Bilindiği gibi görme duyuları kısıtlı olan balinalar, engin denizlerde birbirleri ile iletişim kurabilmek, kendi türünden çiftini bularak türün devamlılığını sağlayabilmek ve yer-yön tayini yapabilmek için 12-25 Hertz aralığındaki seslerini kullanmaktalar. Balinalar insanlardan farklı olarak bu sesleri, ses telleri ile değil vücutlarındaki hava dolu boşlukları aracılığı ile çıkarırlar. Pasifik Okyanusu’nun kuzeyi bir süredir eşi görülmemiş bir konsere ev sahipliği yapmakta. Normalde 17-18 Hertz civarında seslerle iletişim kuran kambur mavi balinaların aksine 52 Hertz'de yani diğer bir deyişle insanlar tarafından dahi duyulabilecek düzeyde ses ile iletişim kurduğu için yalnız kalan ama gururlu bir mavi balinanın tek kişilik senfonisi bu. Aslında bu senfoni, farklı frekansta iletişim kurduğu için diğer balinalar tarafından fark edilemeyen ve diğer balinaları fark edemeyen “52 Hertz” balinanın acıklı öyküsü. Bir canlının yaşamını bu denli değiştirebilecek bir özellik olan ses frekansının günlük insan yaşamında da önemi büyük.
Ses frekansı saniyede oluşan titreşim sayısıdır ve birim olarak Hertz ile ifade edilir. İnsanın duyabildiği en düşük frekanslı ses 20 Hertz yani saniyede 20 titreşim, duyabildiği en yüksek titreşimli ses ise 20.000 Hertzdir. Bununla birlikte 50 Hertz değerine kadar olan sesler duyulmaktan çok hissedilirler. Bir sesin Hertz değeri arttıkça ses, bastan tize doğru kayar. Erkekler 8500 Hertz'e kadar, kadınlar ise 10.000 Hertz'e kadar ses çıkarabilirler. Hal böyleyken ve insan vücudunun %70'lik kısmı sudan oluşuyorken titreşimlerden ibaret olan sesin insan üzerinde etkisinin olduğunu söylemek pek de zor değil. Hatta bir adım öteye giderek farklı frekans değerlerinin, farklı etkileri olduğunu söylemek lazım. Farklı frekanstaki seslerin insan üzerinde hem psikolojik hem fizyolojik etkilerinin olduğu bilinmekte ve bu bilgi çeşitli tıp akımlarında tedavi amacı ile kullanılmakta..
Genelde; 400-900 Hertz arası seslerin insan psikolojisindeki bir takım süreçler üzerindeki etkileri bilinmekte. 396 Hertz'in, suçluluk ve korku duygusundan kurtulma etkisinin belirli dönemlerde amaca yönelik de kullanıldığı bilinen bir bilgi. 417 Hertz'in sorun çözebilme yeteneğini geliştirdiği, 528 Hertz'in dönüşüm ve mucizeler yaratacak süreçleri tetikleyebildiği, 639 Hertz'in ilişkilerin güçlendirilmesi açısından faydalı olduğu ve 741 Hertzin ifade yeteneğini arttırdığı savunulmakta. Burada sevginin frekansı olarak da adlandırılan 528 Hertz'e ve günümüzde her türlü alanda -çeşitli amaçlarla- yaygın olarak kullanılmakta olan olan 440 Hertz'e ayrı bir paragraf açmak gerekli diye düşünüyorum.
1900'lü yılların başlarından itibaren müzik piyasasında terkedilmeye başlanan A=444 (C=528) Hertz günümüzde meditasyon, rahatlama amacı ile kullanılan ezgilerin frekansıdır. Günümüzde kullanılmakta olan ve krize sürükleme, keder ve asabiyet duygusu oluşturma gibi özellikleri bulunan; kitle yönetim amacı ile de kullanıldığı iddia edilen 440 Hertz’in aksine 528 Hert’in hem spiritüel hem de fiziksel açıdan olumlu etkileri olduğu bilinmekte ve savunulmakta. Kaynaklarda 528 Hertz sesin en saf ve katıksız titreşimlere neden olduğu ve bu sayede kişinin, meditatif etki haricinde de fayda görebileceği belirtilmekte. Bilinen bu etkilerin ötesine geçerek 528 Hertz ile birlikte en rahatlatıcı frekans olan 432 Hertz'in beraberliğinden bir takım geometrik, matematiksel çıkarımlar yapan Victor Showell gibi matematik bilimciler de bulunmakta.
1900'lerin başında Rockefeller Grubu’nun ön ayak olduğu bir proje ile müzik endüstrisinde, “Standart Tuning” 440 Hertz'e sabitlendi. Bu sayede kitleleri kontrol altına alarak kar etme amacı güdüldüğü iddiaları henüz yalanlanmış değil. Bu teoriye göre ilk çalışmalar kitlelere hitap eden Beatles ve Elvis Prestley gibi dönemin ikonları ile başladı. Hatta bu süreçte Beatles’ın İsrail’de vereceği bir konser kitlesel hareketi tetikliyor olması iddiası ile iptal edildi.
Amerika Birleşik Devletleri’nde ilk radyo yayınının üzerinden sadece 28 yıl geçtikten sonra, 1938 yılında radyo kanalları ses frekanslarını 440 Hertz'e sabitlediler ve ilerleyen dönemde televizyon endüstrisi de aynı politikayı takip etti. 1900’lerin sonuna doğru sesin, toplum psikolojisi üzerindeki bu etkilerinin ve siyasi-politik sürecin bu etkileri kullanma şeklinin fark edilmesinin ardından Madonna, Metallica gibi dönemin önde gelen ve kitleleri ardından sürükleyen müzik ikonları kayıtlarını tekrar 528 Hertz'de yapmaya başladılar.
Bu psikolojik ve kitlesel etkilerinin haricinde ses frekanslarının fizyolojik etkilerinin olduğunu da belirtmek lazım. Her organın sıvı içeriği ve doğal kompozisyonu birbirinden farklı olduğu için etkilendiği frekans aralığı da farklılık göstermekte. Diğer bir deyişle her organa özel ses tonlamaları, ilgili organdaki sıvı titreşimini sağlamakta ve bu durumun hücre yenilenmesini ve iyileşmeyi tetiklediği öne sürülmekte. Bu pencereden bakıldığında bir kalp damar cerrahı olarak 337 Hertz'e kan dolaşımını düzenlemesinden ve 696 Hertz'e kalp sağlığına olumlu etkilerinden dolayı teşekkürü borç bilirim. Bununla birlikte 625 Hertz'in böbrek, 654 Hertz'in pankreas, 751 Hertz'in karaciğer, 763 Hertz'in tiroid ve 764 Hertz'in sinir sistemi üzerindeki etkilerini de takdirle karşılamak gerekir.
Kim bilir? Belki de çözüm aradığımız pek çok hastalığın tedavisi doğanın seslerinde gizli?
O zaman biraz Nick Cave and The Bad Seeds dinleme zamanı…