Sevgili Milliyet okurları
Mimarlar Tasarımcılar Dünyası röportaj serimizin son konuğu TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürü, Dr. Yüksek Mimar, Restorasyon Uzmanı Olcay Aydemir.
Merak edilenleri sordum...
1- Son zamanlarda gerek sosyal gerek yazılı ve görsel medyada ''Restorasyon faciası’', ''Yanlış restorasyon’' gibi haberlerle sıklıkla karşılaşıyoruz. Bu haberlerin çoğu ne yazık ki, gerçekten de hatalı uygulamalar. Ancak medya sırf sansasyon yaratmak adına bilimsel kurullara, uzmanlara danışmadan yalan haberler de yapabiliyor. Dolayısıyla kamuoyunun doğruyu yanlıştan ayırması çok zor bir hale geldi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Restorasyon aslında çok uzun süreli ve incelikli bir iş. Yapının ömrünü uzatan bir müdahale, korumacı, kıymetleri ortaya çıkaran ve estetik bir çalışma olması gerekiyor. Ve çağımızda, ulaştığımız noktada restorasyon tam anlamıyla bir sanata dönüştü, çok güzel uygulamalar görüyoruz; bu sürecin kabul görmüş çok da fazla tekniği var. Ancak ne yazık ki zaman zaman, uzman olan olmayan pek çok kişinin kendi beğenilerine göre eleştirdiği bir durum da var. Bunu doğru bulmuyorum. Medya mensupları, haberlerini yapmadan önce, öncelikle kurumlardan, ilgililerden bilgi ister, uzman görüşlerine yer verirse anlamlı oluyor. Böyle olmasını daha saygılı ve etik buluyorum. Çünkü ortada büyük bir emek ve kılı kırk yaran çalışmalar var. İletişim çok sağlıklı, ama bu koşullarda ise anlam kazanıyor.
2- Eski eserleri restorasyon ilkelerine uygun ve doğru gerçekleştirilmesinin temel hedefi, eski eserleri korumak ve kültür mirasına sahip çıkmak. Peki sizin ülkemizde bu konuda yapılan eksik bulduğunuz konular nelerdir?
Eksik bulduğum hususlar demek yerine, süreci güçlendirecek öneriler diyelim. Nitelikli işler için, eğitimli ve liyakat sahibi nitelikli uzman, yüklenici ve iş gücünün görev alması için gerekli mevzuatları ve eğitimleri, sertifikaları hayata geçirmemiz gerek. Sertifikalı usta konusu mutlaka sağlanmalı. Bu konuda çok sevindirici gelişme; Bakanlığımız ve Milli Eğitim Bakanlığı arasında bu tür eğitimler için harekete geçilmesi. Ayrıca iş üreten yüklenicileri, belirli periyotlarla bilgilerini işlerini denetleyecek bir üst kurul veya zorunlu eğitimlere tabii tutmak teşvik edici olabilir.
Geçmiş yıllara kıyasla baktığımızda çok sayıda eserin bakım onarımlarla gelecek nesillere taşınması konusunda ciddi bir çaba var. Bunu desteklemek, teşvik etmek için öncelikli olarak iyi işler konusunda kurumları, kişileri yüreklendirmek ve kutlamak gerek. Ben yola böyle çıkmayı pozitif buluyorum. Zaten iletişimde de pozitif etkileşimler, kıymetlendirmeler kelebek etkisi yapar, her insan yaptığı işlerin, çabalarının değerlendirilmesini, sağlıklı ilişkilerle yorum yapılmasını ister, sonuçta liyakat önemli, o çerçevede ekipler bu çalışmaları gerçekleştiriyor. Ben, koruma konusunda, belli otoritelerin kendilerinin içinde olmadığı vb. gerekçelerle yapılan çalışmaları, onarımları görmezden gelme, kötüleme ve kurumları aşağı çekme gibi bir çaba içinde olmalarını anlayamıyorum. Ortada somut bir çalışma var ve her çaba somut değerlendirmelere ihtiyaç duyar, ki büyüyelim, güçlenelim. Ben saygıyı, sevgiyi ve iletişimi çok önemsiyorum. Bunlar aşılacak sorunlar, yeter ki derdimiz sen ben değil, aynı olsun. Bunlar ilk aklıma gelenler.
3- Eski eserlerde uzun süre dayanıklılığını koruyan yapı taşlarında belli bir zaman sonra bozulma hatta zaman içerisinde yok olma tehlikesi sık yaşanan bir sorun. Restorasyon sürecindeki bütünleme ve konservasyon müdahalelerinde, eksik bölümlerde parça eklenerek tümleme yapılması sırasında, amacına uygun taş seçilmemesi, faklı ve kötü katmanlardan taş seçimi yapılması, işçilikte uygulanan kusurlar başlıca bildiğimiz sorunlardan bazıları. Bilmediklerimiz nelerdir?
Tamamlama meselesi restorasyonda en çok sorun yaşadığımız, en çok tartışılan hatta eleştirel anlamda malzeme olan müdahale şekillerinden biridir. Yani eski bir yapıya, gerek mekânsal, yani yapısal, gerekse malzeme düzeyinde yeni ekler meselesi, önem taşıyan bir uygulama. Bu konuda ciddi entegrasyon sorunları yaşanmakta, en çok da bu müdahale şeklinde eleştiri almaktayız. Dünyadaki uygulamaları iyi bilerek hareket etmeliyiz. Müdahalede; yapı elemanının ilk tasarımındaki özgün haline gelmesi için; “geleneksel mi, çağdaş bir yöntem mi? Estetik amaçlı mı, işlevsel veya strüktürel (statik) nedenle mi?” soruları önemli sorulardır. Bahsettiğiniz gibi taş konusunda da diğer tüm tamamlama işlemlerinde olduğu gibi, laboratuvar analizlerine dayalı çok sayıda örnek, numune ile denenmelidir. Bu konu gerek yapısal, gerekse estetik açıdan önemli bir konu. Burada mevcut durumunun uygulama uzmanlarınca iyi değerlendirmesi ve buna göre karar verilmesi, sonucu başarılı kılan en önemli kriter. Örneğin eski kırık bir mermer parçasını yine yeni bir mermerle tamamlama durumunda iki fraklı yüzyıla ait malzemenin yaratacağı renk kontrastının uyum, estetik açıdan, strüktürel açıdan iyi değerlendirilmesi çok önemlidir. Tabii uygulamanın da uzmanlar tarafından yapılması şart. Yurt dışında heykel tıraşların bir taş tamamlama işini neredeyse büyük bir sanata çevirdikleri uygulamalar gördüm. Her işi ehline teslim etmek lazım.
4- Eski yapılara yeni işlevler katmak, eski ve yeni yapı entegrasyonu sürdürülebilirlik açısından değerlendirdiğimizde, çok önemli bir konu. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?
Bence yapılar kullanıldıkça ömürler uzuyor. Terkedilmiş, yani içinde insan nefesinin olmadığı yapılar zamanla yok olmaya mahkûm oluyor. “Mekânın Ruhu” dediğimiz şey bu. İnsan varsa yapı korunur. Eski ahşap evlere bakınız tenekelerle, naylonlarla da olsa sudan korunur, bacası tüter ve bu durum o yapının kötü şekilde de olsa aslında ömrünü uzatır. Metruk, yapılara bakın, ruhu kaybolur ve zamanla yıkılırlar. Bu noktada kesinlikle yeni fonksiyonlarla işlevlendirilmeliler. Yeni, ama doğru, uygun fonksiyon verilmesinin ve yaşamasının doğru olduğunu düşünüyorum.
5- Tarihi Eserleri korumak ve geleceğe taşımak için, yapının sorunlarına çözüm olarak, bugünün olanakları ve mimari anlayışıyla ek yapılması çok tartışılan bir konu. Sizce bunun nedeni nedir?
Venedik Tüzüğü'nün 13. Maddesinde ''Eklemelere ancak yapının ilgi çekici bölümlerine, geleneksel konumuna, kompozisyonuna, dengesine ve çevresiyle olan bağlantısına zarar gelmediği durumlarda izin verilebilir'' denilmektedir. Ekler de tıpkı malzeme eki gibi iyi düşünülmesi gereken bir konu. Burada tasarımcılara da büyük bir rol düşüyor. İyi korunmuş bir yapıya doğru tasarımla harika ekler yapılabilir. Bu işlevsiz bir yapıyı kullanılabilir komplekse çevirir. Ancak buradaki en önemli konu, eski eser yapının, bu eki aldığında her hangi bir sorun yaşamaması ve özgünlüğünden ödün vermemesi. Bunun için de tasarımcı ile koruma uzmanın birbiriyle iletişim halinde, uyumlu ve saygılı çalışabilmeli. Bazen sadece yapının sınırları bir ışık, aydınlatma elemanı ile hissettirebilir bile. Harika örnekler var aslında. Bunları zaman zaman paylaşıyorum. Tasarımın ve yaratıcılığın sonu yok. Bu sene Europa Nostarda aldığımız ödül aslında bundan başarılı bir örnek. Saadet Sayın’ın yürüttüğü Boğaziçi Üniversitesi Tarsus-Gözlükule Kazıları Araştırma Merkezi’nin iyi ekleri ile, fonksiyonu ile bir örnek olduğunu düşünüyorum.29 Ekim 2019 tarihinde Paris'te düzenlenen törenle Avrupa Kültürel Miras Ödülleri / Europa Nostra Ödülleri kapsamında “Koruma Dalı”ndaki ödül aldı.
6- Taşınmaz kültür varlıklarında, depreme maruz kalan veya depreme maruz kaldığında yıkılma tehlikesi olan yapılar nasıl korunmalıdır? Bu konuda gerekli özen gösteriliyor mu?
Deprem ülkemizin bir gerçeği. Ve tüm yapılar gibi kagir, ahşap eski eserler de bu süreçte risk altında. Bu tür yapıların güçlendirilmesi korunmasına yönelik yakın zamanda bakanlığımız ve valiliğimizle ortak bir proje ile kriterleri içeren bir kılavuz-Tarihi Yapılar İçin Deprem Risklerinin Yönetimi Kılavuzu hazırlandı. Ülkemiz için çok değerli bir katkı ve çalışmadır. Bunun devamında yapılacak eğitimler ve uygulamalarla bu konuya ağırlık vermek gerekecek. Zaten restorasyon çalışmaları esnasında yapılar bu doğrultuda ele alınarak analizlerle uzman görüşleri doğrultusunda güçlendirilmekteler. Yıkılma riski olanların da lazer tarayıcılar vb ileri belgeleme teknolojileri ile güvenli şekilde belgelenerek askıya alınma, yıkılmak üzere olanların korumaya alınması gerekli ve acildir. Bunun içinde yasa ve yönetmeliklerde bazı düzenlemeler için öneriler yine bu kılavuzda yer aldı. Bu konuda bir özen var elbette, çaba da var. Bu kılavuz için çok emek harcandı. Ancak sadece bakanlığımızın değil, tüm kurumların, kuruluşların, üniversitelerin hatta STK’ların, toplumun sürece katılması, taşın altına elini koyması gerekir. İyi kullanmak, kullanırken bakmak, yeterli bütçe ve zamanın ayrılması gerekli.
7- Türkiye'de geleneksel mimari ölçeğinde birçok örneğimiz var. Maalesef bunları korumak için yeterli çabayı göstermiyoruz. Günümüzde yeni yapı mimarlığında çaba göstermediğimiz, yok ettiğimiz bu yapılara öykünerek ortaya çıkan, kötü mimarlık örnekleri var. Sizce bunun nedeni nedir? Bu konuda neler söylemek isterseniz?
Bunun nedeni eski mimariyi iyi anlayamamış, yorumlayamamış olmak ve imar mevzuatında standart notlarla uygulanan kurallar olabilir. Yeni bir yapı tasarlarken ve üretirken kentin dinamiklerini, eski eserleri, çevrelerini, bulundukları koşul ve duruma göre yorumlayarak karar vermek gerekli. Türkiye geleneksel yapı niteliği, çeşitliliği açısından çok şanslı. Hem de fazlasıyla şanslı. Bu şansı iyi değerlendirmek gerek. Kerpiç yapı malzemesi ve yapı tipolojisine dikkat çekmek için sayın Prof. Dr. Bilge Işık hocamızın önderliğinde “Kerpiç Akademi” olarak bir öğrenci yarışması düzenledik. Çok heyecan verici tasarımlarla karşılaştık. Sonuçlar 7 Mart 2020’ de mimarlar odasında ödül töreni ile ilan edildi. Pandemi olmasaydı 18-19-20 Mart 2020 “Heritage İstanbul Fuarında” da Miras Sohbetlerinde ekibimizin değerli hocaları süreci anlatacaklardı. Bu konuda emek veren insanları, geleneksel olanı desteklemek gerek. Mimar Sinan’ın yeni bir yapı tasarımında geçmişi, geleneksel yapıyı anlama ve yorumlama, okumak konusunda çok başarılı olduğunu buna yıllarını verdiğini Ayasofya’da yaptığı eklerde okumak mümkün.
Kötü mimarlık örneklerini ortadan kaldırabilmemiz için bugünün sanatını, mimari yaklaşımları, geçmişi, o geçmişin birikimini, vardığı noktayı, bir sentez sonucunda doğru ortaya koymak gerek. Özellikle son zamanlarda yeni yapıların cephelerinde geçmişin taklidi motifler, daha önce var olmayan plasterler vb. ekler, uygulamalar oldukça itici. Taklit, bir tasarım ürünü değildir. Geleneksel mimari böyle değildi. Her dönemin sanatı, sanatçısı şehirleri yarattı. Yeni bir şey ortaya koymak için çeşitli ortamlar, işbirlikleri yaratılmalı; mimarlar, tasarımcılar, sanatçılar çok daha fazla bir arada olmalıyız. “Kültür ve Sanat” sonuçta bizim geleneğimiz ve geleceğimizdir; mutlaka sabır ve saygıyla, sevgi ve bilgiyle yaklaşmalıyız. Kişisel hırslar değil liyakat, iletişim, kültürel mirası sürdürülebilir kılmak ve onu geçmişiyle geleceğe taşımak değerlidir. Çünkü kültür ve sanat kalpleri fetheder.
Dr. Olcay Aydemir 1974 yılında Van’da doğdu. İlkokulu, ortaokul ve liseyi Van’da okudu. 1992 ‘de Vangölü Anadolu Lisesini bitirdi. 1993 yılında kazandığı İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık bölümünden 1997 yılında mezun oldu. Aynı yıl, Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yapı Bilgisi Ana Bilim dalında yüksek lisansa başladı. 1999 yılında “Primavera İş Programları” tezi ile proje ve süreç yönetimi üzerine yüksek lisansını tamamladı. 2008 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir Planlama Bölümünde “Kentsel Yaşam Kalitesi” üzerine doktorasını tamamladı. Aynı yıl Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün "Restorasyon Uzmanlık Sertifikasını" aldı. 2010 yılında Kadir Has Üniversitesinde “Kültür Varlıklarının Korunması” programında 2.yüksek lisansını tamamladı. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Sabahattin Zaim Üniversitesinde Kültür Varlıklarının Korunması, Restorasyonu üzerine ve Kentsel Politikalar ve Yönetim konularında Kentsel Koruma, Kentsel Yaşam Kalitesi konularında dersler vermekte öğretim görevlisi olarak da çalışmaktadır. Akademik çalışmalarını vakıf eserlerin korunması ve sürdürülmesi üzerine yürütmektedir. Bilhassa anıt eserlerin korunması ve sürdürülmesi mevzuatında yapılması gereken düzenlemeler konularında çalışmaları bulunmakta ve koruma alanında bir çok projede, sempozyumda, yayınlarda görev almaktadır.
1997-2006 yıllarında İstanbul Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü’nde mimar olarak çalıştı. 2006 yılında İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nde Mimar olarak göreve başladı. 2008 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Restorasyon Uzmanlık Eğitimi sertifika programını başarıyla tamamlayarak Vakıflar Genel Müdürü’nde restorasyon uzmanı olarak görevini sürdürdükten sonra, 2018 yılında İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürü olarak görevlendirildi. Halen bu görevini sürdürmektedir. İstanbul IV Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’nde 2008 yılından beri Vakıf temsilcisi olarak, İstanbul Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü II Numaralı Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonunda ise 2013, 2014, 2015, 2016, 2017, 2018 tarihlerinde üye, Başkan Yardımcılığı ve Başkan olarak görev yaptı. Çok sayıda önemli Kültür Varlığının restorasyonunu yürütmüş olup bu alanda uygulamalarına ve akademik çalışmalarına devam etmektedir.
İyi derecede İngilizce bilen Aydemir, evli ve iki çocuk annesidir.