Erkekler yıllar boyunca aşkı, cinsel birleşmeyi kolayca yaşayabilecekleri kadınlara değil de, yüksek ahlaki değerlerden oluşan engelleri aşıp ulaşamayacakları soylu kadınlara duydular" diyor Bertrand Russell. Ulaşamamanın yanılsaması mı bu, ahlaki değerlerin dayatması mı, yoksa gerçek aşkın kimyası mı?
Pek çok evli kadın fazla kutsal oldukları için aldatılmadı mı kocaları tarafından? Peki ya kadınlar, onlar da kolayca ulaştıkları erkeklerin ruhlarını değersizleştirip, ulaşamadıklarına mı beslediler derin hislerini? Freud bu durumu nasıl açıkladı? Freud’un yakın çalışma arkadaşı Theodor Reik neden sevgi ve cinselliğin ayrı şeyler olduğunu iddia etti? Simone de Beauvoir neden aşkın kadın ve erkek tarafından farklı yaşandığını savundu? Platon aşkı kadınların dışında tuttu. Sanskrit ise aşkı yalnızca cinsiyete indirgedi.
En ‘ateşli’ konuÖyleyse aşk nedir? Sıradan insanlar aşkı tartışıyor, öykülerini anlatıyor. Erkekler yanıtlıyor, şehvet duydukları kadına mı, sevdikleri kadına mı aşık oluyorlar... Kadınlar yanıtlıyor, sevgi ve aşk ayrı şeyler midir?
Şimdiye dek aşkın ömrünün kaç yıl süreceği, aşkın kaç kişilik olduğu, aynı anda birden fazla kişiye aşık olunup olamayacağı tartışıldı. Şimdi sıradan insanlar farklı sorularla aşkı tartışıyor.
Bu yazı dizisinde, tüm bu soruları, sıradışı aşkları, aşkla ilgili tartışılacak fikirleri ve gerçek öyküleri ele alacağız.
Tartışılacak iddia!Felsefeci ve matematikçi Bertrand Russell’a göre erkekler cinsel birliktelik yaşayabildikleri kadınlara değil de, ulaşamadıkları kadınlara âşık oluyorlar.
Psikanalizin babası Sigmund Freud da bu görüşü destekliyor ve bunun nedenini, erkeğin cinsel birliktelik yaşayabildiği kadını aşağılamasıyla açıklıyor. Freud bu konuda şunları söylüyor:
"Bazı kimseler sevdikleri zaman arzulamazlar, arzuladıklarını sevmezler. Sevdikleri nesnelerle ilişkilerinde şehveti uzaklaştırmak için sevmek ihtiyacında olmadıkları nesneleri ararlar. Erkeklerin bu şikâyete karşı kullandıkları başlıca korunma yolu, cinsel nesnenin değerini, kendi gözlerinde alçaltmalarıdır. Ahlak bakımından düşük bir kadında güzellik aramayacak, iyi yetiştirilmiş karısıyla yapamadıklarını yaşayabilecektir."
Şehvet utanç verir! Freud’un sözünü ettiği durum, özellikle "Çocuğumun annesi" dediği karısına karşı beslediği şehvet duygularından utanan, bu durumu kadını aşağılayıcı bir durum olarak gördüğü için de fahişelere muhtaç olan, sonra da ihtiyaç duyduğu fahişeyi aşağılayan erkek tipinin davranışını da açıklıyor.
Erkeklerin büyük tepkisini çekebilecek bu iddia, Türkiye’de de örneklerini buluyor. Özellikle gelenek ve görenekler nedeniyle karısını "kutsal", şehvet duygularını ise "utanç verici" kabul eden erkek karakteri, davranışlarıyla bu iddiayı pekiştiriyor. Türk filmlerine sık sık konu olduğu gibi erkeğin habire karısını aldatması, sonunda aşağıladığı ama şehvet duygularını bastırmak zorunda olmadığı bir şarkıcıya âşık olması hem Freud, hem Russell’ın iddiasını doğruluyor.
Kadınlarda da varUzun yıllar Fransız felsefeci Sartre’la aşk yaşayan düşünür Simone de Beauvoir bazı kadınlarda da benzer bir durum yaşandığına dikkat çekiyor. Beauvoir, şu örneği veriyor:
"Kadınlar birisiyle yatmanın vücudunu soldurduğunu, kirlettiğini ya da ruhunu değersizleştirdiğini sanır. Bazı kadınların benliklerinin bütünlüğünü koruyacaklarını sanarak soğukluğu seçmeleri bundandır. Stekel’in karşılaştığı olaylardan birinde, hastası olan bir kadın, pek saygı duyduğu ünlü kocasına cinsel bakımdan soğuktur. Kocasının ölümünden sonra ilişki kurduğu yine aynı derecede büyük bir adam büyük bir müzikçi olan aşığına da soğuk davranmıştır. Ama rastlantı sonucu ilişki kurduğu kaba saba, vahşi bir ormancı, kendisine tam bir doygunluk verir. Bu tür kadınlar bedensel aşkta saygı ve sevgi duygularıyla bağdaşmayacak bir bayağılaşma görmektedirler."
Romancı Floy Dell kadınların, "kaçan kovalanır" sözünü genetik olarak bildiklerini söylüyor ve şu örneği veriyor:
"(Eski Yunan’da) Tecrübeli tapınak fahişesi Ampelis, 18 yaşındaki Chrysis’e yeni mesleğinin inceliklerini şöyle öğretmişti: ‘Bir erkeği kendine çılgınca âşık etmek istiyorsan, ona onsuz da yaşayabileceğini göster.’ Kadınlar da bu eski hileye başvurmaktaydılar. Ampelis kadınların erkeklerin merhametine böylesine sığındıkları bir dünyada bile duygularına kapılmıyordu. Yüzyıllar sonrası Victoria çağı kadınları gibi. Ampelis, ilgisizliğini göstermek için başka erkeklerle yatıyordu. Victoria çağı kızı ise ücretini ödeyene kadar herhangi bir erkeğe cinsel bakımdan teslim olmayı düşünmeyecek kadar ‘melek ruhlu’ydu. Her iki örnekte de cinsellik, ekonomik bir amaç elde edilmesi yolunda kullanılmaktaydı."
‘Parayla aşk oyunu önerince terk etti’Ezgi B. (24 yaşında, yüksek lisans öğrencisi):
"Ahmet Altan’ın bir romanında soylu bir kadın, bir prenses, hiç paraya ihtiyacı olmadığı halde bir erkeğe para karşılığı aşk oyunları yapıyordu. Bundan çok etkilendim. Çünkü aşkın sıradan yaşanmaması gerektiğini düşünüyorum. Ama bunu erkek arkadaşıma önerdiğimde, beni aşağıladı ve terk etti. Onunla parayla birlikte olmak istediğimi zannetti. Bu sadece bir oyundu. Bence erkekler âşık oldukları kadınları saf görmek istiyorlar. Onlara bu tür şeyleri yakıştırmıyorlar. O nedenle de sonra gidip terk ediyorlar. İstediği gibi olduğunuzda da sıkılıp aldatıyorlar. Bizden önceki kuşaklar aşklarını yaşayamadılar, baskı kaltında kaldılar. Onun için de hep ‘Erkeklerin gözü dışarıda’ dendi. Tabii dışarıda olur, evdeki kadın kadınlıktan sıyrılıyor, artık başka bir rol üstleniyor. Oysa erkeğin ilk başta âşık olduğu bir ‘kadın’. ‘Kutsal eş’ tutkuları yüzünden hem tatminsiz yaşıyor, hem de birlikte oldukları kadınları mutsuz ediyorlar."
‘Karımı arzulamak beni utandırıyor’ Ali Ö. (38 yaşında, işletmeci):
"Karım, çocuklarımın annesi, ona şehvet duyunca utanıyorum. Çünkü biz böyle yetiştirildik, böyle gördük. Mesela karım öyle seksi iç çamaşırı filan giymesin, istemem. Hiçbir erkek de istemez, karısı öyle giyinsin. Bir tek kendisi görecek olsa da, çocuklu kadına yakışmaz öyle basit kadınlar gibi. Ama erkeğim, hoşuma gider öyle şey. Ee o zaman başka kadına bakıyorsun ister istemez. Şimdi bu, ben karıma âşık değilim, anlamına gelmez. Bence aşk ve şehvet aynı şey değil. Karıma aşığım, onunla evlendim, çocuk yaptım. Aldatıyorum, çünkü aşk başka, seks başka. Öbür kadınla bir gece geçirirsin, hoşuna gider ama sen yine karına âşıksındır. Ben o kadınları da aşağılamam, ama karım öyle olsun istemem mesela. Hiçbir Türk erkeğinin de kabul edeceğini sanmam. Karını öyle sırf cinsellik olarak algılayamazsın ki. Bir erkek âşık olduğu kadın için canını verir, ama yine de gider onu aldatır. Bu aşık değil, anlamına gelmez."
Seks olmadan sevgi olur mu?
Aşk ve cinsellik ayrı mı?
Yaşayanlar anlattı...