Bugün anneler günü… Bir kısmımız neredeyse 2 aya yakın zamandır ebeveynlerimizi doyasıya göremiyoruz. Birçoğumuz belki de ilk defa bu kadar, aynı duyguların etrafında birleştik. En sevdiklerimizin özlemi içimizde, aynı yoklukta adeta aynı kaderi paylaşıyoruz. Nasıl keskin, üstesinden gelinmesi ne kadar zor bir duygu, varlıkta yokluğun acısı. Hem çok yakın, hem de çok uzaktayız birbirimizden. Tanımlanması güç mesafeler girdi aramıza, fiziki uzaklıkların, zamansızlıkların içinde kaybolan bizler hiç beklemediğimiz bir anda, hiç beklemediğimiz bir şekilde kala kaldık kendi başımıza ve ne çok özledik birbirimizi…
Bir masanın etrafında buluşup çay içmeyi, gülüşmeyi, dertleşmeyi, sarılıp, öpüşmeyi...
Kontrol edemediğimiz bir belirsizliğin içerisinde güvenli kalelerimiz sarsıldı.
İnsanın kendinden, daha doğrusu kendi bilinmezinden, en sevdiğini korumaya çalışması da nasıl bir trajedidir?
Her şey bir yana bugün anneler günü. Günlerdir ne çok reklam yapıldı TV’lerde, sosyal mecralarda. “Kavuşacağımız günler yakın” mesajlarını ne çok duyuyoruz etrafımızda. Hiç aklımıza gelir miydi, hayatın bu denli değişeceği ve en basit şeyler için bile özlemle iç geçireceğimiz.
Havada mayıs ayının mis gibi bahar kokusu var. Annem ve babam 2 ay sonra bugün yürüyüşe çıkacak. Özlediler elbette, dışarıda olmayı, mahallelerinin günlük telaşını.
Annem, “ fırına yürürüm, pide alırım” dedi. Heyecanlıydı sesi. Ben de heyecanlıyım. Sıkı sıkı tembihledim. “Dikkat edin, önünüze iyi bakın, yorulursanız dinlenin, ” dedim. Kim bilir kaç ebeveyn böyle tembihlendi. Kim bilir kaç evlada, “ merak etme, sen kendini koru biz iyiyiz” dendi. Nasıl da birbirine belli etmeden, birbirini merak ediyor evlat-,ana-baba üçgeni.
Ve ne güzel şey umut. Ne güzel şey, hayatın değerini bilmek... Bizim bugün şikâyetçi olduğumuz geçici hasret duygusuna, kalıcı hasret binlerce çocuk var yeryüzünde.
Dün elime bir rapor geçti. Gebelik ve doğumla ilgili komplikasyonlar yüzünden dünyada her yıl kayıtlı 500 bin üzerinde anne ölüyor. Tüm dünyada yaklaşık 540 milyon çocuk, yani her dört çocuktan biri tehlikeli ve istikrarsız ortamlarda yaşıyor. Her yıl mayınlar yüzünden 8.000 ile 10.000 arası çocuk ölüyor ya da sakat kalıyor. Dünya Bankası ve UNICEF verilerine göre 500 milyonu aşkın çocuk, yani tüm dünyadaki çocukların hemen hemen yüzde 30’u yoksulluk çekiyor ve 600 bini çocuk olmak üzere 1.2 milyar insan günde 1 dolardan azıyla geçimini sağlamaya çalışıyor.
BM’nin verilerine göre ise, tüm dünyada 400 milyon civarı çocuğun yetim olduğu ( 18 yaş altı) tahmin edilmektedir.
Kendi ülkemize gelince, TÜİK’in (2019 sonu) raporlarına göre 22 milyon 877 bin çocuğun 300 bine yakını ebeveynlerinden birisini, bunların 5 bine yakını ise hem annesini hem babasını kaybetmiştir. Yine yapılan araştırmalar göstermektedir ki, çocuklarda ebeveyn kayıpları çok büyük duygusal yaralara yol açmaktadır ve çok küçük çocukların sağlığını, yaşam ile bağlarını tehdit edici niteliktedir.
Türkiye İstatistik Kurumunun bir başka araştırmasına göre (2019) ülkemiz insanını ve gençleri yüzde 74,1 oranında “ en fazla aileleri mutlu ediyor”. Bu da gösteriyor ki ailelerimiz bizim sığınağımız, gerçekten de yaşamla aramızdaki çok kuvvetli bağımız. Yani çocukların anne ve babalarına çok ihtiyaçları var.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının verilerine göre; 2019 yılında Türkiye genelinde mevcut koruyucu aile sayısı sadece 6 bin civarı.
Kim bilir, belki bu anneler gününde, bir çocuğa umut olmayı düşünebiliriz. Eğitimlerine, sıcak yuva ihtiyaçlarına destek oluruz. Karantina günleri hepimize bir şeyler öğretti. Maalesef dünyanın her gün, her yerinden bize istatistiği bir sayı gibi gelen kayıp haberlerinin içerisinde birilerinin anneleri, babaları ve çocukları var. Ne çok haneye acı düştü. Dünya nasıl bir yaşam mücadelesi veriyor. Doktorlar, sağlık personelleri halen devam eden mücadeleleri ile insanlığı iyileştirmek için fedakarca uğraşıyorlar. Acımızı azaltmak, yaralarımızı sarmak için neredeyse kendilerinden vazgeçtiler. Ailelerinden uzaklaştılar.
Çıkartılacak ne çok ders var. Hepimiz aslında yaptığımız her iyi ve kötü şeyin sadece etrafımızı değil, kendi hayatımızı da etkilediğini, değiştirdiğini fark ettik. İnanıyorum ki, yeniden gözden geçirdiğimiz planlarımızda, önceliklerimizde “iyiliğin gücüyle” “umutla” bizden yardım bekleyen çocuklarımızı da merkezimize alır, geleceğimizi hep birlikte yeniden inşa ederiz.
Havada mayıs ayının mis gibi bahar kokusu var. Umut var...
Her şey geçecek, güzel günler gelecek. Yeter ki içtenlikle dileyelim ve bunun için çaba gösterelim. Ben anneler günü hediyesi istemedim, “bana alınacak hediye başka bir çocuğun yüzünde sevince dönüşsün” istedim. Kızımın çizdiği resme ve benim için söylediği şarkıya paha biçemedim.
Kendi anneciğim başta olmak üzere tüm annelerimizin ve anne sevgisiyle etrafını düşünen, koruyan kollayan tüm kadınların anneler günü kutlu olsun!...