Nefretin Rasyonalizasyonu

Günümüzde birçok insan değerli olduğunu düşünmez ve kendilerini içten içe dışlamaya boyun eğer. Bu durum kendilerini aşağılamaya layık olarak görmesi ya da kendilerini utanç kaynağı olarak bulmakla sonuçlanır. Buna maruz kalan bireyler de kimi topluluklarda kendini rahat ifade etse ve benimsendiğini hissetse de bazı topluluklar arasında silik bir görünüme kavuşabilirler. Bu aşılması gerekilen bir kişilik eşiğidir ve eğer birey, bu durumu aşamaz ise kendini bazen zaman zaman, bazen de yaşamının büyük bir kısmında değersiz görme eğilimiyle baş başa kalır. Fakat bu periyodik ve olağan gibi görünen durum, bir bakıma hayatının birçok alanında bireye eşlik eder.

Haberin Devamı

“Aşağılık Görmek Kendini Aşağılamaktır”

Kendini diğerlerinden aşağılık görmenin ya da birini aşağılamanın birçok sebebinin olduğunu söylemek mümkün. Günümüzde birey, ister büyükşehir, isterse de bir sahil kasabasında yaşamını sürdürürse sürdürsün, yine de bu duygudan çıkamıyor olabilir. Eylemlerini sorgulamak ve bu sebeple diğer bireyler tarafından yargılanacağını düşünmek onun kendiliğini kaybetmesine dek varabilir. Nihayetinde ise değersiz hissetmesinin en somut örneği de bu anlamda yine kendisiyle yaptığı çelişkilerdir. Fakat psikolojide her şeyin çocukluk dönemindeki süreçlere dayandığını yinelemek gerekir.

Freud’a göre çocukluk dönemi, bireylerin hayatı boyunca kalıcı izler taşıdığını açıklar niteliktedir. Bireyin, çocukluk döneminde annesiyle kurulan enerji bağının sağlıklı olmaması duygusal hezeyanlara sürükleyebilir ve birey, bu dönemdeki izleri hayatı boyunca taşır. Tabii ki bu, bireyin düşünceleriyle gelişigüzel bir biçimde meydana gelmez. Bir başka bireyi aşağılamaktan zevk duyan ve bu duruma gayet hazır insanların da var olduğunu da düşündüğümüzde, bir başka bireyi aşağılayarak alt edeceğini düşünenlerin de etki payı büyüktür. Fakat birini aşağılık görmek, bir bakıma kendini aşağılamaktır.

Spinoza bu konuyla ilgili bir notunu da aktarmak gerekirse, “Kendini hep küçük gören, kibirli olmaya en yakın insandır,” diye uyarır. Çünkü kibrin de farklı boyutları bulunur. Kendine güveni olmayan bireyler, endişe ve korkularını saklamak için çeşitli yollar denemeye bayılır. Bu da kendilerini başkalarından kendini üstün görme eğilimi içerisinde olduğunu gösterir. Kendine güveni olmayan bir birey, aşağılık kompleksi ardına saklanır fakat Adler’e göre ise, kendilerini, diğerlerine göre aşağı bir konumda gören insanlar, fırsat buldukları bir anda üstünlük mücadelesi ile bu açığı kapatma eğilimi gösterirler.

Haberin Devamı

“Nefret Hissi”

Yapıcı çözümler üretmek yerine, bir başka bireyi aşağılamak insanın kendisinden de nefret etmeyi sağlamaz mı? Bana göre, bu durum kibri perçinler ve bu nefret hissini rasyonalize etmekten başka bir şeye yaramaz. Kendisinden nefret eden bireyler, belki de bu yüzden bir başka bireye nefret duygusu besler. Fromm’un “Bencillik ve Kendini Sevme” adlı kitabında bencilliğin ve kendini çok beğenme gibi duyguların altında hep kendini küçük görmek gibi duyguların yattığını belirtmiştir. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında, kibir de tıpkı kendini aşağılık görmekle aynı safta.

Haberin Devamı

Tüm bu sözlere ek olarak, aşağılık duygusunun altında özgüven eksikliği yattığını, bireylerin kendini daha iyi ve başarılı hissetmeleri için eline geçtiği ilk anda karşısındaki insanı aşağılama isteğinin doğduğunu ve her iki açıdan da bakıldığında iki fikrin de birey için zehirli olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü birey, istediklerini elde edebilmek için özgüvene sahip olmalıdır. Eğer birey, çocukluk yıllarında ebeveynlerinin yargılayıcı, suçlayıcı söylemleriyle karşılaşıyorsa, gelecekte ya kendini aşağılık olarak görecek ya da tam aksine kendisi dışındaki birçok bireyi aşağılayarak kendini tatmin edecek yollar seçecektir. Bu bağlamda, değersizlik hissi yaratan hatalı davranışların sonucunda, benliğinde yetersizlik, eksiklik ve değersizlik hissetmesi kaçınılmazdır. Hiçbir bireyi bu duruma sokmamak için yapılacak şey ise, çocukluk döneminden itibaren duygusal alışverişin yeterince sağlıklı kurulması ve geleceğe dair negatif kalıcı izler bırakmama gayretidir. Bu sayede, eylemlerin yalnızca karşıdaki bireyi değil, eylemi gerçekleştiren bireyin bizzat kendisini de ilgilendirdiğini bilmekten geçiyor.