18.11.2018 - 08:15 | Son Güncellenme:
BUKET AYDIN
Bursa’dan önce Manchester’a sonra modanın kalbi Londra’ya ve oradan da dünya starlarına uzanan bir başarı hikayesi onunki... Eşinin işi için gittiği İngiltere’de ilk zamanlar iş bile bulamayan Zeynep Kartal; artık dünyaca ünlü yıldızları giydiren hem de Lady unvanlı ünlü bir tasarımcı. İngiltere’de işleri çok iyi ama o ülkesinden hiç kopmamış. Ünlü modacı nedenini şöyle anlatıyor: “Evet, ben İngiliz vatandaşı olabilirim ama benim aslım Türk. Türkiye’yi daha güçlü görmek istiyorum”. 15 Temmuz darbe girişiminden 2 hafta sonra parlamentoda yaptığı ve İngilizlere o geceyi anlattığı defilede için de “Bildiğim siyaset değil, moda. İlham aldığım olaylar oluyor. O sırada da ilhamımı 15 Temmuz’dan aldım” diyor.
- İngiltere’ye nasıl gittiniz ve sonra nasıl bu kadar ünlü ve başarılı bir modacı oldunuz?
Hayalimde vardı ama aklımda yoktu, çok büyük şeylerdi bunlar çünkü. Aslen Konyalıyım ama Bursa’da büyüdüm, moda tasarımı bitirip, global bir tekstil firmasında çalıştım 19 yıl. Tasarımcı olarak başlamıştım, ayrılırken imalat müdürüydüm. Eşimin işi nedeniyle gittik, 3 yıl kalıp dönecektik. 3 yılı değerlendirmek adına hem İngilizcemi geliştireyim hem de İngiliz modasını tanıyayım diye düşünerek tekrar moda tasarımı okudum orada. O sırada firma eşime kalıcı iş teklif etti. Ben bir taraftan da iş arıyor ama bulamıyordum. Bir Fransız’a, İtalyan’a göre 5-0 gerideydim. Çünkü bir Türk vatandaşıydım.
- Nasıl karar verdiniz kalmaya?
Çocuklar için eğitim anlamında artıyı eksiyi düşününce kalmaya karar verdik. Bu arada 8-9 ay geçti ve ben hala iş bulamadım. Çünkü onların verdiği iş beni tatmin etmiyordu. Eşimle ev parası ayırmıştık; bir ev arıyorduk. Ancak eşim bir gün dedi ki “Biz küçük bir ev alalım, bu evin yarı parasıyla sana iş kuralım”. “Bana iş vermeyen gelip, tasarım mı yaptırır?” dedim. Bu işe “Dünya starlarını giydireyim, süper bir tasarımcı olayım” diye de başlamadım zaten. Sonra çok güzel bir yer bulduk, eşim oranın 1 yıllık kirasını ödedi ve ben bir taraftan da koleksiyon hazırlamaya başladım. Türkiye’den kumaşlar, işlemeler bulup, götürdüm. Koleksiyonumu hazırladım, ofisi açtık ama açılış yapmadık. Çünkü açılış yapacak kadar büyük beklentilerim yoktu.
- Sonra ne oldu?
Zeynep Kartal markası organik büyüdü, kendiliğinden. Ünlü futbolcuların eşleri benim hem komşum hem de arkadaşımdı. Alex Gerrard, Coleen Rooney, Jude Cisse’ye elbiseler yaptığımı söylüyordum. Bakmaya geldiler ve çok beğendiler. “Süper, harika, inanılmaz” deyip, deyip durdular. “Acaba beni mi motive ediyorlar?” diye düşündüm başta. Sonuçta arkadaşız, çocuklarımız aynı okula gidiyor. Ama sonra gerçekten kıyafetlerimi giyip, geceye gittiler. Ertesi gün elbiselerim basına çıktı.
Sonra bana sanatçıların stilistleri ulaşmaya başladı.
“Lady Gaga’nın hayatımda çok önemli bir yeri var”
- Lady Gaga’yla da bu şekilde mi tanıştınız?
Evet, stilisti ulaştı. “Lady Gaga şu hafta Londra’ya geliyor, tasarımlarınızı görebilir miyiz?” dedi. O kadar heyecanlıydım ki; beğendiği kıyafetlerin birkaç rengini birden götürdüm görüşmeye. Lady Gaga sonuçta. Çok beğendi tasarımlarımı, sonra kim olduğumu öğrenmek istedi. Hikayemi anlattım. “Beni o kadar onere ettiniz, o kadar mutlu oldum ki, dün gece uyuyamadım, gerçekten beni mi çağırdınız diye” dedim. O da “Başka ne var yanında?” dedi ve getirdiklerimin iki rengini birden aldı. Bir gün birini, ertesi gün diğer rengini giydi. Bu nedenle Lady Gaga’nın benim hayatımda çok önemli bir yeri vardır. Onun inanılmaz bir kalbi olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle Zeynep Kartal bir halkla ilişkiler şirketi olmadan, hiçbir şeyi olmadan organik büyüdü diyorum.
- Devamında hangi ünlüler geldi?
David Beckham bir event yapmak istedi o zamanlar İngiltere’deydi. Aradılar beni “Manchester’da sizinle bir event yapmak istiyoruz” dediler. Eşi moda tasarımcısı, inanamadım, mail adreslerini istedim. Ki o zaman tasarımcı olarak adım bile yoktu ortada. Arkadaşlarıma gönderdim e-maili. “Bu gerçek mi?” diye. Arayıp, gerçek olduğunu öğrendi arkadaşlarım.
- İsme nasıl karar verdiniz?
Hem komşum hem de arkadaşım olan Helen buldu. Halkla ilişkiler şirketi var onun da. Aslında eşimden sebep soyadım Özçelik, Kartal benim kızlık soyadım. Telaffuz edemezler diye Zeynep Kartal adını Helen çıkardı ortaya. Benim eşime bir söyleyişim vardı çekinerek bunu. Eşim; “Bence de güçlü bir isim, kesinlikle Kartal olsun” dedi.
“Eşim şansım çocuklarım kamçım”
- Eşiniz ne kadar destekleyici, iş kurun diye evin yarı parasını veriyor markanızın kendi soyadınızla çıkmasına destek veriyor…
Her yerde eşim şansım dememin sebebi bu. Gerçekten eşim benim hayattaki şansım, çok da iyi bir baba. ODTÜ mezunu, kimya mühendisi aslında ama modanın her sektörünü biliyor şu an. Trendleri, piyasayı, ne yöne gidilmesi gerektiğini araştırıyor. Çocuklarım da kamçım.
- Eşiniz şansınızken çocuklarınız neden kamçınız?
Anneleri okula gelmesin, Türkçe konuşmasın istiyordu diğer Türk çocukları… O zamanlar benimkiler 1 yaşındaydı. Dedim ki “Benim çocuklarım asla Türklüğünden utanmasın, çok başarılı olmalıyım bu ülkede”. Gerçekten çocuklarım en büyük kamçım oldu, okula bırakın annesi Türk diye utanarak gitmeyi, okulda Türk günleri yapıyorlar. Ben gidiyorum, dizi oyuncusu götürüyorum “Hollyoaks”tan, okul yıkılıyor.
- Dizi oyuncularını da mı giydiriyorsunuz?
“Coronation Street” diye bir dizisi var İngiltere’nin 35 yıldır devam ediyor. Ben oranın şu an tasarımcısıyım. BBC’nin de resmi tasarımcısıyım, danışmanlığını yapıyorum.
- Bütün İngiltere’yi ele geçirmiş gibisiniz, yanılıyor muyum?
Çok büyük bir hırs yaptım çünkü. Ele geçirmekten de öte aslında. Biz Türkler olarak daha çalışkan ve çok başarılıyız. Ben orada başka Türk arkadaşlarımın da isimlerini görüyorum modacı olarak ve gurur duyuyorum. Türkiye’de yeni yetişen öğrencilere, tasarımcılara, okullara diyorum ki “Gelin”. Kendimde yer yoksa başka bir firma ayarlıyorum. İtalya mesela tasarımcılarıyla ünlü, bir tane mi tasarımcısı var, hayır binlerce var. Neden bizde de olmasın diye uğraşıyorum.
- İngiltere’de işleriniz bu kadar iyi giderken Türk piyasasına girmeye nasıl karar verdiniz?
Türkiye’den İngiltere’ye gelen müşterilerim vardı. Hem herkes “Burada bir yer açsana, çok zor oluyor bize” diyordu hem de ülkeme katkım olsun istedim. Mart ayında burada bir showroom açtım. Evet, ben İngiliz vatandaşı olabilirim ama benim aslım Türk. Türkiye’yi daha güçlü görmek istiyorum. Zeynep Kartal markası altında ZZ adında bir gündelik giyim markası çıkardım. Ama burada kırıldığım noktalar var.
-Nedir o kırıldığınız noktalar?
10 sene öncesine kadar fasoncu bir ülkeyken, şu an markaları tasarımcıları olan bir ülke olduk. Uluslararası bir havayolu şirketinin kendi ülkesinin tasarımcılarıyla beraber çalışmak yerine başka bir ülkenin tasarımcısıyla ilerlemesi pek çok meslektaşım gibi beni de gerçekten çok üzdü. Yurtdışında da başarılarıyla adını duyuran birçok moda tasarımcısı arkadaşlarımız var. Keşke global değeri olan havayolunun üniformaları, Türk bir tasarımcının imzasıyla tasarlansaydı. Yerli ve milli olgulara bu kadar değer vermemiz gereken bir dönemde böyle bir karar alınması pek çok meslektaşım gibi beni de kırdı.
-İngiltere’de kimleri giydiriyorsunuz?
Rita Ora, Kylie Minogue, Cheryl Cole, Tess Daly, Rebecca Adlington, Amanda Holden, Michelle Keegan, Pixie Lott Marina and The Diamonds, Rochelle Humes, Whitney Port ve Coleen Rooney Bebe Rexha, dizi oyuncuları… İngiltere’de 75 yıllık bir firma olan “Pilgrims Choise” ile de çalıştım. Şu an artık tanıtımım var, Londra’da ofisim var, atölyem var.
“Türk asıllı Manchesterlı tasarımcı”
- Siz İngiltere’de Türk kimliğinizi ön plana çıkarıyorsunuz anladığım kadarıyla… Türkiye’yi tanıtmak için neler yapıyorsunuz?
İngiltere’de yerli ve milli olarak bas bas bağırıyorum, her etkinliğimin önüne Türkiye’yle ilgili bir tanıtım figürü koyuyorum. Ülkeme nasıl bir katkım olur diye düşünüyorum. Modayla ülke tanıtmanın ne alakası var diye düşünebilirsin ama mesela Thomas Allom fotoğraf sergisi yaptım İngiliz figürüyle Türkiye’yi tanıttım. İngiliz bir gravürcü ve Osmanlı döneminde 8 ay İstanbul’da yaşamış. Ve İstanbul’u gravürlemiş. Thomas Allom sergisini defilemin önüne koyunca çok daha büyük bir ilgi gördü. Ve geldiklerinde Topkapı Sarayı’nı, Saray Burnu’nu Beyoğlu’nu, Beşiktaş’ı gördüler. Siyasetçi değilim siyasetten de hiç anlamam ama ülkemi seviyorum. Cumhurbaşkanı’mı da beni yurt dışında güçlü hissettirdiği için seviyorum. Çünkü onun güçlü duruşu bizim de daha güçlü durmamıza sebep oluyor. Sayın cumhurbaşkanımız Türkiye’yi çok güzel tanıttı, çok güzel adını duyurdu. Türkiye’yi aktör yaptı. Türkiye şu an masada olan bir ülke, dünyada söz sahibi. Bunu yurt dışında yaşayan bir Türk olarak söylüyorum. Aslında benim ülkemin Avrupa’dan bir farkı yok. İlk zamanlar İngiltere’de ben de söz sahibi değildim. Şimdi “Lady”lik unvanına layık görülmenin mutluluğunu yaşıyorum. Manchesterlı tasarımcı dedikleri zaman hemen düzeltiyorum, Türk asıllı Manchesterlı tasarımcı diye.
- Siz 15 Temmuz’u anlatan defileler de yaptınız değil mi?
15 Temmuz’dan 2 hafta sonra İngiltere Moda Haftası’nda parlamentoyu seçtim defile yeri olarak. İngiltere parlamentosunda defile yapan tek modacıyım. Normal defilemi yaptım, sonunda da çıktım o parlamentoda dedim ki; “Parlamentolar özgürlüğün sembolüdür, benim de ülkemin özgürlüğü bombalandı. Buradan 251 kahramanı saygıyla anıyorum, ülkeme de, Sayın Cumhurbaşkanı’ma da selam gönderiyorum”. Beni çok enteresan bazı Türkler bütün üye olduğum İngiliz derneklerine kadar, her yere şikayet etti. “Moda değil, siyaset yapıyor” diye. Aslında siyaset yapmıyordum. Ben Türküm ve çocuklarımın okuldaki duruşunu koruyordum. Bildiğim siyaset değil, moda. İlham aldığım olaylar oluyor. O sırada da ilhamımı 15 Temmuz’dan aldım. Ama bu siyaset değildi kendimi en iyi anlatabildiğim platform moda. Kendimi açıklamak zorunda kaldım bu konuyla ilgili.
- Sonra nasıl çözüldü bu durum?
Geçen sene Ariana Grande konserinde Manchester’da bomba patladı. 22 çocuk hayatını kaybetti. Demek istediğim şey buydu: Acının dini, dili, ırkı olmaz. Çok büyük bir event hazırladım ve bir konuşma yaptım. “Anlatmak istediğim şey buydu, o gün 15 Temmuz’da benim ülkemin özgürlüğü bombalanmıştı, burada da bugün benim çocuklarım bombalanıyor. Burası da benim ülkem, ben İngiliz vatandaşıyım. Benim çocuklarım burada okula gidiyor, bu ülkede vergi veriyorum, burada para kazanıyorum. Şu an acım tarifsiz” dedim. Bürokratlar, sanatçılar vardı. Ve çok büyük bir para toplandı. Ertesi gün bana teşekkür çiçekleri, kartlar ve tebrikler geldi. Ve olayın üzerinden 8 ay geçtikten sonra Şubat’ta da beni “Lady”lik unvanına layık görmüşler, “Lady”lik verdiler Bunun üzerine de 1 ay kadar önce Manchester şehrinin 2019 yılı için moda elçisi seçildim. Manchester Fashion Festivali’nde de 2018’in en iyi tasarımcı ödülüne layık görüldüm.
- Kaç yılda bu başarıyı yakaladınız?
2004’te gittik İngiltere’ye ama ben 2012 yılında başladım bu işe.
- 6 yıl kadar kısa bir sürede oldu yani tüm bunlar?
Dedim ya size şanslıydım. İlk koleksiyonumu hazırladığımın 10’uncu gününde gazetelere çıktı tasarımlarım. “Vouge Fashion Out’a çık” dediler ama öyle bir bütçem yoktu. Onu da söylemek istemedim. “Daha çok yeniyim” diyerek geçiştirmeye çalıştım. Sonra arkadaşlarım bu geceyi düzenleyenleri aradılar, yer istediler ve aldılar benim için. Ben sıfır parayla o eventi yaptım. Fotoğrafçı tutacak bile param yoktu.
“Stil ikonum Lady Diana”
- Stil ikonunuz var mı?
Lady Diana’yı beğeniyorum. Onu giydirmeyi çok isterdim. Ama şimdi Kate Middleton’ın stilisti bana ulaştı, çizdim, beğendiler ve 4 elbise sipariş ettiler.
- 15 Temmuz’la ilgili İngiltere’de Türkiye’nin Londra Büyükelçiliği’nde de bir sergi yaptınız değil mi?
Büyükelçilikte defile var dedim, herkesi çağırdım. O 15 Temmuz gecesine ait bazı resimleri de elbiselerin üzerine baskı yaptım. Jude Cisse yine bana yardımcı oldu ve elbisemi giydi. Sergide de bir güzel “Böyle bir olay oldu” diye anlattım. Bir şekilde olsa farkındalık yarattım. Bütün etkinliklerimin önüne Türkiye’yle ilgili mutlaka bir şey koyuyorum.
- Şimdi 28 Kasım’da İstanbul’da bir defile yapacaksınız ondan biraz söz eder misiniz?
Londra moda haftası kapsamında yaptığım son defilemin öncesinde bir arşiv sergisi yaptım. Osmanlı döneminde Sultan 3. Selim’in İngiliz Amiral Nelson’a hediye ettiği, 1951 yılında kaybolan ama replikası yapılan elmas bezeli çelenkten esinlenerek bir koleksiyon hazırladım. Bunun üzerine kraliyet kendi mülkleri olan The Goldsmiths' Hall'u bana açtılar. Elmas bezeli çelenk ve İngiliz hükümetinin armağanı cami şeklindeki altın saat, ilk kez bu defile kapsamında dünyaya tanıtıldı. Ayrıca 3. Selim’le Amiral Nelson arasındaki yazışmaları da yayınladığımız bir sergi yaptık. 28 Kasım’daki defileye o saat gelemiyor ama broş geliyor.
- Sadece bu konu mu olacak o defilede?
Bu arşiv sergisini yapıyoruz tekrar ama koleksiyonumu modeller tanıtmayacak. Defile değil bir performans demek daha doğru olur. Türkiye’de alanında başarılı kadınların defilemde çıkacak olmasının mutluluğunu yaşıyorum.
- Türkiye’de neden hep eski mankenlerle çalışılıyor? Yeni manken yok mu?
Vallahi ben de anlamıyorum. Çekim yapmak için manken bulamıyorum. Neden hala 4-5 tane aynı isim devam ediyor ben de bilmiyorum. Mankenler fresh olur, genç olur. Artık yeni yüzler görmek istiyorum. Ben yabancı mankenleri burada çıkarmak istemiyorum. Ama Türk manken yok anlamıyorum ajanslar mı onları kullanmak istemiyor? Artık yenileri yetişsin istiyorum. Yeni bir isim yok!
- Öykü Baştaş var mesela o da Türkiye’de iş bulamamaktan şikayetçi.
Aslında ne kadar güzel bir yerden teklif aldı, Gucci’nin defilesine çıktı ve ülkeyi tanıttı. Ben Türkiye’de o anlamda bir defile yapıyor olsam kendisini podyumda görmeyi çok isterim. Ama İngiltere’de Şubat’ta yapacağım defileye davet ederiz o zaman. Elbiseleri çok güzel taşıdığını düşünüyorum ama Öykü’yü geç fark ettim, o da benim eksiğim.