07.10.2022 - 04:48 | Son Güncellenme:
EBRU SUNGUR-
EBRU SUNGUR- O , Eskişehir’de F-4’leri her duyduğunda başını heyecanla gökyüzüne kaldıran bir kız çocuğuydu. Önceleri onlardan birinin içinde engin semalarda yol almayı düşledi. Sonra düşlerin yerini merak aldı: Bu kocaman çelik kuşlar nasıl uçuyor? Ve bu merakın peşinden gitti. RollsRoyce Türkiye Ülke Direktörü Görkem Kiriş Gümüşel’in en büyük mutluluğu, her iş gününde yeni bir şeyler öğrenmesi. Şimdilerde en büyük heyecanı, başta hidrojen olmak üzere dünyayı karbon egemenliğinden kurtaracak teknolojik gelişmeler.
Bize kariyer yolculuğunuzdan bahsedebilir misiniz? Kilometre taşlarınız, kırılma noktalarınız, planlarınız neler oldu?
Rolls-Royce’un Türkiye ve Orta Asya Pazarlarından Sorumlu Ülke Direktörüyüm. Bu görev kapsamında Rolls-Royce sivil havacılık, savunma, güç sistemleri ve elektrikli sistemlerini içine alan tüm iş birimlerinin konumlandırmasından ve performansından sorumluyum. Şirkete katıldığım 2014 yılından bu yana müşteri iş yöneticisi sorumluluğunu da sürdürüyorum. Müşteri memnuniyetini merkeze alarak bölgedeki genel müşteri portföyünü yönetiyor ve özellikle sivil havacılık ve savunma sektörlerindeki müşterilerimize destek oluyorum. Rolls-Royce’taki görevlerimin yanı sıra BCCT (İngiliz Ticaret Odası) ve TBCCI (Türk İngiliz Ticaret ve Sanayi Odası) gibi kâr amacı gütmeyen organizasyonlarda yönetim kurulu üyesi olarak Türkiye ve Birleşik Krallık arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesine ve stratejik iş ortaklıklarının kurulmasına destek oluyorum. Profesyonel kariyerime 1997 yılında TEI’de (TUSAŞ Motor Sanayii A.Ş.) başladım. Bu şirkette 17 yıl pazarlama, satış, iş geliştirme gibi farklı birimlerde çeşitli görevler üstlendim. Şirketin Türkiye başta olmak üzere, Orta Doğu, Uzak Doğu ve Avrupa pazarlarında iş geliştirme faaliyetlerinde aktif rol aldım. Bu dönemde, ayrıca SASAD (Savunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği) bünyesindeki strateji kurulunda etkin rol alarak, savunma sanayii kuruluşlarının stratejilerinin oluşturulmasına katkıda bulundum. Türkiye’de havacılığın kalbi diyebileceğimiz Eskişehir’in semalarında uçan F-4 savaş uçaklarının sesiyle büyüdüm. Havacılık sektörü bu sebeple çocukluğumdan başlayarak içimde kök saldı diyebilirim. Bu anlamda, bu sektörde faaliyet gösteren şirketlerde çalışma fırsatı bulmak benim için büyük bir şans oldu. 25 yıllık çalışma hayatım süresince, görev yaptığım her iki şirket de bana kişisel gelişim alanında çeşitli fırsatlar sundu. Farklı kültürlerden insanlarla birlikte çalışmak bana farklı bakış açıları kazandırdı. Geride bıraktığım yılları gözden geçirdiğimde görüyorum ki, işimin en sevdiğim yanı her gün bana yeni bir şeyler öğretiyor olması. İş hayatı, bitmeyen bir okul gibi benim için.
Rolls-Royce’un Türkiye operasyonu hakkında bizleri bilgilendirebilir misiniz?
Rolls-Royce, dünyanın önde gelen küresel güç gruplarından biri. Temiz, güvenli ve rekabetçi çözümler sunan en son teknolojilere öncülük ediyoruz. Sivil havacılık, savunma, güç sistemleri ve elektrikli sistemler olmak üzere dört temel iş bölümünde faaliyet gösteriyoruz. 1990 yılından bu yana Türkiye’de faaliyet gösteren Rolls-Royce Güç Sistemleri (Rolls-Royce Power Systems) iş birimimiz mtu markası altında motorlar üretiyor. mtu bünyesinde İstanbul’da bir üretim tesisimiz ve ofislerimizin yanı sıra ülke çapında temsilciliklerimiz bulunuyor. Türkiye genelinde yaklaşık 150 çalışanımız var. Sivil havacılık alanında, turbofan uçak motorlarımız yaklaşık 30 yıldan bu yana üretilen her yeni modelle birlikte yeni performans ölçütleri belirleyip, mümkün olanın sınırlarını zorlamaya devam ediyor. Halihazırda Rolls-Royce’un ürettiği ürünlerle 100 milyon saatten fazla uçuş gerçekleştirilmiş durumda. Airbus A330, A340, A350 ve A380, Boeing 777 ve 787 Dreamliner uçaklarında Rolls-Royce’un Trent motor ailesinin üyeleri hizmet veriyor. Türk Hava Yolları ile ortaklığımız ise 2009 yılında Airbus A330’lara güç veren Rolls-Royce Trent motorlarının seçilmesiyle başladı. Türk Hava Yolları şu anda 28 adet Rolls-Royce Trent 700 motorlu A330 ve 1 adet Rolls-Royce Trent 500 motorlu Airbus A340 işletiyor. 2016 yılında imzaladığımız anlaşma kapsamında THY 26 + 5 (opsiyonel) Trent XWB motorlu A350 uçakları envantere girmeye başladı, teslimatlar devam ediyor. MNG kargo taşımacılığında yine Rolls-Royce motorlu A330’ları kullanıyor. Savunma sektöründe Türkiye de dahil olmak üzere toplam 103 ülkede 160 müşterimize 16 binden fazla askeri motorumuzla hizmet veriyoruz. RollsRoyce, Türkiye savunma sektöründe ise 50 yılı aşkın bir süredir varlık gösteriyor. Türk Silahlı Kuvvetleri filosunda bulunan C130 ve C160 Nakliye Uçakları, Bell Eğitim Helikopterleri, T129 ATAK Helikopteri, T625 Gökbey özgün helikopteri ve A400M Askeri Nakliye uçakları olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri envanterinde bulunan hava araçlarına yaklaşık 400 motor ile güç sağlıyoruz. Türkiye vizyonumuz, ülkemizin özgün programlarını ve gelecekteki diğer stratejik ulusal programlarını destekleyerek stratejik savunma ortaklığımızı güçlendirmek. Ayrıca güç sistemleri iş birimimiz tahrik, sevk ve güç üretimi için sürdürülebilir, iklim açısından nötr çözümler üretmeye odaklanarak faaliyetlerini sürdürüyor.
Rolls-Royce yeni teknolojiler geliştiren bir şirket. Bunlar arasında “İşte bu bizim hayatımızı değiştirecek!” dediğiniz ve sizi en çok heyecanlandıran teknoloji hangisi?
Şirket olarak önceliğimiz sürdürülebilirlik. Bu anlamda toplumda oynadığımız kritik rolün farkındayız. Topluma sunacağımız en büyük katkı, iklim değişikliğiyle olan mücadeleye destek vermek ve daha sürdürülebilir bir toplum yaratmak. Bu katkıyı da hem müşterilerimizin faaliyetlerindeki karbon salımını azaltarak hem de ekonominin diğer alanlarının karbondan arındırılmasına yardımcı olacak yeni teknolojileri geliştirerek sağlayabileceğimize inanıyoruz. Sorunuza dönersek, öncelikle geliştirmekte olduğumuz hidrojen ve elektrikli tahrik gibi üçüncü nesil teknolojiler beni çok heyecanlandırıyor. Hatta bu çabamızın ilk güzel sonuçlarını şimdiden aldık. Kasım 2021’de, dünyanın en hızlı tamamen elektrikli uçağı “Spirit of Innovation” bize neleri başarabileceğimizi gösterdi. Sahip olduğumuz havacılık ve elektrik mühendisliği uzmanlığımız, tamamen elektrikli uçuşu gerçeğe dönüştürmemizi sağladı. Birleşik Krallık hükümeti tarafından desteklenen ACCEL (Uçuş Elektrifikasyonunu Hızlandırma) projesi kapsamında yer alan uçak, rekor kıran uçuşları sırasında 623 km/saat hıza ulaşarak dünyanın en hızlı tamamen elektrikli hava aracı oldu. Bir başka heyecan duyduğum konu ise Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı’nın (SAF) yaygınlaşmasına verdiğimiz destek. Halihazırda ticari jet motorlarının yalnızca yüzde 50 SAF içeren bir yakıt karışımıyla çalışmasına izin veriliyor. Gelecek yıl itibariyle üretimdeki tüm ticari havacılık motorlarımızı yüzde 100 SAF yakıtı ile uçmak üzere test etmiş olacağız. Rolls-Royce olarak, kendi faaliyetlerimizden kaynaklanan emisyonları 2030 yılına kadar net sıfıra indirmeyi taahhüt ettik. 2050 yılına kadar ise değer zincirimizin tamamında net sıfır karbon hedefine ulaşmış bir şirket haline geleceğiz.
‘Küçük nükleer santraller doğal gazı ikame edebilir’
Dünyada doğal gaz fiyatlarının hızla artması sanayi kuruluşlarında alternatif güç kaynakları arayışını artırdı. RollsRoyce’un SMR (Small Modular Reactor - Küçük Modüler Reaktör) teknolojisinin çözüm olabileceğini düşünüyor musunuz?
Rolls-Royce SMR Ltd., küçük modüler reaktör kullanarak elektrik üreten bir enerji santrali geliştirmek üzere kuruldu. SMR, her zaman mevcut ve neredeyse hiç emisyon oluşturmayan bir nükleer teknolojisi. Rolls-Royce SMR uygun fiyatlı, düşük karbonlu nükleer enerji sağlamak için bu teknoloji çözümünü geliştiriyor. Bu sayede, geleneksel bir nükleer üretim tesisinin onda biri büyüklüğündeki tek bir SMR ile yaklaşık bir milyon haneye güç sağlanması hedefleniyor. Bir Rolls-Royce SMR enerji santralinin üretebileceği 470 MW’lık elektrik enerjisi, kara tipi 150 rüzgar türbininin ürettiğinden daha fazla. SMR en az 60 yıl güvenilir kesintisiz güç sağlayabiliyor. SMR’ların doğal gaz ihtiyacını ikame edebileceğine ve sanayi kuruluşlarına daha fazla imkan sunabileceğine inanıyoruz. Halihazırda, Türkiye ile SMR’larla ilgili çalışıyoruz. Bu kapsamda, Ocak 2019’da SMR programı için Enerji Bakanlığı’nın onayı ile EUAS International ICC ile bir mutabakat anlaşması imzaladık. Anlaşmanın amacı, ortaklık fırsatlarını değerlendirmek, ön fizibilite çalışmasını yürütmek ve bir çerçeve belirlemekti. Ön fizibilite çalışması geçtiğimiz yıl tamamlanarak çalışma çıktıları Enerji Bakanlığı’na sunuldu.
9 ilde 8 bin çocuğa bilim kiti dağıtıldı
Rolls-Royce’un Türkiye’de yürüttüğü sosyal sorumluluk faaliyetlerinden de kısaca bahseder misiniz?
Sürdürülebilir ve yenilenebilir üretime öncelik veriyoruz ve gelecek nesiller kurumsal sosyal sorumluluk projelerimizin merkezinde yer alıyor. Yeni çağın bilgi tabanlı ve yüksek teknolojili toplumunda çocuklarımız başarılı olmak için STEM alanındaki yeteneklerini geçmişte kabul edilebilir olarak görülen seviyelerin çok ötesinde geliştirebilmeliler. Rolls-Royce olarak geleceğin bilim insanlarını ve mühendislerini yetiştirmek için STEM eğitimini yaygınlaştırıyoruz. Türkiye’de de YGA (Young Guru Academy) ile iş birliği içinde “Bilim Seferberliği” olarak adlandırdığımız STEM projemizi yürütmeye devam ediyoruz. Rolls-Royce STEM kitlerimiz şimdiye kadar Eskişehir, Ordu, Sakarya, Şanlıurfa, Iğdır, Siirt, Diyarbakır, Kayseri ve İstanbul olmak üzere 9 ilde bulunan 20 okuldaki 8 bin çocuğa ulaştı. Eğlenceli ve interaktif olan bu kitler çocuklarımızı eleştirel düşünmeye, mantıksal analize ve bilim projeleriyle öğrenmeye teşvik ediyor. İnovasyonu ileriye taşımak ve net sıfır karbonlu bir geleceği mümkün kılmak amacıyla geleceğin mühendislerine ilham vermeyi sürdüreceğiz.
‘En güçlü yönetim aracım iletişim’
Ekibinizi yönetirken ne tip dengeleri göz önünde bulunduruyorsunuz?
Ekip çalışması ve iş birliği olduğunda güzel işler başarılabileceğine inanıyorum. Rolls-Royce’un kurum kültürümüzü oluşturan ve iş yapış şeklimizi yönlendiren değerlerini yakından takip ediyorum. Şirketimizde, çeşitliliği desteklediğimizi açıkça belirtiyoruz. Lider, kurduğu güçlü iletişim sayesinde etrafındakileri ortak hedefler doğrultusunda çalışmaya teşvik eden, pozitif düşünceyi aşılayan ve üretkenlik için ilham verendir. Bu yüzden en güçlü yönetim aracım iletişim diyebilirim.
Yetenek engel tanımaz, cinsiyeti yoktur
Bir kadın olarak savunma sanayiinde çalışmayı diğer sektörlerle kıyaslayabilir misiniz? Sadece cinsiyete odaklanmak yerine, bu konuya çeşitlilik perspektifinden bakmayı tercih ederim. İş yerinde çeşitlilik, çalışanların yaş, cinsiyet, etnik köken, din, engellilik, cinsel yönelim, eğitim gibi farklılıklarına saygı duymayı ve bunları takdir etmeyi gerektiriyor. Her sektördeki gibi savunma, havacılık ve mühendislikte de çalışan bir kişinin nasıl olması gerektiğine dair basmakalıp düşünceler var. Halbuki yetenek engel tanımaz. Yeteneğin cinsiyeti yoktur, neye benzediği veya nereden geldiği önemli değildir. Ne mutlu bana ki, çalıştığım kurum geleneksel yetenek kazanımı ve geleneksel işe alım uygulamalarının ötesinde bir vizyona sahip. Kadınların mühendislik, teknoloji gibi sektörlere yönelmesine karşı engeller kimi zaman ailede başlıyor. Başarılı rol modeller çok az olduğu için, kız çocuklarımız böyle bir kariyeri hayal etmekten bile çekiniyor. Gelecekte bunu değiştirmek adına kurumların kadın çalışan sayısını, özellikle de üst düzey pozisyonlardaki kadın çalışan sayısını artırmaları gerekiyor. Rolls-Royce olarak 2018’den bu yana yönetim kurulundaki kadın katılımını yaklaşık yüzde 10 oranında artırdık.