09.02.2020 - 07:02 | Son Güncellenme:
ÖZLEM ÜLKÜ
Risk her yerde ve her zaman vardır. Siz kurallara uyduğunuz sürece uçakta daha emniyettesiniz. Hava trafiği daha profesyoneldir. Herhangi bir araçta şoför çevresel faktörleri kontrol edemez ama havada radarlardan, sistemlerden dolayı her şey kayıt altındadır ve pilotlara bildirilir.
Her pilotun tabiri caizse bir ehliyeti vardır. Uçtuğu uçakta geçerli olan pilot lisansına sahip olması gerekir. Lisansa düşük görüş şartlarında kaç metreye kadar pilotun iniş ve kalkış yapabildiği işlenmek zorunda. Ve pilotun lisansı altı ayda bir eğitimlerle kontrol edilir.
Kalkışın ardından her saat başı brifing yapmak için çevredeki hava durumu, türbülans durumu, inilebilecek meydanlarla ilgili bilgi toplanır. Dolayısıyla bir türbülans durumu varsa yolcuları uyarırız. Herkesin oturması, kemerlerini takması, tuvaleti kullanmaması istenir.Yolcuların da bilinçli olması gerekir. Sonuçta türbülans çok ciddi yaralanmalara sebebiyet verebilir.
Bir yolcu talimatlara uymuyorsa kokpitin bu nedenle uçağı kaldırmama ya da daha öncesinde indirme hakkı vardır. Kalkışta bel kemeri bağlanmak zorundadır. Bir yolcu, bunu yapmak istemediğini söyleyip ısrar ederse kaptana bildirilir. O da uçakta düzeni bozduğu için park yerine geri dönüp, yolcuyu güvenlik görevlilerine teslim edebilir.
Gece kalkışları gündüze göre daha risklidir. Gece, derinlik hisleri ve algı daha farklıdır.
Anonslar ve emniyet tedbirlerinin hepsi yolcuların sağlığı için. Önünüze konulan kartları bir dakika bile okumamız, aslında çok faydalı. Maalesef çok gözardı edilebiliyor.
Kalkış ve inişlerdeki en yüksek riskler:
Rüzgar, yağış, sis gibi meteorolojik şartlar
Pistin darlığı, genişliği
Pist yüzeyinde kar, buz gibi birikintilerin olması
Kuş yoğunluklu bir ortamdan yapılan kalkışlar
Kuralların özgeçmişi vardır
Kabin memurları emniyet ve güvenlik konusunda ayrı ayrı eğitim alırlar. Emniyet, uçakta oluşabilecek acil durumlara karşı alınabilecek önlemlere yöneliktir. Bunlar kalkıştan inişe kadarki bütün süreci kapsar. Güvenlik ise apayrı. Uçak kaçırma, bomba gibi tamamen dışarıdan gelecek tehditleri içerir.
Uçaklar kalkmadan önce mutlaka güvenlik brifingi verilir. Acil bir durum olduğunda kapılardan nasıl tahliye olacakları anlatılır. Kemerlerin nasıl bağlanacağı ve açılacağı gösterilir. Tarihteki birçok kazada, yolcuların yaşadıkları şoktan dolayı kemerlerini açamadıkları gözlemlenmiş.
Kalkışlar ve inişlerde koltuklar dik olmalı. O koltuk yatar vaziyette olursa, yüzünüzü ve ön bedeninizi yaralar. Kaza anında kemerin takılı, oturuş pozisyonunun dik olması gerekiyor ki hayatta kalma şansınız daha fazla olsun.
Güneşlik de açık olmalı. Çünkü, önünü gören insan kendini daha iyi koruyabilir. Gözlerinizi kapattığınız zaman önünüzde basamak olursa düşebilirsiniz ama görürseniz önlem alırsınız. Herkesin güneşlikleri açarak dışarıyı görmeye hakkı olması lazım ki kendini koruyabilsin. Şokta bile olsa kendini korumak için öne doğru eğilerek cenin pozisyonu almaya çalışır.
Uçak tamamen park yerine gelene kadar yerimizden kalkmamamız gerek. Bu hep söylenir ama nedense insanlar tekerlek yere değer değmez olay bitmiş sayıyorlar, halbuki kapıyı açana kadar o iş bitmedi. Yıllar önce bir eğitimde, “Uçağın kapısı hayata giden yoldur” demişti bir hocam, hiç unutmam. Kurallara uymak lazım, hepsinin bir özgeçmişi var, hepsi kanla yazılmış denilir havacılık sektöründe.
Uçağın içinde bir hiyerarşik düzen var. En az beş yıl uçtuktan sonra kabin amiri olunuyor.
Uçakta en güvenli koltuk diye bir şey yok. Kazanın nereden ne şekilde geleceği belli olmaz. En önemlisi koltukta doğru oturuş pozisyonu. Kemeriniz mesela, kalça kemiğinizin üzerinden bağlı olmalı. Eğer olmazsa, ön tarafa doğru itme olduğu için bütün iç organları parçalanır. Kişinin oturuş poziyonu onun hayatta kalmasını sağlar.
Yolcuların yüzde 50’si emniyet brifinglerine ilgi göstermiyor. Çocuklar daha çok ilgi duyuyor.
Alev Akbulak (Emekli kabin ekibi)