Merhaba sevgili Milliyet okurları
Mimar tasarımcılar dünyası röportaj konuğumuz; Kültür Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölüm başkanı Prof. Dr. Gülay K. Usta.
İç mimarlık, mimarlık, tasarım eğitim ölçeğindeki güncellemelerden, eğitim ve öğretim tasarım modelinden memnun musunuz? Bu konuda eksik bulduğunuz başlıklar nelerdir?
Mimarlık ve iç mimarlık gibi tasarım eğitimi veren okullara bakıldığında tasarım eğitimi ile ilgili sorunları tanımlama ve çözümleme yolunda çalışmalarını hızlandırmış oldukları görülmektedir. Aslında tüm okulların ortak amacı; meslek disipliniyle ilgili bilgi ve beceri ile donanmış, yaratıcı meslek insanları yetiştirmek. Bunun için eğitim – öğretim modelleri tartışılmakta ve yeni yaklaşımlar denenmektedir. Günümüzde mimarlık ve iç mimarlık eğitiminde sınırlı sayıda olan öğretim tekniklerinin denendiği öğrenci profili giderek değişmiş, bunun yerini kendisini nasıl ifade edeceğinin yolunu kendisinin bulması beklenen yeni öğrenci profili almıştır. Bu nedenle usta- çırak ilişkisi odaklı geleneksel eğitim modeli günümüzde farklı modellere evrilmek durumunda kalmıştır.
Ayrıca dünyada yaşanmakta olan sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş ve küreselleşme olgusu, çok yönlü iletişim olanaklarının artması, insanların yaşamlarının birçok alanında olduğu gibi eğitimden beklentilerini de artırmaktadır. Dünyanın her tarafındaki bilgiye kolay ulaşma olanağı beraberinde rekabet ortamını getirmiş, rekabet ortamında ise kaliteli eğitim, başarının tek koşulu olmuştur. Bu nedenle tasarım eğitimi veren kurumlar, rekabetçi ortamda eğitimin kalitesini arttırmak ve uluslararası standartta öğrenci yetiştirmek durumundadır.
Mimarlık, iç mimarlık gibi tasarım odaklı disiplinlerde eğitim- öğretim modelinde tek –ideal- doğru gibi kavramları öne sürmek olası değildir. Bu nedenle günümüzdeki öğrenci profilini dikkate almak ve öğretme metodları yerine, deneyerek- yaparak öğrenme, öğrenmeyi öğrenme modellerinin tartışılması gerekmektedir.
Bir de üniversitede mimarlık ya da içmimarlık eğitimi almaya karar vermiş gençlerin üniversiteye kadar edindikleri formasyonu düşünmek gerekir. Hele ki Türkiye’ de genellikle üniversite öncesi eğitimde sanat, tasarım, tarih, kültür, felsefe vb. konularda hiçbir altyapı kazanmadan, sadece seçme sınavı sonucuna göre üniversite eğitimine başlayanların tasarım eğitimine adaptasyonu zor süreçleri barındırmaktadır.
Yurt dışına baktığınızda mimarlık okumak istiyorsa aday, ondan bir portfolyo ve neden mimarlık okumak istediği ile ilgili niyet mektubu istenmektedir. Mektupta öğrenci adayı, kurumu, mimarlık okumak istediğine ilişkin sağlam delillerle ikna etmek durumundadır. Mimarlık okulları; mesleğe ilişkin farkındalıklarını, çalışmalarını ve isteklerini değerlendirerek öğrenci kabul etmektedirler. Bu nedenle ülkemizde üniversite öncesinde mimarlık ya da benzer disiplinlerde eğitime yönelik hiçbir hazırlık olmasa da, meslek insanı olmak isteyen öğrencilerin bilinçli bir şekilde kendilerini hazırlamaları gerekiyor.
Öğrencilerin öğrencilik kavramı ötesinde mesleki disiplini kavraması için nitelikli eğitim modeli son zamanların en çok tartışılan konularından birisi. Siz bu konuda ne düşünüyor sunuz? Nitelikli eğitim modeli nasıl olmalıdır?
Genel anlamda üniversite eğitiminde amaçlanan “bireylere bilgi kazandırılması ve bu bilginin pratiğe geçirebilme becerisinin kazandırılmasıdır.” Ve hedef öğrencinin meslek pratiğine yönelik kazanımlarıdır. Eğitim ise öğrenen, eğitmen, müfredat, çevre gibi dört farklı bileşenden oluşan kompleks bir süreçtir. Bu nedenle eğitimin niteliğinin iyileştirilmesinde tüm bileşenlerin rolü önemlidir.
Günümüzde güçlü iletişim araçları, teknolojik olanaklar üniversite eğitiminde de ülkelerin kendi sınırlarını aşan eğitim modellerini ortaya çıkarmaktadır. Bugün yurt dışındaki okullarda çeşitli ortak programlar, değişim programları, online eğitimler, öğrenci ve öğretim üyesi hareketliliği gibi nedenlerle mimarlık, iç mimarlık eğitiminde geleneksel olan yere bağımlılığının ortadan kalkmış, okullar arasında işbirliği ile paralel ve ortak programların oluşturulmuş olduğunu görüyoruz. Ülkemizde ise gün geçtikçe artan üniversite- bölüm sayıları ve eğitimin en önemli koşulu olan öğretim üyesi sayısının yetersizliği üniversite eğitiminde niteliği sorgulatır durumdadır. Özellikle tarih, kültür, sanat vb. konularda entelektüel bir altyapı gerektiren tasarım eğitiminde, öğrencinin üniversite yıllarında bu altyapıyı kazanması ve tasarım kültürünü benimsemesi çok güç olabilmektedir.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen mimarlık ya da iç mimarlık eğitimi veren birçok okul, eğitimin niteliği konusunda önemli çalışmalar yapmakta ve farklı yaklaşımlar denemektedirler. Türkiye ‘de farklı fakülte yapıları bünyesinde iç mimarlık eğitiminin verildiği görülmektedir. Hatta bölüm isimlerinde de farklılıklar vardır, İç Mimarlık, İç Mimarlık ve çevre Tasarımı vb. Okullarda kendi gelenekleri gereği farklı eğitim modelleri benimsenmiştir. Zaman zaman farklı eğitim yaklaşımları olan okulları standartlaştırma ve tek tipleştirme girişimleri olmaktadır. Oysa tüm farklı yaklaşımlar, çeşitlilik ve eğitimin zenginliği olarak değerlendirilmelidir.
Nitelikli eğitim modelinin nasıl olması gerektiğine ilişkin tek bir formül bulunmamaktadır. En kısa anlatımla tasarım eğitimi yaklaşımı olarak hücresel, bütünleşik ve karma sistemlerin uygulandığı görülmektedir. Hücresel sistem; geleneksel eğitim modellerinden olup, her konunun, kazanılması beklenen bilgi ve becerinin farklı derslerde verildiği, bütünleşik sistem; proje bazlı bir model olup, edinilmesi gereken bilgi ve becerinin tasarım derslerinde farklı uzmanlık alanlarından eğitimcilerle verildiği modeldir. Karma sistem ise her iki sistemin birlikte düşünüldüğü bir sistemdir.
Biz, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü olarak karma sistemi benimseyerek eğitim planımızı oluşturduk. Proje odaklı eğitim modelinde farklı uzmanlık alanlarından öğretim elemanlarıyla hem stüdyolarda proje derslerinde, hem de farklı konulardaki seçme dersler de yaparak- öğrenme yolu ile eğitim verilmektedir. Ayrıca tasarım eğitiminin sadece formal eğitim programı ile sürdürülemeyeceğinden hareketle, çeşitli informal eğitim yaklaşımlarına da yer verilmesi önemsenmektedir. Bunlar çeşitli geziler, araştırma çalışmaları, sanat etkinlikleri, seminerler-konferanslar, workshoplar olabilmektedir. Formal eğitimin yanı sıra öğrenciler bu tür etkinliklerle bilgi ve bakış açılarını geliştirebilmekte ve tasarım kültürünün birçok alanını deneyimleyebilmektedirler.
İç mimarlık eğitiminde Devlet, Özel ve Vakıf üniversiteleri dışında özel akademi programları, uzaktan eğitim ve ya yurt dışı eğitim modelleri var. Günümüzde hepsi birbirine atıfta bulunurken öğrenciler veya adaylar için belirleyici aynı zamanda da yıpratıcı konular oluşuyor. Sizce iç mimarlık eğitimi alan bir adayın başarısını salt aldığı eğitim mi belirler?
İç Mimarlık eğitimi alan adayın başarısını salt formal eğitim belirleyemez. Dünyadaki master mimarlara baktığımızda bir kısmının formal eğitim almadığını görürüz. Le Corbusier ve Tadao Ando gibi mimarların formal bir üniversite eğitimi almayıp, birçok alanda kendilerini donatarak ve ustalarla çalışarak, tasarım kültürünü deneyimleyerek öğrendiklerini biliyoruz.
Öğrencinin formal eğitiminin yanı sıra kendini tarih, kültür, sanat, felsefe vb. konularda geliştirebilecek çalışmaların içinde olması gerekir. İç mimarlık ve mimarlık alanında sorunların çözümlerine yönelik fikir geliştirebilmek için çevreyi doğru algılayabilmek, eleştirel düşünebilmek ve toplumsal sorunlara duyarlı yaklaşabilmek gerekir. Bunun için meslek adaylarının birçok konuda donanabilecekleri çeşitli gezi, seminer, workshop, tartışma, vb. gibi ortamlardan yararlanması önemlidir. Özellikle İstanbul bunun için iyi bir laboratuvar, hem gezerek, öğrenerek, hem de sanat- tasarım ile ilgili etkinliklere katılarak öğrenciler tasarım eğitimi süreçlerinde önemli kazanımlar elde edebilirler.
Bunların yanı sıra belki de en önemlisi mesleği sevmek. Eğitim sürecine severek ve isteyerek başlandığı zaman, adayların daha başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
Ülkemizde iç mimarlık, tasarım eğitim modellerinde tespit ettiğiniz eksiklikler nelerdir?
Ülkemizde eğitimin niteliği ve modeli birçok alanda tartışılmakta ve sorgulanmakta. Son yıllarda doğru ve etkin öğrenme yöntemleri ve ortamları en çok tartışılan konular arasında. Etkin öğrenme ortamı dendiğinde ise öğrencilerin uygulanan eğitim programı içerisinde daha aktif ve katılımcı olduğu koşullardan bahsedilmektedir. Öğrenmeyi öğrenen, sorgulama yeteneğine sahip, yorumlayabilen, katılımcı, paylaşmayı bilen öğrenciler, etkin öğrenme eylemi içinde kabul edilmektedir. Bu nedenle eğitim bilimciler, etkin öğrenme yaklaşımında öğretilecek konuya odaklanmaktan önce, öğrenme eylemini gerçekleştirecek öğrencilere odaklanmanın daha gerçekçi bir yaklaşım olduğunu belirtiyorlar.
Bu nedenle iç Mimarlık eğitiminde de etkin ve katılımcı öğrenme, öğrenmeyi öğrenme, deneyerek – öğrenme modellerinin benimsenmesi gerekir. İç mimarlık eğitimi alan meslektaş adaylarının katılımcı bir şekilde eğitime dahil olmasını başarabilmek gerekir. Özellikle ülkemizde kalıplaşmış bir öğrenen – öğreten yaklaşımı ile kurgulanmış eğitim sisteminden gelen öğrencilerin iç mimarlık eğitim sürecinde, öğretim kadrosuna önemli görevler düşmektedir. Bu görevler; öğrencilerin etkin- katılımcı rol oynamalarını sağlamak, yetişkin olan bireylere sorumluluk vermek, öğreten değil yol gösterici olmak ve karşılaşılan sorunlarda empati duygusunu devreye sokmak vb. olarak sıralanabilir.
Eğitimin en önemli bileşenlerinden biri eğitmen konumundaki kişiler ve formasyonu. Mimarlık gibi iç mimarlık alanı da yapma – üretme pratiği olan alanlar ve eğitimde meslek pratiğe yönelik kazanımların elde edilmesi önemli. Bu nedenle meslek pratiği konusunda deneyimli olan, yapma- üretme eylemi içinde olan kadrolardan eğitim alınmasının olumlu bir durum olduğunu düşünüyorum. Çünkü proje üretme eylemi içinde olan öğretim elemanları özellikle tasarım sorunlarının çözümünde öğrenciler için birer mentör görevi üstlenebilmekteler. Yurt dışındaki okullara baktığımızda da kadrolarındaki hocaların bir çoğunun proje üretiminde aktif olarak yer aldıklarını görüyoruz. Oysa Türkiye’de tasarım eğitimi veren bazı okullarda meslek pratiği olmayan öğretim kadrolarının çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu durumun eğitim politikaları açısından değerlendirilip, daha dengeli bir yapıya kavuşturulması gerektiğini düşünüyorum.
Bir akademisyen olarak, gelecek açısından baktığınızda günümüzün mimari problemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mimarlığı insan ve çevresi arasındaki ilişkiye müdahale eylemi olarak düşündüğümüzde mimarlığın karşılaştığı veya karşılaşacağı sorunların neler olabileceği daha anlaşılabilir bir hale geliyor. Çünkü burada sözü edilen müdahale her zaman salt mimari bir eylem olmuyor. Özellikle sosyo-ekonomik, politik gelişmelerin müdahale biçimi olarak daha baskın olduğunu ve bunun mimarlığı olumsuz etkilediğini belirtmek gerekir. Nitekim dünyada yaşanan mimari üretim pratiklerini ve tartışmalarının neresinde olduğumuzu gördüğümüzde sorun daha iyi anlaşılıyor. Türkiye açısından bakıldığında; kentleşme oranının hızla artması sonucu ortaya çıkan barınma sorunu, ancak sorunun kendisinden de önemli olan çözüm stratejilerinin yetersizliği, plansız mekânsal büyüme stratejilerine bağlı nitelikli tarım alanlarının kaybı, bozulan eko-sistem, kentlerin tarihsel kimlikleri üzerindeki baskı, kentsel donatı alanların yetersizliği ve mimari üretim pratiklerindeki kalite sorunu gibi başlıklar sıralanabilir.
Bunlara karşın Türkiye’de yapı üretimi çok olmasa da zaman zaman yarışmalar yoluyla elde ediliyor. Bu olumlu bir durum ama tekil, bireysel çabaların yetersiz olduğunu söyleyebiliriz.
Yapı üretimini ekonominin önemli bir lokomotifi ve yarar aracı olarak gören anlayıştan uzaklaşmadıkça gelecekte mimariden söz edemeyeceğiz gibi görünüyor. Aslında mimariyi; Tschumi ‘nin Hegel’den alıntılayarak ifade ettiği gibi “bir binada yararlılığı işaret etmeyen ne varsa mimarlıktır” bakış açısı ile değerlendirmek doğru bir yaklaşım olarak düşünülebilir.
Çağımızın kullanıcı profillerinin zenginleşmesi ve değişimi iç mimari ve tasarım ölçeğinde de bir çok yeniliği beraberinde getiriyor. Bu konuda iç mimarlık öğrencilerinin sizce nasıl bir yol izlemesi gerekir?
Aslında iç mimarlık alanını üst kültüre, popüler kültüre hizmet eden bir disiplin olarak görmemek gerekir diye düşünüyorum, ama maalesef böyle bir algı var. Mekanların süreç içinde değişiminin gerekliliği bu algının oluşmasına yol açıyor olabilir. Oysa iç mimarlık alanı da tıpkı mimarlık gibi toplumun tüm kesimlerinin gereksinim ve İsteklerine yönelik bir hizmet alanı olarak değerlendirilmeli. İç Mimarlık hizmeti bir lüks olarak görülmeyip, toplumsal sorunlara ve gereksinimlere yönelik mekanların tasarlanması olarak düşünülmeli.
Aslında hızlı iletişim araçları ile bilgiye kolay ulaşabilme durumu zaman zaman kullanıcıların iç mimarlık alanından beklentilerini belirleyebiliyor. Bazen kullanıcılar internette gördükleri bazı imajlardan etkilenerek mekanlarının tasarlanmasını isteyebiliyorlar. Bu durumda tasarımcının İç mimarlık hizmetinin görsel imajdan ibaret olmayıp, kullanıcının fiziksel ve psikolojik gereksinimlerini çok yönlü çözmeye yönelik bir alan olduğunun anlaşılmasını sağlaması önemlidir. Bu nedenle iç mimar adaylarının tasarım yapacakları alanlarla ilgili öncelikle etüd ve analiz çalışmalarını iyi yaparak, kullanıcının istek ve gereksinimlerini doğru değerlendirerek, yenilik ve gelişmeleri iyi takip ederek tasarım ve üretim sürecini yönetmeleri doğru olacaktır.
İç mimarlık mesleğini seçmek isteyen genç öğrenci adayları için önerileriniz ve uyarılarınız nelerdir?
Endüstri 4.0 ’ın yaşandığı bir çağda hem mekânsal gereksinimler değişmekte hem de mekanların fiziksel özellikleri farklı boyutlar kazanmaktadır. Bununla birlikte, pazar ekonomisi, hızlı iletişim araçları ve tüketim toplumu kavramları ile ortaya çıkan hızlı değişimleri gerektiren yaşam biçimi ile birlikte , tarihi mekanların artan çekiciliğinin getirdiği yeni düzenleme gereksinimi iç mimarlara talebi arttırmakta ve mesleki çalışma alanını genişletmektedir. Ayrıca yeni malzemeler ve yeni teknolojiler, iç mimarlık alanındaki uygulama olanaklarını zenginleştirmektedir. Özellikle toplumun bilinçlendiği ve kullanıcıların mekanlara ilişkin beklentilerinin yükseldiği düşünüldüğünde, iç mimarlık disiplininin her zaman varlığını sürdürebilecek ve popülaritesini arttıracak bir alan olduğunu söyleyebiliriz.
İç Mimar adaylarına ise, mesleğe ilişkin bilgi ve becerinin kazanılmasının sadece formal eğitimle olamayacağını bir kez daha hatırlatmak isterim. Bu nedenle meraklı, araştırmacı olmak, toplumsal sorunlarla ilgilenmek, eleştirel bakış açısı ile çevreyi ve olayları değerlendirmek, gelişme- değişimlere açık olmak, tarih-sanat-kültür konularıyla ilgilenmek, dünyadaki mesleğe ilişkin gelişmeleri takip etmek, eğitim sürecinde ve sonrasında meslek adaylarının çaba göstermeleri gereken durumlar.
Ayrıca iç mimarlık mesleğini seçmek isteyen öğrencilere mutlu olabilecekleri bir meslekleri olabileceğini söyleyebilirim. Aslında; yaşam senaryoları oluşturmak, kullanıcının tüm yaşamını geçireceği mekanları tasarlamak, iç mimarlara bir mesleki uğraşın dışında bir yaşama kültürü kazandırmaktadır.
İç mimarlık ya da mimarlık mesleğini seçmek isteyen öğrencilere son olarak ünlü mimar Le Corbusier’in öğrencileriyle söyleşisindeki ifadelerini aktarmak isterim.
“Mimarlığa yönelmek bir dine girmek gibi bir şey, bunun için inanmak, kendini adamak, vermek gerekir. Bunun karşılığında mimarlık; kendilerini bütünüyle ve ateşli bir biçimde adayanlara bir tür mutluluk getirecektir ”
Prof. Dr. Gülay K. USTA
Prof. Dr. Gülay K. Usta; lisans derecesini 1985 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden almıştır. 1988 yılında yüksek lisans çalışmasını, 1994 yılında ise “Anadolu Osmanlı Mimarisinde Mekan Analizi-Han ve kervansaray yapılarında uygulama” konulu “Doktora”çalışmasını, Bina Bilgisi ana bilim dalında tamamlamıştır. 1996 yılında doçent, 2004 yılında profesör unvanı kazanmıştır.
Mimari tasarım sorunları, konut araştırmaları, mimarlık- iç mimarlık eğitimi alanlarında pek çok ulusal ve uluslararası yayını olan Usta, akademik ve bilimsel çalışmalarının yanı sıra ulusal ve uluslararası mimari proje yarışmalarına, mimarlık sergilerine katılmış ve çeşitli ödüller almıştır.
Prof. Dr. Gülay K. Usta, İç Mimarlık bölüm başkanlığı, Mimarlık ana bilim dalı başkanlığı, güzel sanatlar fakültesi dekanlığı gibi çeşitli akademik ve idari görevlerde bulunmuştur.
Ekim 2012’ den beri İstanbul Kültür Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde görev yapan Prof. Dr.Gülay K.Usta, halen İç Mimarlık ve Çevre Tasarım Bölümünde; bölüm başkanı olarak görev üstlenmekte, iç mimarlık proje stüdyosu yürütücülüğü yapmakta ve yüksek lisans – doktora dersleri vermektedir.