13.05.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
BUKET AYDIN
Son dönemde yaptığı televizyon programları ve dinimizi olduğu gibi anlatmasıyla dikkat çeken Mehmed Fatih Çıtlak ile gelişini sabırsızlıkla beklediğimiz Ramazan ayını konuşmak için buluştum. Fatih Çıtlak’la İnsan ve İrfan Vakfına ait Sümbül Efendi Konağı’nda yaptık bu sohbeti. Bu Ramazan kendi deyimiyle hangi abuk sabuk tartışma ve haberlere maruz kalacağız merakı içerisinde olan Çıtlak’ın uyarısı kulağa küpe olacak nitelikte: “Gün içerisinde devamlı sofra telaşı içerisinde bulunmak Ramazan’ın ruhuyla uyuşmuyor”.
- Herkes biliyordur ama yine de sormak isterim neden ramazan ayı 11 ayın sultanı?
Allah Teâlâ yaratmış olduğu mahlûk içerisinden insanı, şehirler içerisinde Mekke’yi, günlerden Cuma’yı, gecelerden de Kadir Gecesi’ni seçmiştir. Aylardansa Ramazan ayını mübarek ve fazilet açısından üstün kılarak seçkin hale getirmiştir. Bu sebepten Ramazan 11 ayın sultanı olarak kabul edilir. Şüphesiz bunda Kur’an-ı Kerim’in Ramazan ayında indirilmesi büyük rol oynamaktadır nitekim Kur’an-ı Kerim’de de bu hususa dikkat çekilmiştir.
- İnananlar için fırsat ayı diye bir tabir vardır, Ramazan için öyle mi gerçekten?
Kur’an-ı Kerim’de Ramazan ayı ve başta oruç olmak üzere bu ayda yapılan ibadetlerin Allah Teala’ya yakınlık için bulunmaz, eşsiz fırsatlar olduğuna dikkat çekilmiştir. Senenin tüm günlerini insan ölünceye kadar hatta kıyamete kadar oruçla geçirse Ramazan ayında tuttuğu bir gün orucun sevabına denk olmayacağı gene hadis-i şeriflerde bildirilmiştir.
- Oruç tutmak sadece yemek, içmekle ilgili bir durum değil biliyoruz. Oruç neleri kapsar?
Oruç; kalpte Allah muhabbetini bulabilmek, Allah’a yakınlığı elde edebilecek şekilde bir ahlaka bürünmek için bizlere farz kılınmıştır. Yemek, içmek gibi hayatın rutin alışkanlıklarından bir müddet uzaklaşıp, asıl ihtiyacımız olan manevi varlık ve kıymetimizi anlamak içindir oruç. Dolayısıyla sadece yemek ve içmeyi kesmek her ne kadar görünür kısımda bizi oruçlu gibi gösterse de hal, hareket ve ahlakımıza dikkat etmek, Kur’an-ı Kerim ve kâinattaki tüm ayetleri anlamak için gayret içerisinde bulunmak orucun kapsadığı alanı göstermektedir.
“Çok yemek dinimizce neredeyse haram”
- Oruç açmada hurma neden bu kadar önemli?
Hurma meyvesinin faydalarını uzmanlar anlata anlata bitiremiyor. Bilhassa insanın beslenmesi açısından içinde ihtiva ettiği değerler göz önünde bulundurulduğunda adeta metabolizma için eksiksiz bir yiyecek olduğu bugün ciddi kaynaklarda tespit edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de de hurmanın mucizevi yaradılışı hakkında ayetler vardır. Hurma birçok şekilden insana benzer. Hurma ağacının dişisi ve erkeği vardır. Dişi olandan belli bir süre zarfında adeta doğum gibi yavru hurma fidesi çıkar. Bu fide anne ağacın gövdesinden kesilir, yakın bir yere dikilir. Anne ağaçtan uzak yere dikilirse hurma fidesi ölür. Aynı çocuk bakımı gibi bir müddet yavru hurma ağacı annesinin yanında bulunur. Altmış yetmiş sene yaşar, herhangi bir azası kesildiğinde oradan çıkmaz, yani insan vücudu gibi. Hurmaya ilaç da atılmaz. En iyi ilaçlama yöntemi ölmüş olan hurma ağaçlarının kütüklerinin hurmalıkta yakılarak küllerinin ağaçlar üzerine serpilmesidir.
- Bütün gün aç kalıp, akşam mükellef sofraların kurulması oruç tutmanın felsefesine ne kadar uygun?
Ramazan’da yemeyi içmeyi düşünmemek, daha fazla maneviyat ve Kur’an-ı Kerim’le meşgul olmak için oruçla bu ayı geçiriyoruz. Gün içerisinde devamlı yemek, sofra telaşı içerisinde bulunmak Ramazan’ın ruhuyla uyuşmuyor. Ama Ramazan bereketi olsun diye iftar yemeğine ve misafirlere özenmek; gerek aile içinde gerekse davetlerde daha itinalı davranmak bu ayın ecir ve sevabını kazanmak içinse; yerinde ve pek güzel bir adettir. Ama bunu yarış haline getirmek, israf boyutlarına çıkarmak ve kişinin kendisini belli saatlerde frenleyip sonra da tam bir zevk yaşamak için sofra kurmaya yönelmesi orucun ruhuyla bağdaşmaz. İnsanların iftar yemeği verdiklerinde bunu ne niyetle yaptıklarını bizler bilemeyiz. Lakin şu unutulmamalıdır ki tüm yaptığımız ameller niyetlerimize göre karşılık bulur. Her halükarda çok yemenin dinimizce neredeyse haram sayıldığı unutulmamalıdır.
Ramazan nasıl geçirilmeli?
- İftar çadırları çok önemli bir geleneğimiz haline geldi. Tam da İslam’ın özü, felsefesi, amacı gibi...
Aslında doğru konuşmak gerekirse iftar çadırları olması gereken bir uygulama değil. Yapılması gerektiği halde ihmal edilen güzel ve faziletli icraatın yokluğunu telafi etmeye çalışmaktır. Şöyle ki; aslolan insanların kendi evlerinde kapılarını açarak fakir fukarayla ekmeğini ve sofrasını bölüşmesidir. Kendi sokağında, mahallesinde aç insan olmamasına her daim dikkat edip, şayet varsa bunları bulup, yedirip, içirip giydirmektir. Evlerimizde açamadığımız sofralarımızı belediye yahut hayırseverler aracılığıyla çadır iftarları şeklinde telafi etmeye çalışıyoruz. Tabii ki çok çok güzel bir faaliyet fakat İslami açıdan güzeli ve olması gereken nedir diye sorarsak cevabı kendi soframızdan, fakir fukarayı kendimizin arayıp bulmasından geçiyor.
- Bir insan Ramazan ayını nasıl geçirmeli?
Ne hikmetse Ramazan’la beraber dini hükümleri sulandırmak ve tartışma mevzu yapmak adet haline gelmiştir. Mesela dindar olduğu halde veya oruç, namaz gibi ibadetlerle meşgul olmasına rağmen bazı insanların nasıl yanlış davrandıklarıyla alakalı haberler, vakalar bir anda gündeme oturuverir. En çok müracaat edilen sulandırma hareketiyse Kur’an-ı Kerim’i Resulullah’sız anlatma faaliyetleri ve “Ben bunu yeni buldum” furyasıyla başlayan sözüm ona reformist hareketler Ramazan’da ısıtılarak servis edilir. Bakalım bu Ramazan hangi abuk sabuk konuşmalara, tartışma ve haberlere maruz kalacağız merakla beklemekteyim. Hâlbuki böyle mi olmalı? İnsanlığı ve güzel ahlakı kaybetmekle karşı karşıya olan bizler Ramazan’ı ayrıştırmak ve birbirimize hücum etmek için değil, anlamak, anlaşmak, hakikaten de muhabbetle geçirmek için bir fırsat olarak düşünmemiz daha uygun değil mi? Ve niçin kendimizce biz dini iyi anladığımızı düşünerek başkalarını yargılıyoruz? Acaba din hakkında konuşan insanlar Kur’an-ı Kerim, dini bilgiler ve Efendimiz’in(sas) hayatı hakkında başka mevzuları araştırırkenki ciddiyetlerini takınmaktan imtina ediyorlar. Popüler yahut genel kültür üzerinden dini okumaya çalışmak, bu yanlışlık ve ayrılık tohumlarını daha çok beslemekte. Din anlaşılınca yaşanmaz, yaşanınca anlaşılır.
Oruç fidyesi nedir?
- Çeşitli sağlık sebepleri nedeniyle çok isteseler de Oruç tutamayanlar için de tavsiyeleriniz var mı?
Sağlık sebepleriyle oruç tutmayanların durumunu Kur’an-ı Kerim ayetleri çok güzel bir şekilde açıklamaktadır. Vatanı, milleti, komşuları hatta dünyada yaşayan tüm insanlığı dualarına katarak onlarla gönül birliğini yaşayabilir. Bir çiçeği sulamak, kuşlara yem atmak bile dinimizce nafile ibadet sayılmıştır. İnsan yapabildiği kadarıyla mesuldür. Takat ve gücünün yetmediği şeylerden Allah Teala hiç kimseyi mesul tutmadığını gene Kur’an-ı Kerim’inde merhametle açıkça beyan etmiştir.
- Oruç tutamayanlar için oruç fidyesi var. Bu nedir? Fidye neye göre belirlenir? Kimler fidye verebilir? Şartları nedir?
Bakara Suresi ayet 184’te oruç tutma ihtimali olmayan, yani sonradan sıhhatine kavuşma ihtimali bulunmayan kimselerin maddi imkanları elindeyse 60 gün bir fakirin karnını doyurabilecek miktardaki parayı vermesine fidye denir. Bu durum açık bir şekilde ayet-i kerimede geçmektedir. Fidyede ölçü az evvel söylediğimiz üzere günlük bir kişinin karnını doyurmak için harcadığı para miktarıdır. Bunun asgari yani taban diyebileceğimiz miktarı belli gıda ürünlerinden hesap edilerek insanlarımıza ilan edilmektedir. Keyfi olarak oruç tutmayan bir kişi orucunu kaza etmeli ve Allah Teala’dan affını isteyerek tövbede bulunmalıdır. Geçici bir süre hastalık, takatsizlik yahut şartların el vermemesi durumunda normal imkanlara kavuşan kişi fidye vermez, günü gününe kaza tutar.
- Zekât nedir? Sadece Ramazan ayında mı verilir?
Zekât; belli bir maddi duruma sahip olan her mü’minin senede bir kere fakir fukaraya vermesi gereken mal yahut paradır. Zekât, İslam’ın 5 ana temelinden birini oluşturur ki Kur’an-ı Kerim’de namazdan sonra en çok emredilen ve üzerinde durulan farzlardandır. Zekâta sadaka da denmiştir ama teknik manada sadaka ayrı, zekât ayrı özelliklere sahiptir. Bu müstakil, kendi içinde birçok hükmü bulunan genişçe bir mevzudur ve öyle bazılarının zannettiği gibi çok büyük miktarlar insanın ticaretini, maişetini sekteye uğratacak ölçüler mevzubahis değildir. Zekât emri Ramazan ayında indiği için Ramazan’dan Ramazan’a zekât vermek gibi bir adet oluşmuş. Tabii bunun yanında Ramazan’da yapılan güzel davranış ve ibadetlerin çok daha fazla sevap kazandırıyor olmasının da hiç şüphesiz etkisi büyüktür. Ama zekâtın süresi zekât verebilecek duruma geldikten bir sene sonrasıdır ki bu durumda Ramazan’ı beklemek yani zekâtı geciktirmek doğru bir davranış değildir. Ama öncesinde Ramazan ayına denk getirerek zekât vermek güzel bir davranıştır.
“Sabır ulvi bir ahlaktır”
- Allah sabredenlerle beraberdir... Oruç, insanı bütün zevklerin, güzelliklerin kaynağı olan yokluğa götürür diyor Hz Mevlana…
“Allah sabredenlerle beraberdir” sözünü anlamak için önce sabrın ne olduğu hakkında bilgi sahibi olmamız şarttır. Sabır; birkaç kısma ayrılan çok önemli ve ulvi bir ahlaktır. Neredeyse dinin, inanç dünyamızın tamamını içine alır. Şöyle ki; Allah Teala’nın emrettiği gibi yaşamak ve Resulullah Efendimiz’in(sas) ahlaki özelliklerini son nefesine kadar taşımak için gayret etmek sabırdır. Herhangi bir haksızlığa maruz kaldığınızda veya bir yerde bir zulüm gördüğünüzde bunu düzeltmek için elinizden geleni meşru şekilde yapmak, hukuki ve insani mücadeleyi en sonuna kadar yani o haksızlığı ortadan kaldırıncaya değin vazgeçmeden uğraşmak da sabırdır. Tabiatıyla bu durum devamlı zevk ve sefa içinde olan bir insanın harcı değildir. Daimi bir gayret ve azim, kararlılık sabır için şarttır. İşte Hz. Mevlana buna işaret etmektedir.
- Sabrın mükâfatı nedir peki İslam dünyasında?
Sabrın mükafatına gelince... Kişi bu güzel davranışları ne niyetle yapıyorsa karşılığında da onu bulur. Mesela işinde başarılı olmak için sabrediyorsa başarılı olur. “İnsanlar iyi ve güzel desin” diye sabrediyorsa karşılığında insanların iltifatını kazanır. İyi çocuk yetiştirmek için sabrediyorsa nispeten bunda da muvaffak olur. Ahiretteki derecesi için sabrediyorsa o dereceye kavuşur. Allah için sabrediyorsa Allah’a yakınlık ve vuslat bulur.
- Peki, Müslümanlığın diğer ibadetlerini yerine getiremese de oruç tutan çok büyük bir kesim var. 1 ay nefislerine sahip çıkıp sonra eski hayatlarına geri dönüyorlar...
Bazı ibadetleri yapamasa da insanlarımızın oruç ibadetine karşı ilgisi içlerindeki imanın bir alametidir. “Oruç tutmazsak ayıp olur” diye yapılan şey her ne kadar şekil olarak oruca benzese de oruç ibadetiyle alakası yoktur çünkü oruç Allah için tutulur. Kur’an’a, İslam’a, dine yani kalbimizdeki ve ruhumuzdaki iman cevherine sahip çıkmak için oruç tutarız. Bir ay oruç tutup sonra her türlü kusur ve kabahate dönüş yapanlara gelince... Aslında bu kimseler orucun manasını pek kavrayamamış insanlardır. Şayet anlasalardı muhakkak hayatlarındaki bu değişiklik Ramazan’dan sonra da kendisini gösterirdi. Bu hataya düşenlere biraz da esprili cevap vermek lazım. Bir futbol takımı düşünün, maçlar başlamadan önce bir ay kampa giriyorlar ve burada en güzel şekilde hazırlıklarını yapıyorlar. Sonra ligler başlıyor, hiçbir maça çıkmıyorlar. Bu sefer adama sorarlar “Sen bütün sene oynamayacaksan niçin kampa girdin? Kampa girip en güzel şekilde hazırlığını yaptıysan niçin bu birikimini kullanmıyor ve bu hazırlığı boşuna yapmış bir duruma düşüyorsun? Şu unutulmamalıdır ki tüm günler, geceler, aylar, nefis ve nefesler Allah’ındır. Camiinin Allah’ı da sokağın, tatil köyünün, işyerinin, sayfiye ve sahil yerlerinin de sahibi aynı Allah’tır. O halde Ramazan ayını adeten değil Allah’ın beyan ettiği ibadeten yani ibadet şuuruyla yerine getirmek bu sun’i motivasyonun da hastalık haline gelmesini önleyecektir.
“Çocuklara oruç tutmak farz değil”
- Çocuklara ramazanın önemini, orucu anlatmak için ne yapmalı?
Çocuklara sadece Ramazan’ı değil dini açıdan ve güzel ahlak perspektifinden her şeyi ancak büyükler olarak ciddiyet ve muhabbetimizi göstererek anlatabiliriz. Şuursuzca sadece adet olarak yapılan dini ibadet ve hareketlerimiz belki çocuklarımıza bir davranış şekli olarak geçebilir fakat basit bir taklitten ibaret kalır. Taklit; tefekkürsüz yani derin düşünce olmadan yapılan hareketlerinin tamamına denir ve taklitte kalmak hiçbir zaman insana yakışmayan sıfatlardandır.
- Biz küçükken sahura kalkar, öğlene kadar oruç tutardık ve de tam gün oruç tutabileceğimiz yaşlarımız beklerdik. Bazı hocalar çocuk orucuna pek de sıcak bakmıyor galiba neden?
Çocuklara oruç tutmak farz değildir fakat hem alışmaları için hem de toplumdan dışlanmadan, büyükleriyle beraber aynı heyecanı paylaşmaları için paşa orucu yahut çocuk orucu gibi uygulamaların yapılması çok hoş karşılanmıştır. Böyle düşünmeyen kimseler bizi pek bağlamaz. Dinin hiçbir uygulaması ciddiyetsizlikle bağdaştırılmamalıdır. Ama bunun haricindeki bu nevi uygulamaların yani çocukları dini inanç dünyamızdaki güzelliklere alıştırmak için yapılan davranışların gerçekten Hoca vasfını hak etmiş hiçbir kimse tarafından kötü karşılanması mümkün değildir. Tam tersine çocukları alıştırmak için yapılan bu ibadetleri lüzumsuz sayan, küçük yaşta namaz kılmayı, Kur’an okumayı bağnazlık görenlerin sayısı pek çoktur. Bunlar bir oran yahut kıyasa vurulduğunda çocuklara dini sevdirmek için yapılan hareketleri beyin yıkamak ve çocukları lüzumsuz şeylerle meşgul etmek görenlerin sayısı epeyce fark atar. Bunlara pek de takılmamak lazım. Bu kadar çok güzellik varken çirkinlikle uğraşmamak herhalde en iyisi.
- Orucu neler kesin olarak bozar?
Orucu bozan şeyleri özetle şu şekilde sıralayabiliriz:
-Oruçlu olduğunu unutarak bir şey yemek orucu bozmaz, bilerek bir şey yemek ise orucu bozar.
- Boğaza kaçan yağmur, kar veya doluyu yutmak orucu bozar
- Abdest alırken boğazına veya burna su çekerken genzine suyun kaçması orucu bozar
- Dişleri arasında kalan nohut tanesi kadar şeyi yemek orucu bozar
Bu hususlar ilmihal kitaplarında detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Merak edenler, orucu bozan diğer şeylere ve detaylarına ilmihal kitaplarından bakabilirler.
- Oruç tutunca ben sinirliyim deyip herkese bağıranlar kötü davrananlar var. Mesela oruç tutup trafikte kavga edenler, küfür edenler. Bu davranışlar orucu bozmaz mı?
Kızgınlık ve saygısızlığını oruç maskesi takarak yapmak çirkin bir harekettir. Oruç tutup trafikte kavga edenlere gelince. Şu yaşıma kadar oruçlu olmayanların daha çok kavga ettiğini tecrübeyle yaşamışımdır. İkisi de şık hareket değil ama bu nevi davranışlar orucu bozar mı diye sorarsanız şöyle cevap verebilirim.
Bir öğretmen şefkatle, sabır ve merhametle talebelerine eğitim vermeli. Peki, böyle olmasa, sinirlense, sabırsız şekilde talebeyi azarlayarak başından savsa durum ne olur? Evet, öğretmenliğin gereğini tam bir şekilde yerine getiremez ama bu davranışı yaptı diye “Bu kişi öğretmen değildir” diyebilir miyiz? Bu kimse o saha içerisinde şık olan şekilde hareket etmemiştir. Öğretmenlik vazifesi ve sıfatı kaybolmamıştır. Dolayısıyla orucu bozan şeyler bellidir. Oruca yakışan, yakışmayan hareketler de bellidir. Biz ne hikmetse hoşgörüyü sadece ahlaksız, kanun tanımayan, terbiyesiz olan insanlar için geçerli görürüz. Arada bir iyi olmaya çalışan insanları da hoş görmek herhalde daha insani bir yaklaşım olacaktır. Hatalar ve yanlışlıklar üzerinden değil, yapmak istenilen iyilikler üzerinden bakarak birbirimizi anlamaya çalışırsak; en sonunda güzel ahlak kendisini gösterecek ve neticede insanlık kazanacaktır.
-Oruç açmadan önce yani iftar öncesi sofrada beklemek sevap mı?
Orucu açmadan evvel iftar sofrasına oturup önümüzdeki nimetlerin helal mi haram mı olduğunu tefekkür etmek ve Allah Teala’nın üzerimizdeki sayısız nimetlerini düşünerek sabırla, zikirle, duayla Allah’a muhabbet ederek bulunmak hakikaten çok sevap ve güzel bir davranıştır.