Yaşamın bir armağan olduğu gerçeğini kabullenmemiz zaman alabilir. Uzun zaman olmuş yazmayalı. Bu süreçte birçok yeni deneyim elde etmenin de getirdiği o hafiflik hissiyle buluştuğunu anladım. Ne de olsa her birimizin güvenli alanları, alışkanlıkları var. Şüphesiz de alınan bu ani değişim kararları ve bu kararlar sonrasındaki gerçekleşen tepkimeler bizleri farklı bir diğer muhtemel sonuca götürüyor. Bunlar bize bir yol haritası oluştururken, mutluluğu ıskaladığımızı fark etmemiz de mümkün. Oysa mutlu olmak çok mu zor?
Hayır, sadece kimilerimiz için mutluluk basit bir formdayken, kimilerimiz için tam aksi söz konusu. Amerikalı psikolog Ed Diener, “Bireylerin ve toplumların yaşam kalitesini gösteren bir değer olarak öznel iyi olma, iyi yaşam ve iyi toplumun varlığı için üzerinde durulması gereken bir kavramdır” der. Söyleminde haklıdır, çünkü mutluluğun öznel açıdan iyi olmaya atfedilen önem sebebiyle gerek kişi için gerekse toplumsal açıdan çeşitli boyutları bulunur. Hatta öznel iyi oluşun psikolojik ele alınışını bir kenara koyarsak, öznel iyi olmaya mutluluk diyebiliriz.
Mutluluk genetik faktörler, yaşam kalitesi ve sosyo-demografik faktörlerle bir bakıma örtüşür. Basit bir örnekle, kendim için söyleyecek olursam hep bir şeyleri düşünen ve bunları kendine dert edinmeyi başaran bir insanım. Bu durum durup düşündüğümüzde aslında sorunlarımızın yaşamın içerisinde gizli olduğunu hatırlatıyor. Fakat ne zaman ki yüzeye çıkmaya başladı, işte o zaman o sorunları fark etmeye başlıyoruz. İyi de etmiyoruz.
"Giz"
Bu giz, dingin bir yaşam arzulayanları şüphesiz olmazsa olmazı ama dingin bir yaşamı arayanlar yalnızca kesişler olmasa gerek. Bazılarımız yaşamaktan vazgeçerken, bazılarımız yaşama kelebek mentalitesiyle bakıyor. Son dönemde hayatı ıskaladığım yerlerden yakalamak zorunda olduğum gerçeğiyle yüzleştim. Mutluluk basit bir şey ve öyle büyütülecek gibi bir durum da değil. Bu durum kişiseldir, çünkü beni mutlu eden şey bir başkasını mutsuz edebilir.
Tüm şehir uyurken yağmuru pencereden kucaklamak gibisi var mı? Veya bir sokak kedisinin kendini sevdirmesi benim için mutluluk verici bir detay. Ya da o sabahların birinde koparmış olduğum simit. Bazen içtiğim su, bazen de aldığımız hava. Güzel bakmadıkça güzel olamayan her ne varsa mutluluğun oraya güzel bakmakla alakalı olduğunu anlamak yetiyor bir bakıma. Kısacası; mutluluk aslında bedava...
Unutmamak da gerekir ki; yaşadıklarımıza yönelik olumlu algımızdan bize türlü oyunlar oynayabilir. Kimi toplumlarda yaşanılan anın kendisine odaklanılır. Bu yaşayan belleğe örnektir. Kimisi ise yaşanılanın bıraktığı en güçlü izi hatırlar. Bu ise hatırlayan benliktir. İki duygunun oluşmasında ise yaşanan en son duygunun etkisi çok büyük. Sonların gerçekten de bir son olduğu gerçeğini bir kenara koyup, bizler için mutluluğun ne olduğuna dair kafa yormalıyız.
Ayrıca eklemek de gerekir, yaşanılan toplumun ekonomik özgürlükleri elbette kişiyi etkileyebilir. Çünkü kime sorarsanız sorun, yaşam kalitelerini neyin yükselteceği sorulduğunda, alınan cevapların neredeyse tamamında “daha çok para” dense de asıl önemli olan noktanın huzur olduğunun anlatılması gerekiyor. Belki de anlatılmadığı için bu kadar mutsuz ve huzursuzuz.