Pazar16 yaşında 25 bin plağı vardı

16 yaşında 25 bin plağı vardı

21.07.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

16 yaşında 25 bin plağı vardı

16 yaşında 25 bin plağı vardı





İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’ndan Yaşamboyu Başarı Ödülü aldınız. Türkiye’den aldığınız ilk ödül mü?
Bu benim Türkiye’den aldığım ilk ödül değil ama ilk müzik ödülüm.

Neden bu ödülü size bu yıl verdiler?
Vakıf klasik müzik, sinema ve diğer sanat kollarında ödül veriyordu. Bugüne dek caz dalında bir ödül vermediler. Ödülü ilk kez bana vereceklerini söylediklerinde onur duydum. İki önemli insan olmasaydı ben bu ödülü alamazdım: Nejat Eczacıbaşı ve abim Nasuhi Ertegün. Bir de üçüncü biri var minnettar olduğum: Yıllardır meslektaşım olan Arif Mardin. Eczacıbaşı sanatın gelişimi için Türkiye tarihindeki herkesten daha çok emek verdi. İstanbul’u dünyadan sanatseverlerin uğrak yeri yaptı. Dünyanın en ünlü müzisyenlerini Türk halkına ilk kez o getirdi. Nejat Bey’in bir rüyası da Türkiye’de bir modern sanat müzesi açmaktı. Ama İstanbul’daki geri kafalı bir takım bürokratlar yüzünden bu proje durduruldu. Gerizekalılar... (Gülüyor. Ahmet Ertegün tüm röportaj boyunca yalnızca bu kelimeyi Türkçe söyledi)

Siyah müzisyenleri beyazlarla aynı sahnede ilk siz buluşturdunuz. Bu o dönem için çok zor bir işti. Bu fikir nereden geldi?
Abim Nasuhi ve ben çocukluğumuzdan beri caz fanatiğiydik. Altı-yedi yaşımdan beri caz ve blues dinliyorum ben. Ve 16-17 yaşıma geldiğimde bizim 25 bin plaklık bir caz ve blues koleksiyonumuz oldu. Bu, dünyadaki en büyük koleksiyonlardan biriydi. Yalnızca cazı öğrenmiyor aynı zamanda caz hakkında yazıyorduk. Abim Los Angeles’taki UCLA’de ders verdi. Önemli bir caz eleştirmeniydi. Biz daha Atlantic’i bile kurmadığımız dönemde abim Jelly Roll Morton ve Kid Ory gibi New Orleans’ın en önemli cazcılarının müziklerini kaydetmişti. Sonra cazdan popa atladık. Ben Atlantic Records’ı kurduğumda yalnızca modern caz kaydetmiyorduk aynı zamanda Amerika’daki siyahların dinleyebileceği albümler yapıyorduk. Bu bizim hobimizdi ama sonra işimiz oldu.

Siz Britanya’nın Cream, Led Zeppelin gibi ünlü rock’çılarını da Amerika’da ilk imzalayan şirketsiniz. Bu nasıl oluyor? Yani o ülkede dinlenmeyen müzikleri bir anda moda yapıyorsunuz...
Erken rock’n roll döneminden bazı isimlerle özellikle ilgilenmiştim. Elvis Presley’i alamadık ama Buffalo Springfield, Young Rascals, Vanilla Fudge gibi ilk rock’n’roll gruplarını hep biz imzaladık. Ve İngilizler... Jimmy Page, Eric Clapton, Jeff Beck gibi İngilizler muhteşem blues müzisyenleriydi. Tüm bu insanlarla arkadaş olduk. Müzisyenlerin müziklerini takdir ettiğinde onlar da seni takdir ederler. Bizim başarımız bu yüzdendir.

Son yüzyılın en büyük sanatçılarıyla çalıştınız. "Müziğin gidişatını sonsuza dek değiştirdi" diyebileceğiniz biri var mı?
Oh! 20. yüzyılda müziği herkes için sonsuza dek değiştiren bir tek kişi tanıyorum ve o Louis Armstrong’dur. Louis Armstrong benim arkadaşımdı. Ne yazık ki ben onun müziğini kaydetme fırsatını hiç yakalayamadım ama o benim arkadaşımdı. Onun müziğini çok sevdim. O, dünyaya müziği içinde hissetmeyi öğretti. Onun söyleyişi ve çalışı tüm dünyanın söyleyişini ve çalışını sonsuza dek değiştirdi.

Kimle anlaşma imzalamak zor oldu?
Anlaşma imzalaması en zor olanlar tabii ki imzalayamadıklarımız! Yani Atlantic için kayıt yapmamış herkes (gülüyor).

Bazı sanatçılar sizinle çalışmaya başladıklarında zaten yıldızdılar. Ama bir de sizin yıldız yaptıklarınız var...
Pek çok isim var. Otis Redding, Wilson Pickett, Aretha Franklin gibileri bizimle anlaşma imzaladıktan sonra yıldız olan en önemli isimler. Ve bir de tabii yeni kuşaktan Jewel, Kid Rock ve Brandy var. Onlar da Atlantic’le başladılar.

Zamanında yeni sanatçılarınızı daha çok kulüplere gidip bizzat dinleyerek seçtiğinizi duymuştum. Doğru mu?
Kulüplere giderdim tabii insanları dinlemek için. Kimlerin çaldığını, insanların neyi ne kadar sevdiklerini anlamanın en iyi yolu buydu. Biz sanatçıları canlı dinlemek isterdik anlaşmadan önce. Ama imzaladığımız isimlerin çoğunu ya başka birinden duymuş olurduk ya da menajer ve avukatlar aracılığıyla bize ulaştırılan demo kasetlerden seçerdik.

Bir sanatçının yıldız olabileceğini nasıl anlarsınız?
Hep anladığını sanırsın ama çok sık yanlış yaparsın. Bizim şirketimizdeki ünlü sanatçıları tanırsınız ama ünlü olan her sanatçı için en az dört-beş tane, kulüplerde tanınan ama ünlü olmamış sanatçımız vardır. Yani her zaman bilemeyiz. Ve fakat şu anda çok büyük bir yıldız olacağını düşündüğüm 15 yaşında bir kızla çalışıyorum. Muhteşem bir şarkıcı o. Adı Diane Bianchi. Altı ay daha kayıt yaparız. Sanırım ilk albümü bir yıldan önce çıkmaz. Çok genç bir kız.

Ahmet Ertegün’ün şirketi Atlantic Records, 1955’te Elvis Presley’in menajeri Albay Tom Parker’a anlaşma karşılığı 25 bin dolar teklif etti. Ama RCA’in teklifi karşısında Kral’ı ellerinden kaçırdılar. "Sizinle çalışsaydı nasıl bir kariyeri olabileceğini hiç düşündünüz mü?" sorusunu şöyle yanıtlıyor Ertegün:
"Bence kariyeri çok farklı olurdu bizimle çalışsaydı. Çünkü biz onu öyle bir ‘şekerli (abartılı) pop’ kariyeri yapmaya zorlamazdık.Özellikle o korkunç filmleri yapmasına izin vermezdik bir kere. Çok kötü ve acınası bir şekilde yönlendirilen bir kariyerdi onunki. Onun yetenekleri arkaya itildi. Ama tüm bunlara rağmen muhteşem bir sanatçıydı o."