23.08.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Elif İpek Türer
Sevdiklerimizin yaptığı hatalara karşı söylediğimiz ilk cümlelerdendir “Üzülme, seni anlıyorum”. Peki sizce bir hata yaptığımızda bunu kendimize de söyleyebiliyor muyuz? Kendi kendimizi anlayabiliyor muyuz? Uzman Pozitif Psikolog Aydan Bayır, katılımcılarını akıllı ve iyi yaşama alternatiflerini keşfetmeye ve tartışmaya davet eden platform The School of Life’ta, “Kendimize karşı nasıl daha anlayışlı oluruz?” sorusunu sorarak eğitimler veriyor.
-İnsanlar kendilerine karşı çok mu acımasız, çok mu anlayışsız?
Bu herkes için geçerli değil. Bu konsepti hiç bilmemesine rağmen kendileriyle çok güzel diyalog kuran insanlar var. Ama “Ben nasıl bu hatayı yaptım!”a takılanlar da var. Burada nasıl bir ailede büyüdüğünüz, nasıl bir okulda okuduğunuz, kendinizi eleştirme yolunun
size ne kadar öğretildiği de önemli.
-Bu durum kadınlarda mı, erkeklerde mi daha çok görülüyor?
Dünyada da Türkiye’de de kadınlar kendine karşı daha anlayışsız. Çünkü kadınların daha fazla sorumluluğu var. İş dünyasında eskiye göre daha fazla varlar ama evdeki sorumluluklarını bırakmadılar. Sadece sırtlarına yük binmiş oldu.
-En çok neyle suçluyoruz kendimizi?
Bence “yeterince iyi değilim” düşüncesiyle. Evet, “daha fazlasını yapabilirsin” çok güzel bir motivasyon ama o zamana kadar yaptıklarını da görebiliyor olmak lazım. İnsan hayatı boyunca bir şeylerin peşinde koşmak, çabalamak zorunda değil.
-Bunun sebebi nedir peki? Mükemmeliyetçi olma isteği mi?
Mükemmeliyetçilik toplumun, okulların sürekli pompaladığı bir kavram. Onu yok edemezsiniz, sadece onunla baş etmeyi öğrenebilirsiniz. Hiç kimse size yaptığınız doğrular üzerinden takdir sunmaz. Yaptığınız yanlışları nasıl minimalize edeceğinizi söyler. Yaptığınız binlerce iyi şey olsa bile tek bir hatayla işten atılabilirsiniz mesela. Ama bir patronun “Çok iyi iş çıkardın, al sana beş günlük izin. Motivasyonunu yükselteceğine inanıyorum” demesi inanılmaz nadir bir durum.
“Hiçbirimiz mükemmel değiliz, hayat da değil”
-Hep kendi hatalarımıza, kendimizi yeterli hissedememe durumuna karşı anlayışsız olmayı mı işliyorsunuz?
Aslında eğitimlerde işlediğimiz konu hatalarımıza, yetersizliklerimize ve acı bir olay yaşadığımızda, zor bir durumda kaldığımızda hissettiklerimize karşı anlayışlı olabilmek. Bunun bencillikle kesinlikle hiçbir alakası yok. Biz kendi hatalarımızla ya da yaşadığımız acıyla iletişime geçtiğimizde empati hissi ve etrafımızla kurduğumuz iletişim de farklılaşıyor. Bu sebeple aslında anlayışlı olmak dediğimiz şey sadece kendinize değil, karşınızdakine de anlayışlı olmak. Hiçbirimiz mükemmel değiliz...
Hayat da mükemmel değil.
-Genel olarak anlayışsız olma durumunu da işliyor musunuz?
Tabii, hata olmak zorunda değil. Mesela bir başkasının üzülmemesi için kendinizi üzmek aslında doğal bir tepki ama bunu neden yaptığınızı sorgulamak lazım. Ama kendine karşı anlayışlı olmak demek başkası için kendini hiç üzmemek, sadece kendine hizmet etmek demek değil.
“Kendi hatalarını gördüğünde başkasını suçlamıyorsun”
-Şu da var; kabahati karşımızdakinde aramayı, başkalarını suçlamayı da çok severiz... Bu ikisi çelişmiyor mu sizce de?
Bence hiç çelişmiyor. Çünkü öz anlayışın üç temel etmeni var. Öz sevecenlik, ortak paylaşım, farkındalık. Farkındalık kısmında aslında kendi hatalarının, eksikliklerinin, yaşadığın acının ne içine gömüleceksin ne de onu yadsıyacaksın. Dolayısıyla kendinle dürüst bir diyalog gerçekleştirmek gerekiyor. O zaman kendi hatalarının, eksikliklerinin farkında oluyorsun ve suçu karşı tarafa atma gereği duymuyorsun.
-Peki kişisel olarak anlayışlı olmayı başarma halinin toplumsal faydası nedir?
Kendine, hatalarına anlayışlı olan insan daha fazla affediyor, daha fazla iyimserlik hali oluyor, daha fazla empati yapabiliyor, daha az endişe, depresyon, stres, kaygı duyuyor, mükemmeliyetçilik azalıyor, daha kolay sağlıklı alışkanlık kazanıyor, daha az yanlış yapma korkusu ve daha fazla sorumuluk duygusu oluyor. Kendimize anlayışlı olabildiğimiz, hatalarımızı açık ve dürüst bir şekilde görebildiğimiz zaman başkalarının da insan olduğunu ve hata yapabileceğini anlıyoruz. Eleştiri dozunu ayarlayabiliyor, karşımızdakinin yerine kendimizi koyabiliyoruz. Böylece toplumun huzuru, merhamet seviyesi de artabiliyor.
“Kendimize hata yapma alanı verebilmeliyiz”
-Atölyede ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Önce insanların kendine anlayışlı olma ve merhametle alakalı hali hazırda sahip oldukları bilgileri sorguluyoruz. Sorgulama atölyenin temel taşlarından biri. Kendimize anlayışlı olmanın tam olarak ne demek olduğunu ve ne olmadığını öğreniyoruz.
-Kendimize nasıl anlayışlı oluruz?
En temelde bilmemiz gereken şey; öğrenmenin, tecrübe kazanabilmenin tek yolunun hata yapmak olduğu. Hatayı tekrarlamaktır demiyorum. Tekrarladığınızda bu bir seçim haline gelir. Hataya takılıp kendi üzerinize gelmek yerine “Bunu nasıl çözebilirim? Ben de bu hatayı yapmak istemezdim” diyebilmek yani kendinize hata yapma alanı verebilmek önemli. Ayrıca duygularımızın farkına varmalıyız çünkü duygularımızı bizi zayıf yapan, hissetmememiz gereken şeyler olarak düşünüyoruz. Halbuki duygular içsel dünyamızla ilgili bize çok önemli simgeler verir, doğru okumak lazım.
“Mutsuz bir anne mutsuz eder”
-Kendimize karşı anlayışlı olabilmek için ilk yapmamız gereken şey nedir?
İlk şey farkında olmamız. Farkında olmak çok basit ama çok zor bir şey. Sonra acının ya da hata yapmanın evrensel olduğunu anlayacaksınız. Mesela sosyal medyada dışarıdan hayatlarını izlediğimiz insanları görünce, “Acı bunlara uğramıyor. Bir bilseler benim ne çektiğimi” diyoruz. Halbuki alakası yok! Herkesin acısı kendine.
-Annemin en çok dediği şey...
Kesinlikle! İnanın ben anneannemden öğrendiklerimi bir de Sokrates’ten öğrendim! Bu arada, bir anne kendine yatırım yapmalı ki çocuğuna faydalı olabilsin. Çünkü mutsuz bir anne mutsuz eder.
-Tabii çevresel faktörler de giriyor sanırım burada işin içine...
Kesinlikle! Çünkü etrafınızda sürekli sizi eleştiren bir figür varsa, zor bir hastalıkla cebelleşiyorsanız, bir şeyler sizin için gerçekten çekilmez bir hal aldıysa o noktada bir anda “kendime anlayışlı oluyorum” diyemezsiniz.