf çekerek tükettikten sonra, önceden rezervasyon yaptırdığım Amber Fort’un içindeki 1135 AD Amber Restaurant’a gidiyorum. Normalde turistlerin uğrak noktalarındaki restoranları tercih etmem ama Hindistan’ı araştırırken burasının güzel olduğunu okumuştum ve içeri girdiğimde hem çok eskilerden gelen bir restoranmış ambiyansını yaşattığı, hem de gelen yemekler beni mutlu ettiği için- neticede günlerdir doğru dürüst öğün yemiyordum- mutlu ayrıldığım yerlerden biri oldu. Anlamadığım bir şekilde- belki de saat olarak akşamüzeri olması dolayısıyla- içerisi boştu.

Milliyet

Garlic naan, pulao (pilav), hing jeera aloo (patates yemeği) söyledim kendime. Normalde bu kombinasyon çok da bizim damak tadımıza uygun olmasa da riske atmak istemediğim için en aklıma yatanları söyledim. Pilavın yanına sulu bir yemeği tercih ederdim ama gözüm yemedi. Doysam da yemeklerimin hepsini bitirdim. Bu üç porsiyon için 840 INR ödedim.

Milliyet

Akşam, muhakkak gidilmesi gereken yerlerden bir tanesi olan Bar Palladio’ya gittim =) Jaipur’da kaldığım iki akşam da buraya gidip bira-yer fıstığı şeklinde geceyi geçirdim. Atmosferi, duvar renkleri, duvarlardaki süslemeleri, mobilyaları... Herşeyiyle içinizdeki insanın dansetmesini sağlıyor. Ertesi gün yoğun bir plan olması nedeniyle çok geç olmadan hesabımı istiyor ve otele dönüyorum.

Sabah Galta Ji Tapınağına gitmek üzere tuktuka biniyorum. Otelin biraz uzağında ama bir şekilde tuktuk şoförünü güzel bir paraya bağlıyorum. Normalde tepede olan bu tapınak için tuktuk beni aşağıda bıraktı. Aşağıdaki kurnaz adamlar turistleri motorla götürmek için tetikte bekliyor ve “Yok yürürüm.” dediğimde “ama yolda haşin maymunlar var ve saldırıyorlar.” diyerek beni biraz ikna etmeye çalışıyorlar. Kah dinlenip, kah tırsarak yokuşun tepesine çıktım. Adamlar kesinlikle oyuna getirmeye çalışıyorlar- kanmayın. Esas mesele yokuşun tepesinde değil, o yokuşun öbür tarafında. Burayı inerken yanıma motorlu bir çocuğun yanaşıp “Seni aşağıya indirebilirim?” demesi üzerine “Aman Kübraaaa! Biraz değişiklik kat hayatına!” düşüncesiyle “Tamam” diyiverdim =) Gönül isterdi ki yüce yakışıklı Javier Bardem olsun, ben de Julia Roberts’ın mükemmel gülüşüyle etrafı seyredeyim. Ama yok resim pek de öyle değildi.

Milliyet

Milliyet

Milliyet

Milliyet

Burada gün doğumunun çok güzel olduğu yazılıyor ama artık birkaç günün yorgunluğu ve açlığıyla gün doğumuna yetişemedim. İyi ki de yetişme çabasına girmemişim. Korkudan tek başıma adım atamazdım muhtemelen.

Burdan sonra Albert Hall Museum ve Jal Mahal’e gittim. Her ikisi için “Bence bir cacık yok.” ifadesini kullandığımı hatırlıyorum. Gölün ortasında uzaktan “orda bir yapı var uzakta” deyip geçebilirsiniz.

Milliyet

Günün geri kalan kısmını Jaipur ara sokaklarını gezerek geçirdim. Hatta bir kısmını, bana sokakta yanaşan tuktuklardan bir tanesine ya 10 ya da 20 INR ödeyerek yarım saatlik bir özel tur şeklinde geçirdim. Ben daha çok yürüyerek keşfetmeyi sevenlerdenim. Ama kaçırdığım bir yer olmasın diye bunu da değerlendirdim. "Saree renkleri efsane!" diye aklımdan geçirirken tuktuk’u kullanan çocuk beni bir mağazaya götürmeyi teklif etti. "Hayır" dedim ama çok ısrar edip “sadece içeri gir, gez, birşey almana gerek yok” demesi üzerine kabul ettim ve bir tane saree bir tane de plaj örtüsü aldım. Bunu daha önceki yazımda da belirtmiştim. Bu tamamen bir taktik. Bir şekilde seni birşey almaya ikna ediyorlar.

“Hadi artık gidelim.” diyerek beni merkezi bir yere bırakmasını istiyorum çocuğun. Tabi trafiğe takılıyoruz ve başlıyoruz soru bombardımanına.
Sanki kayıt yaptırıyormuşsun gibi, “Are you married?”
“No.”
“How old are you?” ( Çünkü Hintli kardeşlerimizin de Türk insanlarımız gibi bir normu var. Belli bir yaştan sonra evlenmemiş olmak anormal )
“32”.
“Why so beautiful lady not married? At this age?”....
diyor ve ben tek kaşım kalkık bir şekilde “Tanrım sen bu insanları bu bakışaçısından kurtar.” diyerek iniyorum.

Önce City Palace yakınlarındaki The Baradri adlı açıkhava barında bir bira gümlettim ve sonrasında Hint bakım ürünleri satan Kama ve Forest Essentials’a uğradım. Artık midem guruldadığı için “Artık ne olursa olsun, açım.” diyip google’a “Where to eat in Jaipur? (Jaipur’da nerede yiyeyim?)” yazıp birkaç araştırma sonrasında yerlilerin olduğu Laxmi Mishtan Bhandar’da samosa gümlettim. Yummy! Midemde bayram!

Milliyet

Peki tüm Jaipur seyahatimde başıma bir olay geldi mi?

“Hindistan’a gidiyorum.” cümlesini her kurduğumda “Buraya da yalnız mı gideceksin?” sorusunun içindeki da’ya yapılan vurguyu anlayamıyordum. Ta ki Hindistan’a indiğim gün gözlerin üzerimde olduğunu hissedene kadar. “To stare” kelimesinin Hindistan’da doğduğuna inanıyorum. Neden bilmiyorum ama ters ters bakmazsan saatlerce sana gözlerini dikip bakabilme, biraz sonra seni masasında yiyecekmiş hissini uyandırabilme yetisine sahip bir millet varsa o da Hindistan’dadır.

“Oh çok şükür, herhangi bir vukuatım olmadan bu tatilimi tamamlıyorum.” düşüncesini aklımdan geçirdiğim günlerde Jaipur’da yanımdan gündüz vakti geçen bir adamın popomu avuçlaması şeklinde bir vukuatla karşılaştım. Yoldan geçen bir motorlu hemen durup adama bağırdı da kazasız belasız atlattım =)

Yine aynı gün otelimdeki Fransız kızların çantaları motorlu birileri tarafından kapılmış, bütün pasaport, telefon, paraları çalınmıştı =( Kimbilir? Belki de Türk olduğum ve bu gibi durumlara daha tedbirli davranabildiğimiz için benim başıma bu tarz bir durum gelmedi.

Bir saniyesi kornasız geçmeyen bir ülke olmasıyla kulaklarının pasını silmeye aday Hindistan’da görülmesi gereken Jaipur’u “bunu görmesem de olur.” diyip geçmeyiniz.

Bir sonraki durağım Agra! Stay tuned!