PazarKimi ciddiye alalım?

Kimi ciddiye alalım?

06.04.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Akademide neyin konuşulup konuşulmayacağına siyaset kurumunun karar verdiği bir ortamda yaşarken ekranda gördüğümüz hocaları nasıl ciddiye alalım? Ciddiye alınacak az sayıda akademisyen var. Seçim sonuçlarını bize yorumlayan Doç. Dr. Cihan Tuğal gibi...

Kimi ciddiye alalım

Seçim öncesi, ekonomi hocası akademisyen arkadaşım anlatmıştı. Dersinde hükümetin ekonomi politikasını eleştirmiş.
Bir öğrencisi onu BİMER’e (Başbakanlık İletişim Merkezi) şikayet etmiş. Başbakanlık rektörlüğe “soruşturulsun” deyince okul yönetimi hoca hakkında soruşturma başlatmış.
19 yaşındaki bir gencin hocasını Başbakanlık’a ispiyonlamasına imkan veren, vatandaşları ajanlaştıran
yapıya mı şaşalım, akademide neyin konuşulup neyin konuşulamayacağına siyaset kurumunun karar vermesine mi? Hal böyleyken ekranlarda
arz-ı endam eden hocaları nasıl ciddiye alalım?

Berkeley’li sosyologdan seçim analizi

İşyerine giderken minibüste yaptığı yorumdan dolayı “devlet büyüklerine hakaretten” soruşturulan ve ülkenin
bir ucundan diğerine sürülen bir devlet memuru da tanıyorum. İşte seçimler böyle bir huzur ortamında yapıldı!
Ciddiye alınacak az sayıda akademisyen var. Onlardan biri,
“Pasif Devrim - İslami Muhalefetin Düzenle Bütünleşmesi” (Koç Üniversitesi Yayınları) kitabının yazarı sosyolog Cihan Tuğal. Antonio Gramsci’nin “pasif devrim” kavramından yola çıkan Tuğal, radikal hareketlerin sistem tarafından emilerek dönüştürülme sürecini analiz etmişti doktora tezinde.
Berkeley Üniversitesi’nde ders veren Doç. Dr. Tuğal
ile 2012 mayısında konuşmuştum. O günlerde “muhafazakarlaşma” tartışması vardı. Demişti ki: “AK Parti sadece iktidarı değil devlet geleneğini devraldı. Şimdi o devlet geleneğinin pragmatizmi ve uluslararası dengelerde tuttuğu yer içselleştiriliyor. Muhalif bir geçmişten gelen refleksler de var. Bunlar kendini Davos gibi olaylarda dışa vuruyor.
Hem bu tür çıkışlar hem de artık kendi kadrolarının devleti almış olması İslami hareketi suskunluğa itiyor. Suskunluğun ilelebet süreceğini düşünmemek lâzım. Kurulan her dengenin geçici olduğu bir dönemden geçiyoruz. Hükümet dışı İslami odaklar, sürekli yenilenen dengelerde söz sahibi olmak, en azından mevzi kazanmak için sokak hareketlerine başvurmaya başlayabilirler.”
“Türkiye’nin en pragmatik partisi AK Parti’dir. Hem bu kadar altüst olup kışkırtıp hem de temel parametreleri -piyasa kapitalizmi, milliyetçilik, muhafazakar İslam, otoriter devletçilik- yerinde tutmak inanılmaz bir başarı. Siyaset yapan herkes bu akrobasiden aldığı dersle kendine çekidüzen vermek zorunda kalacak, vermezse siyasetten düşecek.”

“Neoliberalizm savaş ekonomisine evrilecek”

Yıllar önce bu önemli tespitleri yapan Cihan Hoca’yı arayıp seçim sonuçlarını yorumlamasını rica ettim. İşte sorulara verdiği yanıtlar...

Haberin Devamı

“Seçim sonucu AK Parti’nin değil neoliberalizmin zaferidir” demek doğru mu? Bundan sonrasına dair öngörünüz nedir?

Sonuçlarda şaşılacak bir şey yok. Gezi ayaklanması ve 17 Aralık operasyonu tabandaki kilitlenmeyi pekiştirmişti. Dindar tabanda yolsuzluklara rıza olduğu anlaşılıyordu. Dinamikleri asıl değiştirecek olan, yolsuzluklar konusundaki bu yeni netlik. Tabanın “Bana da daha büyük pay düşebilir” zannıyla onay vermiş olma ihtimali var. Neoliberalizm bu yüzden ciddi yaralar alabilir. Zira “serbest piyasa” bir mit olarak yaşayabilmek için bile bir hukuk çerçevesi gerektirir (hukuku zedeleyen“istisnalar” olsa bile). Oysa bugün rejim, hukukla arasındaki bağları atmaya meyyal. İçerideki ve dışarıdaki savaş hali ya da hazırlığının, mezhepsel ve siyasi boyutları olduğu kadar, ekonomik bir boyutunun olduğunu da görmek lazım.

Haberin Devamı

HDP’nin aldığı oyu nasıl okumak gerekiyor? Gezi ruhu sandığa yansımadı mı?

Yansımadı elbette. Bu yönde bir hazırlık da yoktu. CHP Gezi’ye değil sağa oynadı. HDP, Türkiye partisi olduğunu iddia etmesine rağmen Türkiyeli adımlar atmadı. Üstelik Gezi bu fırsatı vermişken. Yerleşik parti ve kurumlardan bu kuşağa hayır gelmez. Gezi ruhunun sandığa yansımasının tek yolu, gençlerin kendi dilini, ağlarını ve örgütlenmelerini yaratması. Gezi’nin yapıcı etkisini görmek için erken, yıkıcı etkisi ise aşikar. Artık Türkiye’de neoliberalizm genel bir rıza veya sessiz kabul üzerine inşa edilemeyecek.
Ya daralan bir rıza ve artan bir baskı rejimiyle sürdürülecek ya da kendi hukuksuzluğu altında ezilerek bir savaş ve iç savaş ekonomisine evrilecek.

“Seçimde liberaller büyük bir darbe aldı”

İki yıl önce, “Türkiye’de yaşanan, din dahil her değerin sermaye ve devletin gücü için seferber edilmesi. Bu dindarlaşma değil, muhafazakar liberalleşmedir” demiştiniz. Bugün neredeyiz?

Liberal muhafazakarlığı, devletin ve sermayenin gücünün maksimizasyonu olarak tanımlarsak, bu maksimizasyon devam edecek. Ancak bu bileşimde, liberalizmin bir iç eleştiri yani maksimizasyonun kendi kendine sınır çizmesi gibi bir rolü var. Artık AK Parti, bu sınırlarla uğraşmak istemiyor. Seçimin en büyük darbelerinden birini liberaller aldı. Rejim ile Batı (ve kısmen eski elitler) arasındaki barışı sağlamak dışında bir etkilerinin olmadığı görüldü. Liberallerin oynadığı son koz, Gülen Cemaati etrafında saf tutmak (ikincil olarak da Gül vasıtasıyla partiyi bölmeye çalışmak) oldu. Bu liberaller, Cemaat, liberalizm açısından daha büyük hüsrana yol açtı. Bu taktik hatada, AK Parti’nin hegemonyasını azımsamanın bir katkısı olduğu kesin, bu artık çürüyen bir hegemonya olsa bile.

Haberin Devamı

Sanat hayattır!

Onları ilk Mercan Dede’nin konserindeki performanslarıyla tanımıştım. Heykeltıraş ikiz kardeşler Azize ve Azime Önlü... İzmir’de, Toprak Çocukları adlı seramik atölyelerindeki eserlerini görenler bilir. Harika işler yapıyorlar. 1 Nisan’da, Alsancak Tarihi Havagazı Fabrikası’nda sergileri açıldı. 15’ine kadar oradalar. Kaçırmayın...