Şiddetin kökenine indiğinizde, insanlığın yaşamında çağlar boyunca yer edindiğine rastlarız. Önceleri bu his, hayatta kalmaya, avlanmaya ve korunmaya yarıyor olsa da bugün çok farklı şekilleriyle hayatımızın içerisindeki yerini koruyor. Şiddetin geçerliliği ancak nefsi müdafaa gibi durumlarda olması gerekirken, gündelik yaşamımızda nerede konumlanıyor?
İlkel bir güdüyle ortaya çıksa da şiddet, insanın kendisini ve varoluşunu garanti etmeye yarar. Tabii, bu durum çok ama çok geçmiş zaman içerisinde geçerliydi. İnsan ve çağ modernleşse de fikirler ilkel. Yaşama tutunmak için geçmişteki bu ilkel kodlamalar sayesinde bugünün insanı yaşamını devam ettirebilmesinde çok önemli bir güç olarak algılamaya devam ediyor.
Bugün sarhoş edici olan bu güç, yarın ya da yakın bir gelecekte çok farklı bir boyutta kendini var ettiğini gösterecek şekilde ortaya çıkacak ama insan, insan olarak kalabiliyor olacak mı? İşte bu noktada benim düşüncemce; birçok kişi, mizantropinin kişinin kendisinden nefret etmekle ilgili olduğunu düşünmemesinden kaynaklanıyor. Çünkü mizantropların düşündüğü gibi dünyanın berbat bir yer olduğuyla alakası yok.
“İnsanları Degrade Etmek”
Günümüzde insanlar zihinlerini, insan hayatına yönelik saygısız, umursamaz ve nefret dolu ithamlarla donatır. Kurulan bu tahakküm, diğer insanları degrade ederek, hor görerek katlanır. İleri boyutunda ise insan gerçek bir nefret nesnesine döner. Bu durum ise kaçınılmaz bir son hazırlar: mizantropi!
Mizantrop, insanın yaratılıştan kötü olduğuna inanıyor olsa da Hrant Dink’in eşi sevgili Rakel Dink’in bir sözü kulağımda çınlıyor. Rakel Hanımın da dediği gibi, “bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim!”
Şiddet bu açıdan bakıldığında, özellikle modern toplumlarda, günümüz yaşantısında insanların birbirlerine olan tahammülsüzlüğünü gözden kaçırmak mümkün mü? Hiç şüphesiz değil, çünkü şiddet bugün tüm çıplaklığıyla gözlerimizin önünde. Öyleyse, birbirlerine sevgi besleyen veya hiçbir nötr hisler hisseden bireyler, bir diğerine neden zarar vermek ister?
Bireyleri birbirinden uzaklaştıran birçok etken var. Fakat fikir ayrılıklarından doğan ve mizantropi ile beslenen kitleler için derin araştırmalar gerektirse de bu olayların temelinde nefret söylemi yatıyor. Birinden nefret etmek için çok da sebep gerekmiyor. Çünkü çoğu zaman nefretin sebepsizce nedenleri olur; olmuştur.
“Nefret Eylemi”
Sosyal olmayan bireyin, bir seviye ilerisinde mizantrop ya da başka bir deyişle mizantropistler bulunur. Bu kavram insanın, başka insanlardan nefret etmesi olarak algılanabilse de mizantropistler genel olarak insanın kötü olarak yaratıldığı düşüncesini savunur. Fakat Rakel Hanımın örneğinden de yola çıkacak olursak, “mizantropi aslında günümüz insanları için bireylerin içlerine yerleşen bir hastalıktır” diyebilir miyiz?
Nefret, ancak bir bireyin içerisinden atılırsa, mutluluğa kavuşur. Fakat tam aksi bu nefret eylemi sürdürürse, işte o zaman insanları genellemekten öteye geçemeyen duygularının esiri olur. Son yıllarda Türkiye’de bireylerin birbirlerine olan her boyutta davranışlara incelendiğinde güvensizlik, tahammülsüzlük ve nefret etme gibi olgular karşımıza çıktığı görüldü. Bunun sebebi birçok açıdan değişkenlik gösterse de eğer birey, karşısındaki insanın da başka bir insan için değerli olduğunu düşünmekten geçer.
Edinilen kötü deneyimler, sevgi yerine nefreti körükleyebilir. Bu da insanın genlerine kodlanan sevgi ve hoşgörünün yitimine ve nefretin körüklenmesini sağlar. Bu anlamda eğitimin her şeyin ilacı olduğunu savunmaktan kendini alıkoyamıyor ve mizantropinin içerisinde barındırdığı felsefenin bireye olumsuz yönde etkilediğini düşünüyorum. Eğer birey ahlak ve etik değerleri hatırlarsa, sahip olduğu nefretin de çözümünü kavuşturacağına, aksi halde ise kendi içlerindeki karanlık ve sığ sularda boğulacağına inanıyorum.