Günümüzün en büyük sorunlarından biri olan, 7’den 70’e herkesi ilgilendiren ve önlem alınması gereken bir konu obezite. Birçok yönü olan bu konunun en büyük suç ortağı ise psikolojik etkenler. Medical Park Elazığ Hastanesi’nden Psikolog Çağla Gül, obezite konusunda sıklıkla karşılaştığı soruları ve çözüm önerilerini paylaştı:
Aşırı yeme isteğinin psikolojide nasıl bir karşılığı vardır?
Yeme bozukluklarının temelinde çeşitli psikolojik nedenlerin yattığı herkes tarafından bilinmekte ve kabul edilmektedir. Öyle ki yeme bozukluğu piramidinin ilk basamağını kromozamal anomiler, metobolizma özellikleri ve psikolojik etmenler oluşturmaktadır.
Aşırı yeme isteğinde birey fiziksel değil duygusal açlığını doyurmaya çalışmaktadır. Bu duygusal açlık; çevresel faktörler, genetik yatkınlık, beden algısı, sosyal ortamdan kaçış, depresyon, stres, sosyo-ekonomik düzey gibi birçok alanla yakından ilişkilidir.
Obezite hangi psikolojik sorunları tetikler?
Obeziteyle beraber özellikle depresyon anksiyete ve sosyal fobi ilişkilendirilebilir. Çünkü aşırı kilo almış boy-kütle endeksi yüzde 30 veya yüzde 30'u aşmış bireylerde bazı fiziksel hastalıklar görülmeye başlanacaktır. Bununla beraber kişi bazı zevk veren, mutlu eden aktiviteleri yapamayacaktır. Azalan fiziksel aktivite, kişide endorfin düzeyinde ve norepinefrin metobolizmasında değişimlere neden olacaktır. Bu da depresyonun ve anksiyetenin daha da kolay başlamasına zemin hazırlayacaktır. Kişinin bozulan vücut yapısı benlik algısı ile uyuşmayacağından kişide de sosyal çekilmeler meydana getirebilmektedir. Fiziksel aktivitelerde başarılı olamayan, istediği dış görünümü sağlayamamış, istediği gibi bir iş bulamayan ve bunun yanında etrafı tarafından sürekli eleştirilen bireyin sosyal çekilme, yani sosyal fobi yaşaması çok doğal değil midir?
Bireyde mevcut ve yerleşik yeme davranışları nasıl değiştirilebilir?
Kişi özellikle hangi durumda duygusal yemeği başlattığını belirlemelidir. 4 soruluk kişisel bir anketle “ne zamanlarda çok yiyorum”, “yerken ne hissediyorum”, “yedikten sonra ne hissediyorum” sorularına düzenli ve doğru bir şekilde cevap verip kendi grafiklerini oluşturmalıdır. Bu ilk adımı temsil eder. Ayrıca diğer iki temel yanlış beslenmeye dikkat etmelidirler. “Miktar olarak çok mu yiyorum, yoksa tükettiğim yiyecekler kilo yapan sağlıksız besinler mi” bunu belirleyip ikinci düzenlemeyi yaparak önemli iki adımı atmış olacaklardır.
Neden fazla kilolu kişilerin bazılarında “ben buyum !”, “beni beğenen böyle beğenir”, “ben böyle de güzelim” gibi kiloyu sahiplenici özgüven gözlemlenir?
Obeziteyle özgüven arasında stabil bir doğru veya ters orantı olduğunu söylemek doğru değildir. Her iki durumla karşılaşmamızda mümkündür. Burada bireysel farklılıklar rol oynadığı gibi kişinin çevresi de önemli bir etkendir. Özellikle sürekli eleştirilen “şişko, obez, iradesiz” gibi ithamlarda bulunan insanların varlığı, obezite ve özgüven arasında doğru orantı oluşturabilmektedir. Bu davranış kişide savunma mekanizmasını devreye sokabilir. Özellikle defalarca başarısız diyet girişiminde bulunan bireylerde daha çok gözlemlenebilir. Aslında metabolizmik veya ruhsal olan sıkıntısı dışarıdan “iradesiz, çok yiyen, başarısız v.s” gibi algılanıyorsa, kişi bu durumda kaçmak ve muhabbeti sonlandırmak için de bu cümleyi kullanıyor olabilir.
Obezite ile depresyon arasındaki ilişki nasıldır?
Yetişkinlerde obeziteyi depresyon takip ederken, çocuklarda depresyonu obezite takip etmektedir. Ayrıca yemek yemek beynin ödül merkezi olarak bilinen ‘Ventral Tegmental’ alanı etkilemektedir. Beyindeki dopamin artışıyla da kişi mutluluk ve haz duymaktadır. Bu örüntü beynin özellikle stresli, gergin, üzgün, sıkışmış olduğu durumlarda yemek yemeye yönlenmesine sebep olabilir. Dolayısıyla, depresif ruh hali ile yeme bozukluğu arasındaki bağ kuvvetlenmiş olmaktadır.
Psikolog Çağla Gül
Medical Park Elazığ Hastanesi