07.10.2022 - 04:33 | Son Güncellenme:
DUYGU ERDOĞAN
DUYGU ERDOĞAN- A AD Architects Kurucusu Mimar Ayşegül Güner, yurt içi ve yurt dışında, özellikle sağlık yapıları, eğitim alanları, endüstriyel yapıların dönüşümü özelinde çalışıyor. Tasarımla sanatı buluşturan yapılar oluşturmaya özen gösteren Güner, özellikle eğtim ve sağlık yapılarında mimarinin önemine sık sık vurgu yapıyor...
Tasarımlarınızı yaparken odak noktalarınız neler? Özellikle sağlık ve eğitim yapıları daha dar bir perspektif sunarken bunlara nasıl kendi dizaynınızı uygulayabiliyorsunuz?
Öncelikle her projemizde işverenin beklentilerini dinliyoruz. Hatta dinlemek de yeterli olmuyor onlara kendilerini daha fazla sorgulatacak, beklentilerini iyice su yüzüne çıkartacak sunumlar hazırlıyoruz ve sunumları takip ederken konuşmalarını istiyoruz. Bu sunumlar sonrası alınan notlar bir araya geliyor ve yapının fonksiyonu ile birleşerek bir tasarım yolculuğu başlıyor. İşte bu yolculuğa çıkarken hikâyemiz de başlamış oluyor.
Yapılarda tasarımınız sanatsal bir dokunuşla işlendiği görülüyor...
Az önce bahsetmiş olduğum başlayan hikâye kesinlikle insana dair bir hikâye. Çünkü mekânlar mimarlar tarafından insanlar için tasarlanır. İnsana dair olan ve hikâyesi başlamış olan projemiz, kendi sanatsal özgün varlığını oluşturmaya başlıyor. Projede bütün sanatsal öğeler bir bütün halinde birbirine gönülden bağlı ilerliyor. Birçok sanatçı ile birlikte çalışıyoruz işin bu gelişim safhasında. Böylece proje bittiğinde oluşturduğu hissiyat da aslında, “Her şey birbirini tamamlıyor; bu nasıl oluyor?” dedirtiyor işverenlerimize ve misafirlerimize. Biz de cevap olarak, bu aslında sizin hikâyeniz diyoruz.
Yurt içi ve yurt dışında yaptığınız birkaç projeden örnekle, alanı kullananlar ve faydalananlar için nelere dikkat edersiniz?
Mesela Nişantaşı Üniversitesi Sadabad Kampüsü projemizden bir örnek verebilirim. Alanı kullananlar öğrenme isteği ile üniversiteye başlamış olan gençler. Aslında hayata bir geçiş köprüsü özelliği taşıyan bir üniversite kampüsü bu. Fabrika yapısından üniversite kampüsüne dönüştürdüğümüz bu projede aslında yapıda en çok gençlere yönelik esnek kullanımı baz aldık. Bütün alanları onların farklı şekilde kullanabilecekleri fonksiyonlarla zenginleştirmeye çalıştık. Koridorlar aynı zamanda sosyalleşebilecekleri alanlara dönüştü. Tamamen çelik ve cam kullanarak yapıyı da aslında onlar gibi genç ve spor bir kimliğe büründürdük. Amfilerde yine gençlerimizin tanışmalarını istediğimiz bilim adamlarımızın fotoğraflarını ve önemli izlerini bıraktık. Yönetim bölümlerini öğrencilerden koparmadık. Aslında yönetimin de kampüste öğrencilerle iç içe çalışmasını sağladık. Yaşayan, dinamik ve sürprizli bir proje oldu.
Sürdürülebilirlik kapsamında projelerinizde hangi koşulları öncelersiniz?
Sürdürülebilirlik, çalışmış olduğumuz projenin geleceğini de hayal ederek yapılan tasarım ile gerçekleşebiliyor ancak. Kullanım amaçlarında oluşabilecek değişiklik ön görüleri, esnekliği kaldırabilecek bir planlama projede çok önemli. Buna bağlı olarak yapılacak olan malzeme seçimleri sürdürülebilirliğin olmazsa olmazları. Bir mekanın açılışından sonra beşinci senesine geldiğinde bile hala değişiklik ihtiyacına uğramamış, malzemelerinde ciddi bir bakıma girmemiş olduğunu gördüğümüz an sürdürülebilir bir proje yarattığımızı anlıyoruz.
Metaverse evreni sizin için ne ifade ediyor, burada neler üretiyorsunuz?
Metaverse bizim yaklaşık bir yıldır yoğun şekilde üzerinde çalıştığımız bir platform. Biz şu anda “mix-used” yüzeyler, yani insanların girdiklerinde birçok hizmet alabilecekleri bir proje üzerinde çalışıyoruz. Bizim için mimarinin geleceği Metaverse. İnsanlığın önümüzdeki yüzyılda bu platformdaki mekanları kullanacaklarını düşünüyorum. Mimarlar da artık sanal ortamda insanlar için adı mekan olmayan kullanım alanları tasarlayacaklar bence.
Kişilik özelliklerini çözmeye çalışıyorlar
Geleneksel ve modern konut projelerinde hangi özelliklere tasarım boyunca dikkat edersiniz?
Konut projelerinde o konutta yaşayacak olan kullanıcıların kişilik özelliklerini yoğun bir şekilde çözmeye çalışıyoruz. Hatta bazen işverenlerimiz bulduğumuz sonuçlara şaşırıyorlar. Bu hem eğlenceli hem de çok zor oluyor aslında. İnsanlar evlerinde neler beklemeleri gerektiğini çok da bilmiyorlar; çünkü bu hayat yoğunluğunda aslında kendilerinden ne beklediklerini de unutuyorlar. Tasarıma başlamadan önce oldukça yoğun toplantılarla işverenimizi biraz yorarak öncelikle bunları anlamaya çalışıyoruz. Sonra gerisi çorap söküğü gibi geliyor.
Sürekli üretken kalmayı, bakış açınızı geliştirmeyi hangi özelliklerinize ya da çalışmalarınıza bağlarsınız?
Sürekli üretken kalmayı aslında seyahatlerime, araştırmalarıma, insanlara olan merakıma ve tasarıma olan aşkıma bağlıyorum. Mimarlık sadece yapı tasarımı değil benim için. İnsana direkt temas eden çok önemli bir tasarım mesleği. Hayat tasarıma olan aşk ile çok güzel işte. Bu sebeple içimdeki bu heyecan her gün artıyor. Her yeni gün benim için yeni bir proje ve yeni bir tasarım heyecanı barındırıyor.