Başta kendim olmak üzere etrafımda çalışan, üreten, iyi eğitim almış, kendi ekonomik özgürlüğünü elde etmiş, ayaklarının üzerinde çakı gibi durabilen, hayatta hemen her ihtiyacını kendi başına karşılayan ve kadın-erkek işi ayrımını gözetmeden türlü işin altından kalkabilen yalnız kadınların sayısı günümüz metropollerinde azımsanmayacak düzeyde artış gösteriyor.
Kendim gibi olan kadınların sayısının çoğaldığını gördükçe, bir yandan onlarla gurur duyuyor, bir yandan da neden bu kadar çoğaldık? Sorusunu kendime sormadan edemiyorum. Aslına bakılırsa; az önce saydığım özelliklere sahip bir kadının, çocuk yapmak haricinde bir erkeğe ihtiyaç duyması pek mümkün görünmüyor. Tabii istisnalar da arada çıkmıyor değil.
Çevremde kendime benzeyen birkaç arkadaşımla ettiğim sohbetlerde, “hayat zaten başlı başına yaşaması zor, bir de bu zorlu hayatıma bir erkeği daha dâhil edip, onun sorumluluğunu da üstlenmeye kalkmak akıl karı değil” tarzı benzer cümleleri sıklıkla duyuyorum. Bir diğer cümle ise; “erkekler hiç büyümeyen çocuklar, evlendikten sonra yemek, bulaşık, çamaşır gibi türlü ihtiyaçlarla beni yıpratacak” oluyor.
Ne yazık ki kadını yıpratan davranışlar zeminini ince ince, ilmek ilmek yıllar boyu hazırlayan da yine bir kadın…Tahmin edileceği üzere bu kadın erkek çocuk annesinden başkası değil. Erkek anneleri, çocuklarına hayatın ve evlilik yaşamının kendi kişisel sorumluluklarını alarak, yetişkin gibi davranmayı ve hayatın üstesinden gelmeyi öğretmeyi maalesef asla bilemeyecekler.
Erkek çocuklarının yediği önünde yemediği ardında olsun diye peşinde koşan anneler: “Amman sen erkeksin çocuğum, bırak o tabağı yerine! Benim erkek evladım, oğlum, canım, biriciğim” yaklaşımı ile kız evlattan ayırdığının bilincine ne zaman varacaklar acaba? Erkek çocuğunun elini soğuk sudan, sıcak suya asla sokmayan ve bu davranış biçimini kültürel genetik kodlarımıza altın harflerle yazdıran erkek annelerini erkek ve kız çocukları arasında ayrımcılık yaratan, şımartan tavırlarından ötürü kutluyorum. Bu düşünce ve davranış biçimiyle erkek çocuklarını yetiştirdikleri sürece, erkek çocuklarının ileride yapacakları evlilikleri hangi yolla olursa olsun, o evliliğin yara almadan uzun yıllar sürmesi neredeyse imkânsız olacak farkında mısınız? Evlatlarınızın, özellikle de erkek evlatlarınızın huzurlu ve mutlu bir evlilik hayatı sürmesi için kızların neden evlenmediğini erkek annelerinin en kısa yoldan öğrenmesi gerek.
Neden evlenmiyorsun kızım? Sorunusun kendince cevabını bulan bir arkadaşımın nüktedan açıklaması sanırım tüm bu sorunların yanıtını verecek gibi…
Ojelerim Bozulmasın Diye Evlenmiyorum!
Ben yoruldum, insanlar yorulmadı sormaktan. Neden evlenmiyor muşum?! Kocalar kapıda sıraya dizildi de biz mi seçemedik? Düzgün bir adam karşımıza çıktı da biz mi istemedik? Âşık olduk da bekârlık kurumunun bize ihtiyacı var diye biz mi kaçtık?
Herkes evlenmek zorunda sanki… Sevip âşık olmadığın biriyle evlenmektense evlenme daha iyi. Kısmet demekten dilim damağım kurudu. Olmayacak dualara âmin demekten dudaklarım yoruldu. O yüzden evlenmedim. Yukarı tükürsem ıssız adam, aşağı tükürsem dingil! Hangisiyle evlenelim?
Zaten evlenince de hayatımıza kuş mu konuyormuş sanki? Kamberliğin bana verdiği yetkiye dayanarak şunu söyleyebilirim ki, hazırlıkları da dâhil olmak üzere total olarak kocaman bir fiyasko evlilik. Hangimiz gümüş makasa pul yapıştırıp kurdele sarmak istiyor? Nişan tepsisi almak için kaç saatinizi sokaklarda geçirmek istersiniz? O kadar dandirik ki her şey; buzdolabı seçmek bile problem. Bütün sülalenin parmağı her işinizin içinde maşallah! Gelinliğiniz hakkında bile her kafadan çıkan milyonlarca konuşma baloncuğu… Biri ak diyor öbürü kara! Aman da herkesin gönlü olsun derken, iki gönül bir olunca seyran olacak samanlık dar geliyor insana.
Düğün olayını hiç anlamış değilim keza. Neden bir adamla aynı evde yaşamaya başlıyorum diye Dayımla karşılıklı Ankara havası oynuyoruz ki? Üstelik üzerimde beyaz ve ters bir mantar kostümüyle! Bir de boyumdan büyük bir pastayı kılıçla kesiyoruz yanımdaki penguen kostümlü kocamla! Sebep?
Peki ya mutlu sondan sonra?
Bulaşığı, yalaşığı gırla evin içinde. Oje bile süremiyor insan. Sürsen bile yemek yaparken, bulaşık yıkarken bozuluyor zaten. Bütün gün işte çalış, aksam eve gel yemek yap, ortalığı toparla, bulaşıkları yıka… Aman tanrım yarın kaynanam geliyor sendromu da cabası… Hepi topu bir Pazar günümüz var, o da ütüye kurban gidiyor. Bir de evin içinde dolaşan erkeksinin kılı tüyü pisliği. Sinirleri kulak memesi kıvamında cılklaşan kadın çemkirmeye başlıyor. Ardından kavgalar gürültüler ve ta taaam! Hadi bakalım ben annemin evine gidiyorum! Ondan sonra adliyenin önü boşanma kuyruğu
İşte bu yüzden evlenmiyorum teyzelerim amcalarım, henüz bu yaşanacak, anlat anlat bitmeyecek sıkıntıları bana pembe gösterecek biriyle tanışmadım da ondan evlenmiyorum. Sırf sarılıp uyumak için bu kadar yükü taşıyabileceğimi düşündürmedi kimse de o yüzden hala yalnız yaşıyorum.
Bir gün biri gelir, al bu da senin aptal cesaretin hadi evlenelim der ve beni ikna edebilecek kadar âşık ederse, ben de evlenirim belki. İşte o zaman gelini öpebilirsiniz. Ama şimdilik ojelerim bozulmasın diye evlenmiyorum.
Fakat darısı başınıza İNŞALLAH!
F.Nur ŞEN
İçerik Sihirbazı ve İletişim Danışmanı