Çok az sayıda sinemada gösterime giren (sadece 3) Havana’da 7 Gün filminden söz edeceğim. Yedi ayrı yönetmenin, yedi ayrı filmi.
Kısa filmleri oldum olası çok severim. Festivalleri hep takip ederdim. Kısa sürede anlamlı bir şeyler anlatmak, bir tat bırakmak zordur.
Havana’da 7 Gün isminden de anlaşılacağı gibi müzikleri, kadınları, dansları, denizi, rüzgarı, renkleri ile bir esinti şeklinde beyazperdede yer alıyor. Yedi filmin genelinde Havana esintisi ortak olsa da, tüm filmler için aynı hisle sinemadan ayrıldığımı söyleyemem.
Yedi ayrı yönetmenin Havana’ya yaklaşımları çok farklı olmasa da, bıraktığı his farklıydı bende.
Benicio Del Toro’nun bu kez yönetmen olarak karşımıza çıktığı ilk kısa film Havana’ya giriş niteliğinde.
Biz de, bu egzotik şehre bir yabancının, sinema festivaline gelmiş Amerikalı’nın gözünden bakıyoruz. İlk filmin dışarıdan bir gözle anlatılması isabet olmuş. Tam da “öyle” bir yer bizim gözümüzde Havana.
Bir yabancı olarak kısa sürede tanıyabilmek için şehri, adeta saldırıyoruz. Daha çok eğlencesini, danslarını, müziğini dinleme ve görme fırsatı bulduğumuz bu ilk film ile Havana’ya hızlı bir giriş yapıyoruz.
İkinci filmde bu kez yönetmen olarak tanıdığımız Emir Kusturica, oyuncu fakat kendisi olarak karşımızda. O da Havana’ya film festivaline konuk yönetmen olarak geliyor ve biraz kişisel bir hikaye ile karşımıza çıkıyor. Havana’da onu gezdiren şoförüyle diyaloguna ve dostluğuna tanık olduğumuz bu filmde Havana’dan çok Kusturica gerçeğiyle baş başa kalıyoruz. Müzikler elbette bu filmde ön plana çıkıyor.
Sonraki film artık Havana’nın gerçek yaşamına ya da diğer yüzüne tanıklık ediyor. Bir aşk hikayesi ve yoksulluk savaşı çok ince detaylarla anlatılmış. Kısacık filmde yoğun bir acı ve sevgi bir arada. Hikayenin devamı yine başka bir yönetmenin daha sonra izlediğimiz filminde ince bir bağ ile düğümleniyor.
Elia Suleiman’ın hem yönetmen hem de oyuncu olarak yer aldığı (kendini canlandırdığı) film diğer filmlere göre biraz daha deneysel nitelikte. Bir hikayeden çok, gördüklerimiz üzerine yoğunlaşıyoruz. Unutmadan yönetmen Fidel Castro'ya da selamını eksik etmemiş.
Geri kalan filmlerde daha çok kültürel öğelere rastlıyoruz. Kıyafetler, evlerin içi, yaşam şekli, müzikler, danslar ve ayinler Havana’ya dair derin izler bırakıyor.
Josh Hutcherson ve Daniel Brühl gibi oyuncuların da yer aldığı bu yedi film, Pazartesi keyifle ve şaşkınlıkla başlıyor, Pazar günü bir yoğunluk, kısmen de yorgunlukla bitiyor. Yedi günü birbirinden ayıran yönetmenlerin tavrı olabilir. Yedi günü birleştiren ise filmler arasında hissedilen ince bir bağ.
Kimi zaman belgesel hissi de veren Havana’da 7 Gün’ü izlemenizi tavsiye ederim.
Keyifli bir Havana günü dilerim.