Pazar“Türkler sarışına meraklıymış ama bana benzesin diye kumral seçtim”

“Türkler sarışına meraklıymış ama bana benzesin diye kumral seçtim”

10.05.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Sperm bankası yoluyla hamile kalan oyuncu Güner Özkul: “43 yaşındayım. Doktorum çocuk sahibi olmak için acele etmemi söyledi. Erkek arkadaşım çocuk defterini kapatmış biri. O nedenle bu meseleyi kendi başıma halletmem gerekti. Vücudumda sperm üretmem mümkün olmadığına göre..."

“Türkler sarışına meraklıymış ama bana benzesin diye kumral seçtim”

Güner Özkul’la hayatlarımız hep kesişti. Aynı işleri yaptık, aynı programların sunucusu olduk. Evler aynı sokaktaydı; aynı alışveriş merkezlerine gittik, aynı kafelerde oturduk.
Hani çok yakın olmasa da, dört ay sonra karşılaşıp bir çırpıda her detayı konuştuğunuz ahbaplarınız olur ya; işte onlardandık.
En başından beri çocuk sahibi olma isteğine, sperm bankası araştırdığına, sonra ilk denemenin tuttuğuna falan ilk ağızdan şahit olduk. Hep onun sevincine ortak, kararına saygılıydık.
Münir Özkul ile Suna Selen’in manken ve oyuncu kızı Güner Özkul... Hafif buğulu, belki biraz hüzünlü, bir çalı “Prenses Süreyya” güzelliğiyle; Güzel Sanatlar’dan grafik mastırı, hâlâ devam ettiği Marmara Üniversitesi Basın Yayın doktora eğitimiyle, oynadığı bir yığın dizi ve film, sunduğu yüzlerce programla, bildiği İngilizce ve Fransızcayla, sperm bankasından Danimarka malı bir tohumla hamileydi!
“Duyulmazsa basına bir şey söylemeye gerek yok” derdi.
Duyuldu. Tam da amniyosentez yapılacağı gündü. Korktu, sinirlendi...
“Haydi buluşalım, konuşalım, yazayım” dedim. “Bir kişiyle konuşacaksam, o da seninle olsun” dedi. Cebinde “Bebeğin gelişiminde her şey normal” raporuyla, anne olmaya aday olarak yaşayacağı ilk Anneler Günü öncesinde, Nişantaşı’nda, yolun bir köşesine sıkıştırılmış iki sandalyede saatlerce oturduk.  


En şiddetli çocuk sahibi olma isteğini ne zaman yaşadın?
38 yaşında “Neredesin Firuze”nin setinde. Haluk Bilginer’in karısını oynuyordum, kucağıma bir günlük bir bebek verdiler. Çocuğun annesi Haluk Bilginer’le resim çektiriyor falan, birden “Şunu alıp kaçayım” dedim! İnsanlara çocuk çaldırtabilecek dürtünün ne denli güçlü olabileceğini o anda fark ettim.

Gerçi pek duyulsun istemiyordun ama birdenbire manşetlere çıktın.
Ben hiçbir şekilde, hiçbir gazeteciye bu konuda beyanat vermedim. Tabii çocuk sahibi olmak gibi bir konuda takıntın varsa ve amacına yaklaştığını hissediyorsan, karnın da hızla büyüyüp saklanamaz hale geliyorsa, bir yerden sonra arkadaşlarınla sevincini paylaşıyorsun. Kendini tutman artık imkansız... Çok meraklı milletiz. “Babası kim?” diye sorduklarında, yanımda gördükleri her adam “İşte baba” diye itham edilmesin diye açıklamak zorunda hissettim. Bazı arkadaşlarım maalesef çok sağduyulu değilmiş ki, benim yerime onlar magazin basınıyla paylaşmışlar...

“Doktorum bir gün ‘Çabuk ol, yumurta rezervin tükeniyor’ dedi”


Aslında bu da gazetecilerin bir yerde var olma sebebi, değil mi?
Evet, tabii her şey haber niteliği taşıyor. Ama ileri yaşta hamilelik riskli bir süreç. Doktorlar bile, doğduğu güne kadar “Bebek” demiyorlar. Gerçekten haber olmasını hedeflediğim bir şey yapmıyorum ki... Ne bir dizi ne bir kitap... İki ünlü insanın çocuğu olmamdan dolayı bir haber değeri taşıyorsa, o da bebeği kucağıma aldıktan sonra olmalı. Şu aşamada her an her şey olabilir. Ben sadece bu maceranın sonuna erişeyim istiyorum. Gerçi o zaman da başka bir macera başlayacak.

Kızgınlığın devam ediyor mu?
Gazetecilere içerledim. “Yazalım mı?” diye izin almadılar. “Böyle bir şey var mı?” diye sordular. Varsa, bu artık kamunun malı! Bu bana biraz ters geliyor. Birisi telefonda soru sorunca yalan söylemek de istemiyorsun; sadece yazmamalarını rica edebiliyorsun.

Boş ver şimdi, sen bambaşka bir süreç yaşıyorsun. Belki iyi ki de duyuldu... Ne kadar istemiştin bu bebeği, değil mi?
Daha genç olduğum yıllarda vaktimin olduğunu, çocuk sahibi olabileceğimi düşündüm. Ama yaş ilerledikçe, çocuk sahibi olmanın o kadar da kolay olmadığını anlıyorsun. Bir kere hormonal denge değişken olabiliyor, sağlıkla ilgili durumlar kırılganlaşıyor...

Kaç yaşındasın?
43 yaşındayım. 41’e kadar doktorum “30’larındaki bir kadın kadar genç bir biyolojik yaşın var, hiç korkma” derdi. Birkaç üzücü olay yaşadıktan sonra “Çabuk olsan iyi olur, yumurta rezervin tükenmek üzere; ya birini bul, ya sperm bankasından hallet, ne yapacaksan yap!” denmeye başladı.

 Rutin konrolde mi öğrendin?
20 senelik doktorumun gözünden kaçan bir ayrıntı varmış meğer... Daha önce ilişkilerim muhakkak oldu ama son zamanlarda bu çocuk meselesi benim için o kadar büyük bir takıntıydı ki, ilişkilerimin önüne geçti. Sonra durup düşündüm, ben bunu her şeyin önüne almışım... Gördüm ki bu aslında benim sorunum. 

Nasıl yani?
Benim yaşım gereği beraber olacağım kişiler ya çocuk sahibi olmayı hiç tercih etmemiş ya da eşlerinden ayrılmış, çocukları büyümüş, o defteri kapattığına inanan, bir kez daha sıfırdan başlamayı istemeyen insanlar. Eğer benim çocuk arzuma saygı duyulmasını istiyorsam, aynı şekilde de onların “istememe” kararına saygı duymak zorundayım... O zaman “Bu meseleyi kendi başıma halletmem lazım” dedim. Eğer vücudumda sperm üretmeyi becerebilseydim, onu da yapardım. Şimdilik mümkün olmadığına göre... Kök hücreyle falan yapılabilirmiş ama 2009 yılı itibarıyla ulaşabilmek zor.

“Türkler sarışına meraklıymış ama bana benzesin diye kumral seçtim”



“Sperm bankası B planıydı, mecburen A planı oluverdi”

“Sperm bankasına gideyim” fikri nasıl oldu da aklına geldi?
Eskiden beri böyle şeyler hep konuşulurdu. Şehir kültürüyle yaşamış insanlar olarak kafamızın bir kenarında vardı. Yalnız anne olmak, “Aman canım ne olacak, sperm bankasından alırım”lar hep kafada bir köşede bekliyor... Yalnız bir gün geliyor, “B Planı” birdenbire
“A Planı” oluveriyor. 

Hukukçuların bazıları “Yapılmamalı” diyor ama bir sürü analı ve babalı çocuğun yurtlara bırakıldığını öğrendikten sonra, ben senin olağanüstü bir ebeveyn olacağını düşünüyorum.
Bundan yakın bir geçmişe kadar organ bağışının da ne kadar etik veya caiz olduğu tartışılıyordu. Ta ki, o “Yanlıştır” diyen insanlar bir organa muhtaç olana kadar... Gün gelecek, bu da belki normal karşılanacak; bilemem. Ben çok kolay bir şey yapmıyorum, yakınlarım “Yarın öbür gün bu çocuk ‘Buna hakkın var mıydı, beni babasız dünyaya getirmeye hakkın var mıydı?’ diye sorabilir” şeklinde çok uyardılar. Ayrıca hukukçuların haklı oldukları detaylar muhakkak var. Ama çocuk sahibi olmak biraz bencilce bir şey, bunu kabul edelim. Bir partneriniz, eşiniz olsa bile bencilce bir duygu. Ayrıca çocukları mutlu etmek asla mümkün değil. Çocuk anne ve babasının karşısına da dikilip aynı soruları sorabilir. Ben artık bu sorularla her türlü endişeyi geride bırakıp, bu işi gönülden gerçekleştirmeye çalıştığım bir noktadayım. 

Ve onu çok seveceksin...
Bir insana verebileceğim en büyük sevgiyi vereceğimi düşünüyorum. Umarım başarırım. Ben bu işi artık takıntı haline getirmiştim, artık çocuğu olan arkadaşlarımla bile görüşememeye başlamıştım. Yani asosyal, sinirli, takıntılı bir insan haline gelmiştim. Televizyon, sinema, tiyatro teklifleri geliyor; ama hayalim hep hamile kalmak ya, hiçbirini kabul edemiyordum. Hep “Ben gidemem, hamile kalmak istiyorum” diye hayatımı askıya almıştım.

Neden bu kadar takıntı?
Hep çok çocuklu ortamlarda büyüdüm. Beş kardeştik; kardeşlerim bir yana, yatılı okulda bir sürü yaşıtım çocukla geçti çocukluğum... Kendime dikkat ederim, sağlıklı olmaya çalışırım. Üstelik şimdi moda diye değil; senelerdir. Allah korusun bir hastalık, kaza olmazsa “Bir bu kadar daha yaşarım” diye düşündüm. E, bir bu kadar daha ve bu yoksunlukla yaşamak... Bir çocuğum olmayacaksa, neden yaşamaya çalışıyorum o zaman?

O halde yaşamının asıl amacı, hayatta kalmanın nedeni haline gelmişti...
Evet, kesinlikle. Benim için yaşam amacıydı. Ama şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim; eğer hiç denemeseydim çok pişman olurdum. Deneyip sonuç başarısız olsaydı, sanırım bu denemeden çok büyük bir ders almış olacaktım. Tabii denenecek her şeyi denemekten vazgeçmeyi de kendime yediremezdim. 

Senin ilk denemen hemen başarılı oldu, değil mi?
Evet, doktorlarım da “Bu bir mucize bebek, buna çok iyi bakmalısınız” dediler.

Adı var mı bebeğin?
Var ama şimdi söylemesem kızar mısın? Nazar, uğursuzluk olmasın diye...

“Babam konuyu öğrenseydi, benim için sınırlarını zorlardı”

Annenin ve babanın haberi var, değil mi?
Var. Daha çok annemle böyle şeyleri konuşuyorum, babamla sağlık durumu nedeniyle çok fazla bilgi paylaşmıyorum zaten. Sağlık durumu uygun olsaydı, önce ona söylerdim. Söz konusu ben olduğumda kendi sınırlarını zorlayabilen bir babaydı. Annemle, sağlıklı bir hamilelik sürdürüyor olduğuma inandıktan, üçüncü ayı tamamladıktan sonra paylaştım. Onu “Oldu, olmadı” stresiyle baş başa bırakmak istemedim. Annem bu konudaki ısrarımı gereksiz buluyordu. İnsanın çocuk sahibi olmadan da çok ciddi amaçlar edinebileceğini düşünüyor. Tabii, üç çocuk sahibi bir kadın olarak bunu söylemek kolay!

Bebek için alışveriş yaptın mı?
Daha değil. Sadece dublajdan çok sevdiğim bir arkadaşım, ta Kıbrıs’a gitmeden, beyaz bir bebek battaniyesi ördü. Annem bana kendi mama önlüğümü ve yorganımı vermişti; o kadar.


“Fazla konuşmayacağım, isteyen bu röportajı internetten bulup okur”

Güner Özkul 4,5 aylık hamile. Eylül ayında doğuracağı kız bebeği için isim düşünmüş ancak şimdilik kimseye söylemiyor

Daha önce bu yola başvuran ve büyük gürültü koparan Leyla Kömürcü’yle hiç konuştun mu?
Hayır, tanışmıyoruz. Ama aynı şeyleri düşündüğümüz için onu anlıyor ve saygı duyuyorum. Üstelik benden çok daha genç bir yaşta bu işi halletmiş. Benim bu yöntemle çocuk sahibi olduğunu duyduğum ilk insan Jodie Foster’dır, onu örnek almış olabilirim! 

Deniz Akkaya da hamileymiş.
Çok sevdiğim bir arkadaşım; onun adına çok sevindim. Hepimiz kendi kararlarımızdan sorumluyuz. Benim çocuğum “Özkul” soyadını alacak. Bu konuda fazla konuşmayı, oraya buraya röportaj vermeyi düşünmüyorum. Bu röportaj bile bir gün ayağımıza dolanacak. Artık internette her haber sonsuza kadar yaşıyor... Bu olayın bebeğime en az zarar verecek şekilde hafızalarda kalması için bu kadar bir açılmanın gerekli olduğunu düşündüm; isteyen senin röportajını internetten bulup okur. 

“Türkler sarışına meraklıymış ama bana benzesin diye kumral seçtim”
“Köy imece ile para toplamış, çocuğu olmayan çifti doktora göndermiş”


Köşe başında, üzerinde “Sperm bankası” tabelası olan bir dükkan yok. Nasıl bulunuyor, nasıl araştırılıyor?
Tüp bebek sahibi olmak bile, bir sürü ülkede evli değilseniz çok zor. Ülkelerin kendi mevzuatları, kanunları çerçevesinde bu işi kolaylaştıranlar var. Onların içinde taleplerine en uygun olanları tercih ediyorsun. Yunanistan, İngiltere, Kıbrıs, ABD’nin bazı eyaletlerinde mümkün. Kıbrıs bu konuda kendini çok iyi kanıtlamış. Ben orayı seçtim. Birçok evli çift tüp bebek sahibi olmak için, yani kendi öz kaynaklarını kullanarak çocuk sahibi olmak için bile Kıbrıs’ı tercih ediyor. Ayrıca Kıbrıs’taki tüp bebek merkezlerinde sperm ve yumurta donasyonu da sağlanabiliyor. 

Psikolojik destek de veriliyor mu?
İleride sosyolojik ve psikolojik olarak karşılaşabileceğin her tür soru ve sorunları dile getiriyorlar. Ben zaten üç yıldır psikolojik destek alıyordum. Ama düşünsene, oraya gitmeye karar vermişsin bir kere; zaten her şeyi göze almış bir noktadasın. Tabir yerindeyse, zurnanın zırt dediği bir andasın.

Peki merkezlerde “Siyah mı istersiniz Hispanik mi? Elimizde çok şahane Batı Avrupa spermleri de ayrıca mevcut” gibi bir seçenek mi sunuluyor?
“Size istediğiniz her şeyi sağlarız” gibi bir şık yok ama ellerinde neler olabileceği konusunda bilgilendiriyorlar. Bir embriyolog eşliğinde, onun rehberliğinde yapılıyor bu seçim. Kendi kan grubumdan bir sperm seçtik. Donörlerin çoğu Kuzey Avrupalı olduğu için sarışınların çok açık olabileceği konusunda doktorum beni uyardı. Gerçi Türkler sarışınlara meraklıymış, ama ben kendime yakın olsun diye, kumral bir donör seçtim.

Kim bilir neler görmüşsündür o merkezde...
Hem de neler... İnsanların oraya gitme amacı farklı da olabiliyor. Mesela evli bir çift vardır, erkeğin spermi yeterli olmayabilir ve bunu herkese yaymak istemezler. O zaman babanın genetik profiline, kan grubuna en yakın seçeneklerin arasından seçiyorlar. Çocuk doğuramazsa miras kaybedecek, yuvası yıkılacak bir sürü kadın var... Onlar da bu işi yumurta donasyonu ile hallediyorlar. Doğacak çocuk, onların etlerinden, kanlarından can buluyor.

Şahit olduğun en ilginç vaka hangisiydi?
Ege’nin bir köyünden kalkıp gelmiş, yaşı hayli geçkin bir çift vardı. Kadın sanırım 50, adam 60 civarı; ama tarlada çalışmaktan testi gibi olmuş renkleri... Toprak kadar yaşlı ve çatlamış gözüküyorlar. Köyde çocuksuz, ailesiz kalan tek ev onlarınkiymiş. Köylüler onlar için çok üzülmüşler, imece usülü yapmışlar, “Sizin de bir çocuğunuz olsun” diye onları Kıbrıs’a yollamışlar...

Tüylerim diken diken oldu...
Ve biliyor musun; her aşamada köylerini, muhtarı arıyorlardı. Her harcamayı haber veriyorlardı. “Muhtar emmi, bizden bu kadar avro istiyorlar, ne yapalım?” diye soruyorlardı!

Onların denemesi tuttu mu?
Bilmiyorum ama olacak gibi gözüküyordu. Transfer aşamasına gelmişlerdi, demek ki belli bir başarı elde edilmişti... Eğer olasılık sıfıra inmemişse, bilim yüzde 1’i bile “Olur” kılabiliyor. Olmayabilir; senelerce uğraşanlar, bütün varlıklarını bu yolda tüketen insanlar da var. Bu süreçte karşılaştığım insanlar ve onların çocuk sahibi olma istekleri, ne kadar süredir uğraştıkları ve gerekçeleri bana çok şey öğretti. Bu takıntının ne kadar yıpratıcı olabileceğini gördüm... Şu anda yarı yarıya bu işi başarabildiğim için çok mutluyum; ama bu süreçteki insanları tanıdığım için de şükran duyuyorum.   

Bu işlem pahalı mı?
Ortalama 5 bin avroyu gözden çıkartmak gerekiyor. 


“Erkek arkadaşımdan baba rolü üstlenmesini beklemiyorum”

Güner Özkul: Doktora öğrencisi, eski manken, oyuncu, meşhur anne ve babanın çocuğu, kendisi meşhur, güzel kadın... Bir helal süt emmiş erkek arkadaşın olmadı mı?
Olmaz mı canım! Ama önceleri ben de çocuk için acele etmedim, hep şartların daha iyileşmesini bekledim. Gençlikte sorumsuzuz ya... Şartların daha iyiye falan gittiği yok ve “Problemleriniz başlayabilir” denecek nokta çok erken geliyor kadında. Ayrıca, paniğe kapıldığımızda, içinde olduğumuz ilişki içinde saçmalamaya başlıyoruz. O zaman karşımızdaki insan da soğukkanlılığını yitiriyor. Çekilmez bir hal alıyoruz, adamlar da anında kaçması gerektiğini düşünüyor.

“Olay yerini terk edeyim” sendromu!
Aynen öyle. Yani güzelliğin, zekanın, doktoranın hiçbir önemi kalmıyor. Bir anda her şeyi sıfırlayabilecek kadar “Deli kadın” rolünde ortada dolaşabiliyorsun. 

Hayatında kimse var mı?
Şu anda hayatımda biri var.
O sözünü ettiğim “Evlenmiş, ayrılmış, çocuk defterini çoktan kapatmış” olanlardan. Ama bana bu süreçte çok yardımcı oldu, moral desteği verdi. 

Birlikte, doğal -ve daha zevkli- yollarla çocuk yapmayı düşünmediniz mi?
Yakın geçmişteki tecrübelerime dayanarak, ben bu konuda onu hiç sıkıştırmadım. Tersine, bu konuyla ilgili bir tartışmaya bile gerek görmeden, tercihimin bu yönde olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koydum. O da bu kararımı anlayışla karşıladı. İlişkimiz ne kadar sürer bilemem; ama umarım yalnız kalmam.

Peki erkek arkadaşın baba rolünü benimser mi?
Şu anda tek istediğim şey, bebeğimi sağlıklı bir şekilde kucağıma almak. Ondan baba rolü üstlenmesini beklemiyorum ama sevgi dolu bir insan olduğu için, çocuğuma sıcak ve sevgi dolu davranacağından eminim.


Uzmanlar ne diyor?

“Hukuki olarak da ahlaki olarak da uygun değil”
Kezban Hatemi (Hukukçu)
“Sperm bankası yoluyla hamile kalmak Türkiye’de yasal değil, yurtdışında da birçok ülkede yasal statü kazanmadı. Dinen ve ahlaken de uygun değil. Düşünsenize, birkaç nesil sonra, sperm bankasından alınan numunenin, kadının yakın bir akrabasına ait olmadığı ne malum? Eşler arasında sperm saklama mümkün tabii. Marketten domates mi alınıyor? Bu yöntemi kimseye önermiyorum. Kuşkusuz bireysel deneyimler engellenemez ama kamu düzenini bozmamak lazım. Topluma verdiğiniz mesaj, oluşturduğunuz
model çok önemli.”

Haberin Devamı

“Anlaşamayan anne-baba yerine tercih edilebilir”

Prof. Dr. Sevda Bekman (Boğaziçi Üniversitesi İlköğretim Bölümü)
“Ben çok karşı değilim. Tabii ki aile anne, baba ve çocuktan oluşur. Babanın rolü çocuk gelişmesinde son derece önemlidir. Ama bir yerde insanın kendi tercihi. Eksiklikler bir dereceye kadar telafi edilebilir. Doğru davranış ve açıklamalarla sorunlar biraz olsun engellenebilir. Bazı durumlarda anlaşamayan, sürekli kavga eden bir anne-baba olmasındansa, çok sevecen bir anneden oluşan bir aile tercih edilebilir. Tabii, çocuğun etkilenmemesine imkan yok. Düşünsenize, çocuğun hiç babası yok! Figür bile yok; ölmedi, bırakmadı... Annenin uzman desteği alarak, doğru açıklamayla bu konunun üstesinden gelmesi lazım.”