Suçluluk duygusu, bireyin kendini kınaması, suçlaması ve eleştirmesine yol açan bir iç ses olarak hissedilir. Bu duygu zamanla yerini değersiz hissetmeye bırakır. Kişilerin kitlesel veya toplumsal değer yargılarıyla oluşan kurallar neticesinde bu hisse kapılıyor olsa da bilinçli veya bilinçsiz gerçekleştiğinde ise kuralların çiğnendiği fikri kişinin tüm duygularını alt üst eder. Fakat suçluluk duygusunu hissetmek her insanda aynı tepkimeye mi yol açar? Veya her insan suçluluk hisseder? Ya da bu suçluluk hali kişiden kişiye nasıl seyreder?
Nasıl olsa insanlar olarak bizler türlü türlü geçmişe sahibizdir. Geçmişteki yaşantılarımız bugün bizi var eden belki de ilk şey. Kişi, bir şeyleri yanlış yaptığını düşündüğünde kendini affedememesi de çocukluk döneminde gelişen bir dürtü. Düşünceler yerini gerçekçi bir bakış açısına bırakmadığı sürece hayatı tekrarlar üzerine kurulu hatalar dizinine sahip olur. Böyle anlattığıma bakmayın, çünkü herkes kadar ben de bu dürtülere zaman zaman kendimi kaptırırım. Kaptırdıkça da yara alırım. Fakat bunları aşmak için yine zihnimi ve mantığımı kullanırım. Bunların devreye girmediği anlarda ise tabiri caiz ise bir his hortlar: alışılmış suçluluk...
"Hakedilmeyen Suçluluk Hissi"
Suçluluk duygusundan kurtulamayan kişiler genelde hep geçmişi hatırlar ya da geçmişe takılı bir biçimde yaşar. Yaşadıkça da kişi, yavaş yavaş kendi bireysel çöküşünü hazırlar. Bunu geç bir yakın son ile anımsadım. Ardından peşi sıra gelen suçluluk duygusu, dünya üzerinde bulunan neredeyse tüm güzel duyguların üzerine basıp geçecek kadar güçlü ve baskındır. Kişinin kendini suçlaması ya da kendine iyilik yapmaktan kaçınması da alışılmış suçluluğun dinamiğine fayda sağlamaktan çok da başka bir şeye yaramaz.
Eylem ya da eylemsizlikler, doğru veya yanlışlar kişinin seçimleriyle alakalıdır. Bu seçimler fiziksel, duygusal veya başka türlü şekillerde ortaya çıkar. Örnek veriyorum, tamamen farazi olacak belki ama eğer kişi karşılaştığı olumsuzluk sebebiyle bir şeyi doğru yapmadığını anladığında suçu kendinde araması ve hatta bulması da buna yorulabilir. Küçük anlık patlamalar, gerçekleri öğrenmek yerine bir şeylere inanmayı seçenler için çok daha kolaydır. Bu bence sürpriz yumurta etkisinden başka bir şey de değil. İçinde tahmini olarak ne yer aldığını bilirsin ama nedense yine de o yumurtayı alırsın. Çünkü farklı bir şeyin çıkacağını umut edersin. Yetişkinlikte çocukluk hali... Oysa hayat da tıpkı pazarlama teknikleri gibidir. Kişiye, kişinin amaç ya da isteklerine göre değil doğrudan veya dolaylı yoldan sisteme hizmet eder.
Suçluluğun bir duygu halinden çok daha farklı anlatılara sahip olduğunu yargılardan anlarız. Sebebi olarak kişi, kendini başkasının gözünden yargılamalıdır. Eğer yargılayamıyorsa objektif bir sonuç almanın da durumu imkansızlaştırmaktan başka bir amaca hizmet etmediğini unutmamak gerekiyor. Şüphelerin iç kemirici olan o yanını suçluluk duygusu doldurur. Bu durum da huzuru törpüler. Çağımızın hastalığı da belki de budur, ne dersiniz?
Yine de bilinmesi gerekilen bir şey var. O da hiç şüphesizdir ki; suçluluk psikolojisinin aşılmaz bir engel olduğu gerçeğidir. Hayır öyle değil. Objektif bakabilmek, kişinin kendisine dışarıdan bakabilmesi belki de bu eğilimlerden kurtulmaya yetecek. Fakat hata yapılabileceğinin ve özellikle bu sebeple öğrenilebileceğinin hatırlanması gereklidir. Rus filozof Ayn Rand şapka çıkarılası sözünde şöyle der: “En büyük suç, hak edilmeyen suçluluğu kabul etmektir. ”Konuya nokta koymaya yetecek olan bu cümlesi belki de konunun tek cümleyle özeti değil de nedir?