‘’Mimarlık ve Tasarım’’ özel röportaj serimizin bu ayki konuğu Mimar Doğan Hasol
1-) Siz Türkiye’de önemli, çok değerli bir duayen olarak kabul edilen bir mimar olmanın dışında aynı zamanda Türkiye’nin mimarlık ve inşaat sektöründe etkili ve son derece önemli bir kurum olan Yapı-Endüstri Merkezi'nin 1968’de kuruluşunun temelini atan birisiniz. O zamandan bugüne mimarlık, tasarım ve inşaat sektörünün büyüme hızını, gelişimini, ve bugünkü vizyonunu nasıl buluyorsunuz?
1968’den bu yana 50 yıl, yani yarım yüzyıl geçti. Bu ciddi bir zaman dilimidir. Geçen sürede Türkiye; yapı malzemesi üretiminde ve inşaat teknolojisinde bir hayli yol aldı. Hattâ her iki alanda da dış dünya ile yarışır duruma geldi.
Mimarlık ve Tasarım konusuna gelince… Mimarlığın önce, kentsel planlama ve kentsel tasarımla yakın bağlantıları var. Özellikle de şehirlerdeki nüfus patlaması ve gecekondu/kaçak sürecinin ardından, yoğun ve yüksek yapılaşmayı baskın hale getirdi. Kentsel toprak bugün bu yolla çoğaltılıyor.
Kentlerin fizyonomisini “kentsel tasarım” yani başka deyişle kent ve kent parçaları boyutunda mimarlık belirler. Kötü imar planlarından iyi mimarlık zor çıkar. Gerçekleştirilen mimarlık ve yapılar çevreleriyle birlikte yaşar, çevreleriyle birlikte algılanır. Kötü çevrelerde iyi mimarlık ürünleri olabilir, ancak bunlar o kargaşa içinde kolay fark edilmez.
Bu elli yıllık süreçte mimara iş verme prosedürü de değişti. Eskiden mimar, işveren tarafından deneyime göre ya da proje yarışmaları sonucunda seçilirdi. Bugün müteahhitler işveren oldu. Onların birincil hedefi kârdır; mimar seçim tarzları da çoğunlukla o amaca yöneliktir.
2-) Kentsel dönüşüm projelerinin kentsel tasarım ve şehir planlamalarına uygun olarak oluşturulduğuna inanıyor musunuz. Bu konuda sizi rahatsız eden, olması ve olmaması gerekenler ölçekler nelerdir?
Öncelikle kentsel dönüşümün nerelerde yapılacağının doğru belirlenmesi gerekir. Bu konuda da planlama yine çok önemlidir. Bugün kamuda plan ve plan değişikliği yapma sürecinde belediyelerin yanı sıra yetki sahibi çok sayıda kamu kurumu var. Oysa planlamada koordinasyon ve karar süreci çok önemlidir; aksi halde sonuç kargaşa olur..
Planlama ile o bölgenin geleceğini tasarlıyorsunuz. Kötü kararlar, planın ruhuna aykırı plan değişiklikleri ve uygulamalar o bölgelerin yaşamını karartabilir. Kötü girdilerle mimarlıkta da iyi sonuç alınamaz. İşte, sürekli yakındığımız çarpık kentleşme olgusunun kaynaklarından biri de budur.
Bugün sistem, arsanın değerinin plan değişiklikleriyle, kentsel dönüşümle artırılmasına yönelik olarak işliyor. Bir yerin plan değişikliği ile artan değeri sosyal yararlar için kamuya aktarılmalıdır.
3-)Türkiye’de yeşili koruyamadığımız gibi tarihi eser olan, nitelikli yapıları ve binaları da koruyamıyoruz. Korunması gereken yapılar aslına uygun olarak, özgünlüğü korunarak, onarılması gerekirken birçok eski eser restorasyon adı altında özgün halinden bambaşka bir yapıya dönüştürülüyor. Bunu neye bağlıyorsunuz? Bu restoratör mimar eksikliğimizden mi, işçilikten mi, malzemeden mi, yapım tekniği eksikliğinden mi? Sizce çıkan sonuçlar bizi neden mutlu etmiyor?
Yeşili koruyamıyoruz. Bu da yine bilimsel planlama eksikliğinden kaynaklanıyor. Yeşil alanlar ve tarım alanlarını çok kolayca yapılaşmaya açabiliyoruz.
Yeşili koruyamadığımız gibi, mimarlık değerlerimizi de, tarihi yapılarımızı da koruyamıyoruz. Şunu da ekleyelim: Korunması gerekli yapıların ille de tarihsel değere sahip olması gerekmez; taşıdığı mimari değer de çok önemlidir. Tıpkı sanat eserleri gibi…
Belirttiğiniz gibi, restorasyon adı altında garip uygulamalar var: Gıcır gıcır âdeta yepyeni yapılar yapılıyor. Restorasyonun çok basit bir tanımlanması vardır: “Bunun neresi restore edilmiş ki?..” sorusunu sorduran doğru yapılmış restorasyon başarılıdır.
Şu sıralar bizde yapılanların çoğu, restorasyonun nasıl yapılması değil de, nasıl yapılmaması gerektiğini gösterir nitelikte. Bu doğrultuda iş yapan uzmanlar(!) ne yazık ki daha kolay iş bulabiliyorlar.
4-)Günümüzde yapılan yeni yapılarda ciddi bir başka sorun da öykünmek ve taklit. 16. yüzyıl mimarisini günümüze taşımaya çalışmak size bir mimar olarak ne hissettiriyor. O yapıların o dönemlerde yapılmış olması, o dönem yapı teknikleriyle bugüne taşınması onları nitelikli yapmıyor mu? Bugün çağın malzeme ve teknikleri ile eskiyi yaratma çabasını nasıl karşılıyorsunuz?
Mimarlık, “ana sanat” olarak tanımlanır. Her sanat dalında olduğu gibi mimarlıkta da taklit değersizdir ve kabul edilmez. Taklit, mimarlık etiğine aykırıdır. Mimar, günün olanaklarıyla, günün gereksinimlerine uygun özgün eserler yaratmak durumundadır. O eserler, bugünden yarına bırakacağımız mirastır aynı zamanda.
16. yüzyıl mimarisini günümüzde tekrarlamak anlamsızdır. Sinan ve Sedefkâr Mehmet Ağa, kendi dönemlerinin malzeme ve teknoloji olanaklarıyla harikalar yaratmışlardır. Yüzyıllar sonra onların yaptıklarını bugünün olanaklarıyla tekrarlamak marifet değildir. O çağ, Tarım Çağı idi; sonra Sanayi Çağı geldi. Sanayi Çağı sanayi devriminin getirdiği olanaklarla kendi mimarlığını yarattı. Bugün Bilişim yani Bilgi + İletişim çağını yaşıyoruz. Artık, yepyeni olanaklara sahibiz. Bugün bilgisayar destekli çizim, tasarım, sunum ve üretim olanakları söz konusu. Bu olanaklar varken, son zamanlarda çokça sözü edilen Selçuklu – Osmanlı tarzı taklit binalar yapmak akıl kârı değildir.
Ayrıca bugün, mimarlık kapsamında, geçmiş dönemlerden farklı olarak çevrenin, çevresel değerlerin, doğal kaynakların korunması ve verimli kullanılması, kısacası ekolojik ya da yeşil mimarlık söz konusu.
5-)Siz aynı zamanda bir yazarsınız. 15 tane kitabınız var.. Bu kitaplarınız içinde yazarken en keyif aldığınız hangisi oldu?
Türkiye’de mimarlık var mı ki? Sorusuna detaylı cevap verdiğiniz ‘’20. Yüzyıl Türkiye Mimarlığı’’ kitabını yazmanızı hangi duygunuz tetikledi?
Biri Fransa’da olmak üzere yayımlanmış 15 kitabım oldu. Ayrıca çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış mesleki yazılarım da kişisel web sitemde yer alıyor.
Kitaplarım arasında bir seçim ya da tercih yapmam zor. Her birinin ayrı yeri ve özellikleri var; onlar da tıpkı insanın çocukları gibi...
Kitaplar bazen uzun yıllara yayılan birikimlerin sonucu olarak yayımlanıyor. Oluşan fikirler ve derlenen belgeler, görseller “ben artık bir kitap oluşturabilirim” gibi bir işaret veriyor. Bazen de işte 20. Yüzyıl Türkiye Mimarlığı kitabımda olduğu gibi, yazarı, kimi soruları yanıtlamaya yöneltiyor. Böylece, Türkiye’de de iyi mimarlık örnekleri olduğunu gözler önüne serme görevini üstleniyorsunuz.
6-) Eşiniz Hayzuran Hasol ve Kızınız Ayşe Hasol Erktin'in de katılmasıyla kurulan Has Mimarlık son zamanlarda hangi projelere imza attı. Biraz Has Mimarlık vizyonu ve projelerinden bahsedebilir misiniz?
Has Mimarlık’ın son çalışmaları olarak hemen şunları sıralayabiliriz:
Son dönemde, İstanbul Levent’teki Soyak Kristal Kule binası, Pei, Cobb, Freed&Partners ile birlikte gerçekleştirildi; dış dünyada ödüller aldı.
Gebze’de daha önce gerçekleştirdiğimiz Anadolu Hastanesi ile Hasta Yakınları otelinin de yer aldığı alanda Anadolu Sağlık Bilimleri Üniversitesi… Basra’da 120 yataklı bir hastane projesi… Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Bilim ve Teknoloji Kompleksi… Cezayir’de iki ayrı onkoloji hastanesi… Şişli’de bir mahallenin Kentsel Dönüşüm projeleri hazırlandı.
ING Bank Kahramanmaraş IT&Operasyon Binası, başarılı olarak gerçekleştirildi ve T.Prefabrik Birliği Ödülü’nü kazandı.
İstanbul Göztepe, Sütlüce ve Kuştepe’de kapsamlı konut projeleri çalışmaları sürmekte.
HAS Mimarlık Ltd., Türkiye’nin BREEAM yeşil bina değerlendiricisi ilk mimarlık firması ve Kanıta Dayalı Tasarım Akreditasyon ve Sertifikası (EDAC) sahibi ilk ve tek firmasıdır.
Çalışmalarımızın tümü Has Mimarlık’ın web sitesinde ayrıntılı olarak görülebilir.
Mimarlık anlayışına gelince…
•Çevreye saygılı, çevre dostu
•Yeniliği hedefleyen
•Abartılara ve taklide kapalı; olabildiğince yalın
•İç ve dış mekân kaygısı taşıyan
•İç - dış uyumu olan
•İşlevsel
•Strüktürü ve çağdaş malzeme ve güncel teknolojiyi iyi kullanan
•Detayları iyi çözülmüş…
Kısacası, “Mimari Mükemmellik” arayan bir MİMARLIK anlayışıdır.
7-) Genç mimar ve tasarımcılara vereceğiniz öğütler nelerdir? Başarılı olmanın sırrı sizce nedir?
Genç mimarların ve tasarımcıların mesleklerini sevmeleri, meslek içinde uzmanlaşmak için de öncelikle, yeteneklerini keşfetmeleri ve usanmadan o doğrultuda çalışmaları gerekir. Yetenekleri kolay ve iyi yaptıkları konularda gizlidir.
Başarı, tutku derecesinde meslek sevgisi ve çok çalışmaya bağlıdır.
Doğan HASOL
Mimar, Yazar. Galatasaray Lisesi ve İTÜ mezunudur. 1968’de Yapı-Endüstri Merkezi’ni bir bilgi merkezi olarak arkadaşları ile birlikte kurdu ve 2011’e kadar yönetti. Meslek örgütleri yönetimlerinde üst düzey görevler aldı. Şu anda çalışmalarını eşi ve kızıyla birlikte kurdukları Has Mimarlık bünyesinde sürdürmektedir. 15 kitabının yanı sıra çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış 600 kadar meslekî makalesi vardır. Kendisine üç üniversiteden onursal doktorluk unvanı verilmiştir.