12.09.2021 - 03:00 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı - Türkiye, sualtı arkeolojisinin doğduğu yer olarak kabul ediliyor. Hikaye arkeolog George Bass’in kazı başkanlığında yürütülen Gelidonya Batığı’ndaki çalışmanın kara kazısı tekniğiyle yürütülen ilk sualtı kazısı olarak tarihe geçmesiyle başlıyor. 1960 itibarıyla arkeolojinin bir alt disiplini olarak görülüyor. Sualtı arkeologları ülkemizin farklı noktalarında zorlu koşullarda kazı çalışmalarına devam ediyor. İznik Bazilikası’ndaki kazıların bilimsel danışmanlığını yürüten Bursa Uludağ Üniversitesi’nden Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şahin, “İznik’teki kazılarda özellikle yüksek lisans ve doktora öğrencilerimizle çalışmak istiyoruz. Bunun sebebi ileride iç sularımızda araştırma yapabilecek uzmanlar yetiştirmek ve iç sularla ilgili bir sualtı araştırmaları merkezi kurmak. Böylece sualtı arkeolojisini Türkiye’nin gölleri ve nehirlerini de kapsayacak şekilde yaygınlaştırmaya katkı sağlamak istiyoruz” diyor. Biz de son yıllarda yapılan en önemli arkeolojik keşifler arasında dikkati çeken İznik Bazilikası’nda görevli sualtı arkeologları Sedat Güngör, Korcan Kayacan ve Prof. Dr. Mustafa Şahin ile kazıda bugüne kadar gelinen noktayı ve sualtı arkeologlarının bir gününü konuştuk.
İznik Gölü'nde sürdürülen kazı çalışmalarında sualtı arkeologları önemli buluntulara ulaşıyor.
“Dalışlarımızda palet kullanmıyoruz”
İznik Sualtı Arkeoloji kazısında görevli sualtı arkeologlarından Korcan Kayacan dalış ve kazı malzemesi seçiminin önemini şu sözlerle ifade ediyor: “Çalışmaya başlamadan önce iki dalgıç birbirinin ekipmanını kontrol edip suya girer. Dalışlarımızda kullandığımız maskeler çok önemli. Regülatörler dalış tüpü içinde yer alan yüksek basınçlı havayı, birinci kademe olarak adlandırılan bölümde alçak basınca dönüştürüp bizim su altında rahatça nefes alıp vermemize yarıyor. Neopren elbiselerse vücut ısımızı korumamıza ve uzun süre sualtında kalmamıza yardımcı oluyor. Denge yeleği su altında nötr yüzerliğimizi sağlamak ve satıhta efor sarf etmeden kalmamızı sağlıyor. Mümkün olduğunca palet kullanmıyoruz. Bunun nedeniyse kültür varlıklarına herhangi bir zarar vermemek. Dalışlardan sonra boşalan ya da havası azalan dalış tüplerini doldurduğumuz kompresör de kazı alanında olmazsa olmazlarımızdan.”
Günde 10 dalış yapılıyor
Sabah 7 buçuktaki kahvaltılarının ardından mesailerine başlayan kazı ekibinin günlük rutinini sualtı arkeologlarından Sedat Güngör anlatıyor: “Kahvaltı saati 07.30’dur. Bu aynı zamanda ilk dalış ekibinin kazı alanında dalış hazırlıklarına başlama saati. Dalış ekibi 2 dalgıç, bir sal görevlisi ve bir de elek görevlisinden oluşur. Sal görevlisi dalgıçların kazı çalışmalarını yürüttüğü alana yakın şekilde konumlandırılan bir salda bulunur. Sal görevlisi ekip lideridir ve hem dalgıçların güvenliğinden hem de kazı çalışması boyunca işleyişin sorunsuz sonlandırılmasından sorumludur. Dalgıçların kazı çalışması sırasında ihtiyaçları olan tüm ekipmanları (fotoğraf makinası, ölçü aletleri, kazı aletleri vs.) sal görevlisi tarafından sağlanır. Kazı çalışması süresi boyunca çıkan buluntulara ilk müdahaleyi yapıp sorunsuz bir şekilde restorasyon bölümüne ulaştırılmasını sağlar. Elek görevlisi ise alanda bulunan Water-Lift çalıştırılmasından, sistemin sorunsuz bir şekilde işleyişinden ve kazı çalışması sırasında dalgıçların Water-Lift sistemi ile eleğe gönderdikleri toprağın elenmesi ile en ufak bir arkeolojik buluntunun dahi gözden kaçırılmamasından sorumludur. Dalış ekibi her saat başı değişir. Gün içinde 10 dalış yapılır. Dalış saatleri mevsim şartlarına ve göldeki dalga durumuna göre değişiklik gösterir. Son dalış ekibi kazı çalışmaları sonlandırıldığında sal görevlisine, sonlandır işaretini verir ve Water-Lift sistemi kapatılır. Sualtındaki kazı yapılan alanının ölçüleri alınır ve kazı ekipmanları sal görevlisine teslim edilerek kazı sonlandırılır.”
Bazilika kimin için yapıldı?
İznik Gölü’ndeki kalıntılar ilk defa 2014’te “Tarihi Kültür Mirası Tespit ve Havadan Fotoğraflama Çalışmaları” esnasında görüntülenmişti. Bu fotoğrafların Bursa Uludağ Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Şahin ile paylaşılmasının ardından yapılan keşifle M.S. 4.yüzyıl sonlarında inşa edilen bazilika yapısı keşfedilmişti. Şu anda mimarisi ve temel kalıntılarıyla bize ulaşan yapı M.S. 390 yılında yapılmış ve daha erken tarihli bir yapının üzerinde yer alıyor. Prof. Dr. Şahin Türkiye’nin en önemli sualtı kazılarından biri olarak tanımladığı İznik Gölü’ndeki bazilika kazı çalışmalarını şu sözlerle anlatıyor: “Kalıntıların merkezindeki yapı, Erken Dönem Hristiyanlık dini mimarisi özelliklerini yansıtan bazilikal planlı bir kilise. Göl altına ne zaman ve nasıl bir doğa olayı ile battığını henüz tespit edemediğimiz kalıntıların ne olabileceği konusunda üç hipotez ön plana çıkmakta:
1 Sualtındaki bazilika kalıntısı, inancından vazgeçmediği için şehit edilen Aziz Neophytos için olabilir mi?
2 I. İznik Konsili’nin toplandığına inanılan Senato Sarayı burada olabilir mi?
3 İznik Gölü kıyısında olmak üzere sur duvarlarının dışında inşa edilen kayıp Apollon Tapınağı bazilikal planlı kilisenin altında olabilir mi? Bazilikanın kimin için yapıldığını tespit etmek için araştırmalarımız devam ediyor.” Prof. Dr. Şahin, 1. Konsilin toplandığı yapıyı bulmalarının önemini şu sözlerle anlatıyor: “1. Konsil Hristiyanlığın bütün büyük mezhepleri tarafından kabul ediliyor. Bu nedenle İznik Hristiyanlar için tekrar bir hac merkezi haline gelebilir.”