Günümüz yaşam koşullarında birçok kimse çok fazla işi bir arada yapmak zorunda kalıyor. Büyükşehirlerin büyük stresi kadar, küçük şehirlerin ise kendince bireye yüklediği sorumluluklar var. İş, okul, ev ve özel hayatın bireye yüklediği stresler de yaşamın her alanında kendini fark ettirecek cinste. Peki, şehirler de bireyler kadar depresyonda olabilir mi?
Bir nevi evet. Birey, doğası ve yaşam şartları gereğiyle her yerde olmak, her şeyi üstlenmek ve durmaksızın çalışmak zorunda. Ya da başka bir ifadeyle "dayatılanı yapmak" da diyebiliriz bunun adına. Bitmek, tükenmek bilmeyen bu sorunlar sebebiyle bireyin şehirdeki varlığı da kendi yoruyor olabilir. Şehirler de insanlar gibidir ve bir kimliğe sahiptir. Bu kimlik, kimi zaman kendini stres bazlı olarak bireyin üzerine bırakabilir. Fakat bireyin duygusal hezeyanlarının kaynağında psikolojik sebeplerden çok, kendi benliğinin dayattıkları yatıyor. Başka bir açıdan da şehirler de sırtlarında milyonlarca insanı taşımaya devam ediyor.
Şehrin gürültüsü, yaşam gailesi, bireysel problemler eşliğinde iş, ev, okul üçgeninde ruhlar tükeniyor. Hepsi bir araya gelerek bireyin yaşamını yozlaştırsa da bu sürecin tezahürleri neticesinde, bireyin kendini yapmaktan alıkoyduğu noktalara yoğunlaşmasını imkansızlaştırabilir. Ki birçok kimse hayattan ne istediğini bilmeyerek veya dayatılanı yaşayarak bu durumu bizzat ön ayak oluyor.
Kurulu bir düzende birçok kimse birçok şeyin önemini yitirdiğini fark etmiyor. Kararlarını etkileyen kararsız tutumlar neticesinde de kendisi için önemli olan birçok şeyi de unutur hale geliyor. Oysa, yaşamda birey için önem arz eden bu dengeler yine bireyin üzerine yeterince düşünmemesiyle birlikte sarsılır. Kayıpların farkında varmak için yarınlar ise hiç de iyi bir fikir değil. Çünkü bir şeyleri ertelemek ya da hiçbir şey yapmamanın tanımı tükenmişlik sendromu olarak tanımlanmaktadır.
“Tatminsizlikler”
Stres, düş kırıklığı ve engellenmişlik hissiyle ayyuka çıkması da bundan kaynaklı. Nihayetinde bir bireyin tükenmişlik sendromuna tutulmasının sebebi çevresel faktörlerden da ayrı olarak bireylerin fiziksel ve duygusal anlamda yeteneklerine karşı ilgileri gün geçtikçe azalmasıyla da öne çıkabilir. Fakat çoğu zaman umursamaz davranışlar sergilemek yerine, kimi zaman eleştirel bir yaklaşım geliştirmekle de olacağını düşünmüyorum. Çünkü önceliklerinden farklı olarak, istemediği şeyi yapan bireyler, birçok faktörler bir araya gelince ne kadar çalışsalar da ne kadar çok şey başarsalar da tatminsizlik duyuyorlar. Hatta bu duygu durumu bazılarında hiçbir işe yaramadıkları hissine kadar sürüp gidebiliyor. Bu durumda bireyin kararlarıyla paralel bazı yanlış noktaların olduğu şüphesizdir.
Huzursuzluk, sakinleşememe süreçlerinin eşlik ettiği süreçlerde birey, kendini tam anlamıyla kısır bir döngünün içinde buluyor. Hatta "Psychology Today" adlı dergide de bu sendroma dair birçok testin yapıldığını ve bahsi geçen bu test sayesinde, sağlık için küçük molalar vermek, stresten uzak yaşamak ve ilgi alanlarına yönelmek gerektiği açıkca ifade ediliyordu. Çünkü birey, eğer kişisel tabuları, geçmiş travmaları ya da şehrin bireylere yüklediği kimlik altında ezilir ise tükenmişlik sendromuna yakalanmaması için hiçbir sebep bulunmaz.
PsikeArt'ın yedinci sayısında da bu konudan bahsedildiğini hatırlatarak, ayrıca bu konuda bir diğer etkili makalelenin de Independent gazetesinde yayınlandığı belirteyim. Bahsi geçen bu makalede İngiltere'de çalışanların üçte birinin depresyon ve tükenmişlik sendromundan yakındığı belirtilmiş; bireylerin kararsızlık, unutkanlık ve konsantrasyon bozukluğu gibi semptomlar görülmesinin sebebi olarak da tükenmişlik olduğu gösterilmişti. Çünkü bu durum, bireysel açıdan kıvılcım halinde görünebilir fakat büyük resme bakıldığında çok daha geniş çapta bir kitleyi etkileyebilir.
Tükenmişlik hissi ya da bir başka deyişle tükenmişlik sendromu fark edilmeyen bir olgu. Buna bence bireyler ad koymalıdır çünkü çözümü kadar farkında olmak da bir adımdır. Bu bağlamda, bireylerin zihnini, duygu ve düşüncelerini öldürdüğü, yaşamda da birçok noktada geri planda kalmayı sağladığı kabul edilmesi gerekilen bir gerçektir. Zihinsel sağlık ve bireyin kendini iyi hissetmesini sağlayacak adımlar bireysel açıdan geliştirilmediği için toplum da bu anlamda ciddi kırılımları yaşıyor. Farkında oluyor ya da olmuyor ama bu durum toplumun ikircikli bir hayatın zorluğunu yaşayan her birey için adeta bir sınav. Üstelik hayat boyunca sürüyor. Bireyin başa çıkmak zorunda olduğu birçok sorun varken, kendini bu anlamda tekrar eden ve yaşamı zorlaştıran seçimlerle hayatı daha da zorlaştırmanın ne gereği var?